Empati, kulağa hoş gelen bir kelime. Bu kavram bize düşünceli, iyi kalpli, sevecen, cana yakın insanları çağrıştırır ve karşımıza çıktığı her yerde içimizi ısıtır. Ne var ki içinde yaşadığımız topluma ve dünyanın genel gidişatına bakınca, empatinin kendisinden değil ancak yokluğundan söz edebiliyoruz. Empatiye bunca olumlu anlam yüklenirken, onu bulmak neden bu kadar zor? 

Empati, bir başkasının duygularını, düşüncelerini ve güdülerini fark etme ve anlama becerisini tarif eder. Zaman zaman zahmetli, zor ve yorucu olabilse de şüphesiz ilişkileri hem kolaylaştırır hem zenginleştirir.

Peki ama empati nasıl kazanılır? Doğuştan mı gelir, sonradan mı öğrenilir? Aşırı empatiden söz edilebilir mi? Empatinin akıllı kullanımı ne demektir? Sanal dünyada empatiden bahsetmek mümkün müdür? Empati ile sorumluluk arasında nasıl bir bağ vardır? Monika Hein, “Empati - Ne Hissettiğini Anlıyorum” adlı kitabında bir başkasıyla temas kurmanın en samimi ve derin yolu olan empatinin izini sürüyor. Yazar, başkalarına karşı duyarlılığımızı arttırmanın sadece daha doyurucu ilişkiler yaşamamıza değil, kendimize karşı netlik kazanmamıza da yardımcı olduğunu gösteriyor.