SALGIN ÖNCESİ VE SONRASI DÖNEMDE KÜRESEL OLARAK GÜÇLÜ OLANLAR ARASINDA TİCARET, TEKNOLOJİ VE “GELECEK DÖNEMİN SANAYİ MODELİ NASIL OLACAK” EKSENİNDE TARTIŞMA, KAPIŞMA VE AYRIŞMA YAŞANMAYA DEVAM EDİYOR. AB’NİN HİÇ DE İYİ BİR SINAV VERMEDİĞİ BU SALGIN SÜRECİNDEN NASIL ÇIKACAĞI, NE YAPACAĞI BİRAZ MUĞLAK DA OLSA, BELLİ DEMEÇLERDEN GÖRÜYORUZ Kİ AB GELECEK DÖNEM DÜNYASINDA BİR İDDİA SAHİBİ OLARAK ROL ALMAK İSTİYOR. KÜRESEL OLDUĞU KADAR TÜRKİYE AÇISINDAN DA OLDUKÇA ÖNEMLİ SONUÇLARI OLACAK BU SÜRECİ DİKKATLİ TAKİP ETMEK VE BİR ŞEKİLDE İÇİNDE OLMAK GEREKİYOR.

Salgın, küresel olarak yaşadığımız, bildiğimiz sorunları katmerleştirerek tekrar önümüze koydu. Avrupa için belirtmek gerekirse yaklaşık dört ay boyunca insanlar, devletler yeni durum karşısında şaşkınlığa düştü, ne yapacaklarını bilemedi. Ardından hızlı bir toparlanma ile her ülke gücü, olanakları nispetinde devasa sosyal ve ekonomik destek paketleri açıklayarak yeni durumu yönetmeye çalıştı, çalışıyor.

Dikkat çekici bir husus, dünyada yine ve yeniden bilindik ekonomik rasyonalite hâkim oldu. Her ne kadar “korona türü virüslerle yaşamayı öğrenmek, sağlık sistemlerimizi, güvenliğimizi yeniden düşünmek gerekir” benzeri düşünceler dile getirilse de pratikte “nerede kalmıştık” bakış açısının devamını görüyoruz.

Salgın öncesi ve sonrası dönemde küresel olarak güçlü olanlar arasında ticaret, teknoloji ve “gelecek dönemin sanayi modeli nasıl olacak” ekseninde tartışma, kapışma ve ayrışma yaşanmaya devam ediyor. ABD ve Çin arasında başlayan çatışmada bu ülkelerin ve bu ülkelerin önemli ekonomik aktörlerinin pozisyonu, tavrı ve stratejileri aşağı yukarı biliniyor. Bunlar arasında başlayan çatışmanın bir ara sonucu olarak artık, dünyada geçerli bir kural ve etkisi olan uluslararası bir kurum kalmadı. Örneğin, Dünya Ticaret Örgütü her geçen gün fonksiyonsuz bir hale dönüştü.

“ABD’Lİ ŞİRKETLER GİBİ ÇİNLİ İŞLETMELER DE KURAL İLE SINIRLANAMIYOR”
Dijital teknolojilerde de uluslararası bir standart, en azından uyulması gereken kurallar bütünü oluşmadı. Özellikle dijital teknolojilerde ABD’li şirketlerin egemenliği had safhada. Bu şirketler serbest piyasa mekanizmasına, bugüne kadar yerleşik hukuk ve vergi düzenlenmesine uymayan bir karakteristiğe sahipler. Dolayısıyla onlar için, onların da içinde faaliyet gösterdiği bir “serbest piyasadan” daha çok “onların piyasası” diyeceğimiz bir durum var.

Çin, bir yandan üretim gücüyle küresel etkisini gösteriyor ve teknolojide Silikon Vadisi’ni kopya ederek bu alanda da gücünü ispat etmeye çalışıyorken, uyguladığı devlet kapitalizmi modelinin neleri yapmaya muktedir olduğunu da tüm dünyanın gözüne sokuyor. Tıpkı ABD’li teknoloji şirketleri gibi Çinli işletmeler ve Çin hükümeti de kendilerini uluslararası hiçbir kural ile sınırlamıyor, agresif bir ticaret ve teknoloji politikası uyguluyor.

“AB’NİN GELECEK PLANLARINDA BİZ DE VAR OLMALIYIZ”

Bir de uzun süre ABD-Çin arasında sıkışıp kalan, tavır ve pozisyon geliştiremeyen bir Avrupa Birliği var. Bunda, bu iki gücün AB ülkeleri naza- rında süreç içinde “defacto” olarak yarattıkları nüfuz etkisi azımsanmayacak bir özelliktir. Yine de AB’nin kararsızlığının baş mimarı Almanya olarak gösteriliyor. Almanya, bir bakıma bu çatışmalarda uzun süre sessizliğini koruyarak, bir anlamda kararsız kalarak, kasasını, hazinesini doldurdu.
Fransa’nın “güçlü bir AB’ye ihtiyaç var” davetine sessiz kalan Almanya şimdi proaktif bir siyaset izliyor ve AB’nin birliğini ve pazarını ABD’ye, Çin’e karşı korumaya ve “biz de varız” demeye getiriyor. AB’nin hiç de iyi bir sınav vermediği bu salgın sürecinden nasıl çıkacağı, ne yapa- cağı biraz muğlak da olsa, belli demeçlerden görüyoruz ki AB gelecek dönem dünyasında bir iddia sahibi olarak rol almak istiyor. Küresel olduğu kadar Türkiye açısından da oldukça önemli sonuçları olacak bu süreci dikkatli takip etmek ve bir şekilde içinde olmak gerekiyor.

