Geride kalan yılın ilk altı ayında nakit döngüsündeki azalmayla başlayan süreç, kurların ve faizlerin artmasıyla yerini tarım makineleri sektöründe kayda değer bir ekonomik durgunluğa bıraktı. TÜİK tarafından yayınlanan son istatistiklere göre, Ekim ayında tescil edilen traktör sayısı (2.828 adet), bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 23,5 seviyesinde azaldı. Yılın ilk 10 ayındaki kümülatif düşüş ise yüzde 52’yi buldu. Son beş yılın tescil ortalaması dikkate alındığında yüzde 61’lik bir daralmadan bahsetmek mümkün.

Bu trende göre traktör sektörünün iç pazarı yaklaşık 25 bin adetlik bir satışla tamamlaması muhtemel görülüyor. İç pazar bu şekildeyken, imalatta da durum farklı değil. Kasım ayı verilerine göre üretimdeki dönemsel daralma, bir önceki yıla göre yüzde 41 seviyesinde oldu. Son beş yılın imalat ortalaması dikkate alındığında ise daralmanın yüzde 54 mertebesine ulaştığını görüyoruz. Süreç içinde ilave tesis veya makine yatırımı yapan, banka kredisi kullanan firmalarda krizin etkileri çok daha belirgin. Diğer yandan üretimde yaşanan bu daralma istihdama da yansımış durumda. Bazı firmalar zorunlu olarak işçi çıkarmaya, vardiya sayısını azaltmaya, kısmi veya eksik çalışma yapmaya başladı. Özellikle ihracat yapmayan firmalar bu süreçte çok daha fazla zorlandı. Yani bir anlamda ihracat, firmaların nefes almasını sağlayan bir can simidi oldu diyebiliriz. Yılın başındaki hedefimizin 5 puan altında kalsak da 2018’e göre ihracatta değer anlamında yüzde 15’lik bir büyümenin sevindirici olduğunu düşünüyoruz. Kasım ayı itibarıyla 868 milyon dolarlık ihracatla 2018 yılı rakamlarını şimdiden geçmiş durumdayız.

Bu sonuç aynı zamanda tüm zamanların rekorunu da beraberinde getiriyor. Yıl sonunda 1 milyar dolar barajının aşılacağını öngörürken, ABD, İtalya, Irak, Özbekistan, Azerbaycan, Cezayir, Sırbistan, Bulgaristan, Rusya ve Fransa’ya yoğun olarak gerçekleştirdiğimiz traktör aksam ve parça ihracatıyla tarımsal mekanizasyon endüstrisinde toplam ihracatın 2 milyar doları geçmesini bekliyoruz.

Aslına bakılırsa, sektörümüzün en büyük sıkıntısı, dönemsel gelişmelerden bağımsız olarak haksız rekabettir. Sektörümüzde olması gerekenin çok ama çok üzerinde firma var ve sayı giderek kontrolsüz bir biçimde artıyor. Bir örnek vermek gerekirse, İngiltere ile Türkiye’deki tarım makineleri firmalarının toplam cirosu neredeyse aynıdır ama firma başına düşen ciroda İngiltere lehine tam üç katı bir farkla karşı karşıyayız.

Diğer bir sorun başlığımız ise alıcı kitlemiz olan çiftçinin ekonomik durumudur. Üçüncü sıraya ise sektörel politikalarda, mevzuatlarda, devlet desteklerinde yaşanan düzensizliği koyabiliriz. Bürokrasi hala düzenleyici etki analizleri yapmadan, sektörün isteklerini, uyarılarını dikkate almadan çalışmalar yapmaya devam ediyor.

2020’de firmaların öncelikli hedefi, faaliyetlerini bir şekilde sürdürebilmek olacak.

Sektördeki kriz ne zaman biter bunu şimdiden kestirmek çok zor. Şimdilik son bir aylık verileri dikkate aldığımızda, ufak da olsa bir toparlanmadan bahsetmek mümkün. Genel ekonomiden bağımsız olarak, hitap ettiğimiz kesim tarım sektörü ve tarım sektörünün kendi içinde de bir kriz söz konusu. Devlet destekleri bir türlü rayına oturmadı. Desteklerin çok geç açıklanması, geç ödenmesi, destekleme miktarlarının yetersiz olması bir yana gelecek dönem destekleri için de bir muğlâklık söz konusu. Örneğin bir tekstilci daha bir gömleği üretirken kaça satacağını bilir ama tarımda ne yazık ki bu böyle olmuyor. İhracatta yine hedefimiz yüzde 20’lik bir büyüme ama bunu değer/kilo bazında bir düşme yaşamadan hatta artış sağlayarak yapmamız da çok önemli. Çünkü son birkaç yıldır değer/kilo rakamlarımızda gerileme söz konusu. Bu da çok da kârlı ihracat yapmadığımız anlamına geliyor. Ne yazık ki iç pazarda yaşanan haksız rekabeti, dış pazarda da yaşamaya başladığımızı söyleyebilirim.