Yeni Sanayi Dönemi veya Dijital Çağ’da bizleri nelerin beklediği veya eskisine göre neyin farklılık/ değişiklik göstereceğini izleyebileceğimiz alanlardan biri de kuşkusuz mühendislik mesleği.

ALMAN MÜHENDİSLİĞİ KÜRESEL ÇAPTA ÜN SALMIŞ VE BİR MARKA NİTELİĞİNE DÖNÜŞMÜŞ “MADE IN GERMANY”NİN YARATICISI. BU EFSANE ŞİMDİLERDE BİR İMAJ KAYBI VE YENİ DÖNEME ENTEGRATİF DÖNÜŞÜM ZORLUĞU YAŞIYOR.

Yeni Sanayi Dönemi veya Dijital Çağ’da bizleri nelerin beklediği veya eskisine göre neyin farklılık/ değişiklik göstereceğini izleyebileceğimiz alanlardan biri de kuşkusuz mühendislik mesleği. Mühendislikte nasıl bir dönüşüm veya farklılaşma yaşanıyor/yaşanacak bu konuda etraflıca düşünmek gerek. Çünkü yeni dönemin inşasında “başka tür mühendisler” topluluğunun daha belirleyici olduğu ve hatta bu belirleyiciliğin daha da etkili olacağı bir dönem bizleri bekliyor. Bu durumu daha somutlaştırmak için iki önemli ülkenin pratiklerine bakmak, gelişmeleri izlemek bizlere ipuçları verecektir. Bir tarafta ABD Silikon Vadisi’nde tanık olduğumuz mühendislik, diğer tarafta mühendisliğin klasik ekol temsilcisi Almanya. Bu iki ülke örneği yeni dönemde mühendislik tanımı, müfredat içeriği konusunda nasıl değişimler ve dönüşümler gerektiğini gözler önüne seriyor.

MADE IN GERMANY VE ALMAN MÜHENDİSLİĞİ

Almanya’da akademik eğitimde Bachelor sistemi uygulamaya başladığından bu yana sanayi iş çevreleri, yüksekokul ve/veya üniversite mezunlarının eskisi gibi “kalifiye” olmadıklarından sürekli şikâyet ediyor. Bu sistemin genç nüfusu daha fazla yüksekokul eğitimi almaya motive ettiği ve dolayısıyla ara teknik personelin yetişmesine de bir nevi engel olduğu sürekli dillendiriliyor. Şimdi tüm şikâyet ve gerekçeler bir yana, Almanya’da mühendislik eğitimi gören öğrenciler okulu bitirdikten sonra çok farklı bir iş dünyası gerçekliğiyle karşı karşıya kalıyor. Okul-iş dünyası arasındaki gerçeklik farkı artarken, pratikte bambaşka bir mühendislik profil talebiyle karşımıza çıkıyor. Tüm dünyada “Made in Germany” markasını yaratmış, büyük başarılara imza atmış Alman mühendisliği, günümüzde somut bazı çıkmazlarla karşı karşıya. Mühendislik Almanya’da çok önemli bir meslek, hatta 1871 yılında yazılmış ve bestelenmiş şarkısı bile olan bir meslek. Bu şarkıda “Mühendis için hiç bir şey zor değildir” ile başlayan övgü, bugün başka bir gerçeklikle yüzleşmek zorunda. Hâlihazırda makine mühendisleri bir makine üzerine çok şeyi biliyor ama dijital endüstride bunun nasıl bir fonksiyona sahip olması gerektiğini maalesef öğrenemiyor, bilmiyor. Mekanik yöntemler hakkındaki derin bilgiler edinme karşılığında algoritmayı anlama ya da kaynak kod anlayışı (Quellcodes) bahsinde oldukça yetersiz kalıyorlar. Yeni sanayi dönemine dönüşümde yarattığı sıkıntı bir yana Almanya’da mühendislik veya bu mühendisliğin yarattığı “Made in Germany” imajı zaten uzun bir süredir yara almış, çalkantılarla dolu bir süreçten geçiyor. Dizel skandalı “Das Auto” mucitlerini oldukça büyük bir sıkıntıya düşürdü. Berlin’in bitmez tükenmez yeni havalimanı inşaatı da yine ayrı bir başarısız mühendislik projesi olarak devam ediyor. Bunun yanı sıra önemli dev şirketlerde her gün ortaya çıkan mühendislik skandalları günlük gazetelerde kanıksanmıyor bile. Diğer Avrupa ülkelerine göre (İngiltere ve Fransa) teknik okul mezunu olmak veya mühendislik, Almanya’da eskilerde revaçta olan bir meslek grubu değildi. Kayser döneminde teknik yüksekokulların açılmasının teşvik edildiği dönemde, felsefe, politika ve hukuk akademik çevrelerinde mühendislik, “tesisatçı akademileri” diye küçümsenen bir meslekti. II. Wilhelm döneminde ise onun sözleriyle “Sizler önemli görevleri yerine getirmeye atandınız” onur mesajı ve bu meslekte de diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi doktora yapılmasının kabulüyle (1899 yılı) toplumda yavaş yavaş önemli bir konuma yükseldi. Aslında Alman başarısı diye adlandırılabilecek bu modelleme, o tarihlerde tohumu atılmış bir modeldir. Bu modelde, devlet teknik kalifiyeyi yükseltmek için her türlü yardım ve teşvik düzenlemesini yapıyor; üniversitelerde temel bilimlerde araştırmalara büyük özgürlük tanınırken, yarının işe yönelik teknikleri buradan çıkan mühendislerin işletme kurmalarıyla destekleniyor ve devlet bir nevi bu işin koçluğunu üstleniyordu. Dolayısıyla kısa bir sürede Almanya’nın, o dönemin dünyadaki lider ülkesi olarak tanınan İngiltere’den sekiz kat fazla mühendis yetiştirdiği biliniyor.