“AVRUPA SANAYİSİ DÖNÜŞÜM HEDEFİNİN MERKEZİNE MAKİNEYİ KOYDU”

Almanya başta olmak üzere AB ülkelerinin yeni dönem dünyasında rol almak, pozisyon yaratmak istedikleri alanların başında ise yeni sanayi modellerinde ve dijital teknolojilerin bu alanda yaygın kullanımında model olmak, egemenlik kurmak geliyor. Uzun bir süredir Almanya’nın Endüstri 4.0 politikalarıyla tam da bunu sağlamaya çalıştığı biliniyor. Çin’in makine ve otomotiv sektör stratejilerinin arka planında Alman modeli var. Almanya’nın ABD’de en büyük makine yatırımcısı olduğu da akılda tutularak, Doğu Avrupa ülkelerindeki makine ve otomotiv sektörlerinin bir nevi Almanya’nın hinterlandı olduğu değerlendirildiğinde, Almanya’nın AB ülkeleri içinde lider pozisyonda olduğu söylenebilir. Almanya’nın bu gücünü hangi nispette AB’ye taşıyacağı ve diğer ülkelerle paylaşacağı önümüzdeki dönemin kilit sorularındandır. Bir bütün olarak Avrupa sanayisinin dönüşüm hedefinde, en merkezde makine sektörünün olduğu ve dijital teknoloji alanında ABD ve yer yer de Çin ile kapışmanın zorunlu olacağı görülüyor. AB ülkelerinin dijitalleşmesinde, bu iki kutba karşın görece bağımsızlık sağlanması oldukça büyük önem taşıyor. AB Liderler Zirvesi Sonuç Belgesi’nde ve AB’nin 2020- 2027 bütçe kalemleri dikkatle incelendiğinde de bu yönde bir hamle gözleniyor.

“AVRUPA TÜRÜ DİJİTALLEŞME BİZE DAHA UYGUN”

Türkiye sanayisinin, makine sektörünün gelişmesinde Alman mühendislik, sistem ve kalite anlayışının etkisi yüksek. Geçmiş döneme kadar tüm üretim birimlerinde Alman Endüstri Norm (DIN) bir kılavuz niteliğindeydi. Büyük özveri ve disiplinle, sanayi ve bunun öncüsü olan makine sektörü, bu anlamda önemli mesafeler kat etti. Şimdi tüm dünyada sanayide bir dönüşüm yaşanıyor. Dönüşümü zorlayan etkenlerin başında da dijital teknolojiler geliyor. Dönüşümün merkezinde ise makine sektörü var. Bu sektördeki hız, sanayide dönüşümü belirliyor.

Almanya’da dijital teknolojilerin makine üretiminde sistem, süreç ve ürün fonksiyonları açısından yeniden tanımlanması yönünde ciddi çalışmalar mevcut. Dijital teknolojilerin merkezi ABD’de ise yönelim daha çok ürün pazarlama tüketim bazlı bir tanımlama bulunuyor. Sistem olarak Türkiye’ye Alman yaklaşımı daha yakın olmakla birlikte ABD’li işletmelerin yaptıkları da yabana atılmayacak kadar önem arz ediyor. Ama temel bazda Türkiye’deki yerleşik üretimin ana damara yakın olması sebebiyle, Almanya’nın başını çektiği “Avrupa türü dijitalleşme” bize daha uygun gözüküyor.

“TÜRKİYE’NİN MAKİNECİLERİ’NİN AVRUPA’DAKİ FAALİYETLERİN KAMU VE ÜNİVERSİTELER DE DESTEK VERMELİ”

Almanya’nın başını çektiği Avrupa Birliği sanayisinin dönüşümü ve dijitalleşmesine yönelik strateji ve programlarına daha yakın olmak, ortak proje ve iş birlikleri geliştirmek, orta vadede Türkiye’nin faydasına olacaktır. Küresel üretim, tedarik zinciri konusunda ise bölgeselleşmenin artacağı kısa vadede de yine Avrupa’daki üretim merkezlerine yakın olmak Türkiye için daha önemli hale geliyor. Türkiye’nin Makinecileri’nin, Almanya ve Avrupa’da rol ve pozisyon almaya yönelik faaliyetleri kamu, üniversite desteğiyle sıçrama yapabilir, yapmalıdır. Unutulmamalı ki, küresel belirsizlik ve düzensizlik ortamı, endüstriyel rasyonalite ve pragmatik yaklaşımı benimseyen, içselleştiren ülke ve sektörlere önemli fırsatlar sunar.