2018 yılı Türkiye ve dünya geneli açısından çeşitli ekonomik sıkıntılarla geçen bir yıl oldu. Yılın ortalarında kurlarda yaşanan dalgalanma ve daralan iç piyasa...

2018 yılı Türkiye ve dünya geneli açısından çeşitli ekonomik sıkıntılarla geçen bir yıl oldu. Yılın ortalarında kurlarda yaşanan dalgalanma ve daralan iç piyasa sebebiyle pek çok sektörde ciddi sıkıntılar yaşandı. Ancak özellikle yılın ortasından itibaren devletimiz tarafından yapılan teşvik ve desteklerin artarak sürmesi, sektörün bu süreçten en az hasarla çıkmasında önemli bir etken oldu. Sektörümüz, iç piyasa şartları dolayısıyla daralan pazarın telafisini dış ülke piyasalarında yaparak, ihracata daha fazla ağırlık verdi ve büyümesini sürdürdü. Sektör kendini 2018 yılında büyük bir ölçüde korurken, bazı alt sektörlerde de büyümeler kaydedildi. İthal makine kısmına baktığımızda ise sektörün yılın ikinci yarısından itibaren artan döviz fiyatları karşısında kendini korumaya aldığını gördük.

2018’de ihracatımız artmaya devam ederken, ülke ekonomisinde önemli bir paya sahip olan makine sektörü, özellikle Ar-Ge’yi temeline alan yaklaşımlarla küresel ölçekteki pazar payını hızla artırdı. Yaklaşık yüzde 18 oranlarında artışla 16 milyar dolar seviyesinde makine ihracatımız olacağı tahmin edilirken, bu artışın önümüzdeki yıllar için de önemli bir gösterge olduğu söylenebilir.

Makine ihracatımızın yüzde 60’ı AB ülkeleri ABD, Kanada ve Rusya gibi gelişmiş ülkelere yapılıyor. İhracatın bu yapısı, makine imalat sektörünün dünya piyasalarında rekabet bakımından oldukça iyi bir konumda olduğunu gösteriyor. 2 trilyon dolarlık dünya makine ihracatından aldığımız yüzde 0,67 oranında payın aslında çok düşük olduğu ve sektörün desteklendiğinde, ciddi bir döviz girdisi gerçekleştirme potansiyelinin olduğu da görülüyor.

2019 yılına gelirsek, bu yıl küresel ekonomide beklentiler açısından riskler taşıyor. Ancak biz iş insanları olarak her türlü senaryoya karşı hazırlıklı durmak zorundayız. Pazar alternatifleri oluşturmalı ve riskleri en aza indirmeliyiz.

Türkiye açısından değerlendirildiğinde; teknoloji geliştirmeye öncelik vererek daha fazla çalışmamız ve üretmemiz gerekiyor. Bu, farklı fırsatları kendiliğinden getirecektir. Bununla birlikte, ülkemizdeki finansal istikrarın tekrar sağlanması için üretim temelli yatırımlara da hız vermemiz gerekli. Özellikle yerli ve milli üretim anlayışının her alanda yaygınlaştırılması büyük önem taşıyor. Sektör olarak, Türkiye ihracatında en büyük paya sahip sektör olma hedefiyle çalışmalarımızı sürdürmeliyiz.

Tabii bunun için de üretmeye ve katma değere odaklanmalıyız. Tüm bunları yaparken, ‘üreterek büyüyecek’ olan Türk ekonomisine de en büyük desteği verecek olan makine imalat sektörünün, hızlı bir şekilde teknolojik dönüşüme ihtiyacı var. Nitekim makine imalatçıları, içinde barındırdığı mühendislik ve Ar-Ge gücü sayesinde, ileri teknolojiye en hızlı geçişi yapabilecek tek sektör olma özelliğini başarıyla sürdürüyor. Bunu somut çalışmalarla destekleyerek, makine sektörünün Türkiye ekonomisinde lokomotif rolünü üstlenebileceğine inanıyorum.

Teknolojiye giden yol makine üretmekten geçiyor. Kendi makinesini üreten ülkeler, dünyada da söz sahibidir. Gelinen noktada, 15 yıldan fazla bir süredir Türkiye’de makine imalat sanayisinin önemi daha fazla anlaşıldı, devlet ve özel sektör tarafından sektöre verilen önem her geçen gün arttı. Bu desteklerin kalıcı olması ve artarak devam etmesi gerekli. Bunun için de üretimde teknoloji geliştirme öncelikli bir yol haritası çizerek, ülkemizin geleceğini inşa etmeliyiz.

Sektörün sorunlarının kısa vadede çözüme ulaştırılması zor gözükse de doğru bir planlamayla uzun vadede başarılı sonuçlar elde edeceğimize inancımız tam.