ALMANYA MODELİ

Almanya’nın bugüne kadar başarılı bir endüstriyel model olmasında orta-öğretim, dual-meslek eğitimi alanlarındaki erken ve etkin yönlendirmesi mutlaka önemlidir ve yadsınamaz. Aynı şekilde bir o kadar da akademik eğitim konusunda sunulan ekosistem, sistemin başarılı olmasında önemli bir sacayağıdır. Akademik eğitim, sunulan çerçeveyle çeşitlendirilmekte ve zenginleştirilmektedir. Şöyle ki; üniversiteler temel bilim alanlarında uzun soluklu araştırma-geliştirme yapılan yerlerdir. Üniversiteyle ortak ama bağımsız veya üniversite içinde ihtisas enstitüleriyle temel bilimlerde yapılan araştırma ve geliştirme daha ileri safhaya taşınır. Yine ihtisas enstitülerinde (bunlar da üniversiteyle koordineli ve bir o kadar da bağımsız olabiliyor) uygulamalı Ar- Ge faaliyetleri (Fraunhofer Enstitüleri gibi) yapılıyor. Bu üçlü yapının devlet tarafından finanse edilmesi ve kaynak ayrılması, birçok teknik gelişmenin bu coğrafyada başlamasına, yeşermesine önayak olmuştur. Almanya’da Alman Mühendisler Birliği’nin rakamlarına göre 1,8 milyon mühendis istihdam ediliyor ve bu rakam içinde kadınların oranı yüzde 17,8. Kadınların bu teknik mesleğe ilgisi her geçen gün artıyor ama mühendislik kariyer basamaklarında hâlâ kadınların oranı düşük. Almanya’nın başarılı üniversitelerinden mezun olanların ABD’ye beyin göçüyle birlikte (ABD’ye beyin göçü sadece Almanya’dan değil dünyanın her bir bölgesinden ve ABD’nin bilinçli destek politikalarıyla gerçekleşiyor) Silikon Vadisi’nde önemli teknoloji şirketlerinde Alman mühendislerin varlığı görülmeye başlandı. Şimdilerde Almanya, bu süreci geriye çevirmekle meşgul; bunun için üniversitelerin çeperlerinde teknoparklar oluşturuluyor ve üniversite mezunlarına iş kurmaları teşvik edilerek destekleniyor. Ama çözümü sadece yetişmiş elemanları başka yerlere kaptırmamak üzerine kurgulanan bir bakış açısının başarıya ulaşacağını söylemek oldukça zor. Aslında tüm dünyada mühendislik eğitimi yeniden gözden geçirilmek zorunda ve bu yapılmaya da başlandı. Yeni dönem diye adlandırdığımız Dijital Çağ’da mühendislik eğitimi içinde dijital müfredat içeriği ne kadar? Bu soruya verilecek yanıtla yine günümüzde artık gitgide daha belirgin hale gelen bilimler arası iletkenlik ve iletişimle sağlanabilecek yeni interdisiplin bilim dalları neler olmalı? Bir dönemin ihtiyacını gidermek için kurgulanmış -örneğin elektroteknik gibimühendislik dallarının yerini yeni hangi alt disiplinler alacak?

TÜRKİYE’NİN YOL HARİTASI

Belki sorduğumuz birçok soru, hâlihazırda daha farklı ve büyük eğitim sorunları içinde boğuşan Türkiye için lüks bir soru katalogu gibi görünebilir. Öyle algılanmamasını, görülmemesini umarım. Çünkü Türkiye Dijital Çağ’ı yakalayacak ise bugün üniversitelerde okuyan genç beyinleri farklı bir şekilde desteklemek, modern bir çerçeve sunmak zorunda. Bunun kolay olmayacağı da aşikâr. O halde çok somut bir öneride bulunalım: Tüm teknik mühendislik dallarında mezun olanları veya olacakları hızlı bir algoritma, program yazıcılığı kurslarından geçirerek mezun edelim. Aksi takdirde yeni mezunlar, ne yeni döneme ayak uydurabilecek ne de Dijital Çağ’da bir iddiamız olacak.