Küresel ticareti cidde biçimde sarsan salgından, taşıma, kaldırma ve istifleme makineleri sektörü de elbette çoğu sektör gibi etkilendi. İç pazardaki talebin düşmesiyle son iki yıldır sıkıntılı zamanlar geçiren istif makineleri sektörü, salgın nedeniyle bozulan tedarik zincirinden dolayı üretimde de sorunlar yaşadı. Aslında sektör, 2019’un son çeyreğinde toparlanma eğilimindeydi. Bu dönemde Türkiye ekonomisinin genel göstergeleri ve faizlerin düşmesiyle birlikte iç pazara gelen hareketlilik, sektörümüzün 2020’de pozitif bir tablo çizeceğine işaret ediyordu. Ancak küresel salgının gölgesinde geçen yıl boyunca sektör olarak bazı konularda epey zorluk yaşadık. Üretim için gerekli ham madde tedarikinde ithalata bağımlı olunması, üretici firmaların nihai üretimleri için gerekli bazı komponentlerin teminini ciddi şekilde etkiledi. Salgının yarattığı belirsizlik ortamında bir yandan satış hacmini öngöremeyen sektör, bir yandan da tedarik zincirini yönetmede zorlandı. Sağlık, gıda, perakende gibi sektörlere çözümler sunarak toplumumuzun ve ekonomimizin işleyişine katkıda bulunan istif makinelerinin salgın döneminde bu sektörlere satışları hareketlilik gösterirken üretime ara veren/azaltan sektörlere olan satışları ise azaldı. World Industrial Truck Statistics’e göre Türkiye’ye 2020’de bir önceki yıla göre yüzde 47’ye yakın artışla 12 bin 850 adet yükleme yapıldı. Yaz aylarında kademeli normalleşmeyle birlikte durma noktasına gelen küresel ekonomi canlanırken, bu da beraberinde hem iç pazarda toparlanmaya hem de ihracat-ithalat operasyonlarının sağlıklı bir şekilde işlemesine imkân tanıdı. 2020’de yük kaldırma, taşıma ve istifleme makineleri sektörünün ihracatı bir önceki yıla oranla yüzde 9,8 azalarak 443 milyon dolar olarak gerçekleşirken, ithalatı ise yüzde 31,3 artarak 881 milyon dolara ulaştı. Bunun en önemli nedenlerinden biri salgının küresel olması ve sadece ülkemizi değil, tüm dünyayı olumsuz olarak etkilemesidir. Küresel bir salgının varlığı tüm ticaret aktörleri için rekabeti daha zorlu hale getirdi ve firmaların ihracat pazarlarındaki paylarının düşmesine neden oldu. Geçtiğimiz yılın ana sorunla- rından biri de salgının neden olduğu belirsizlik ortamıyla yaşanan planlama zorluğuydu. Firmalar bu dönemde sağlıkla ilgili konular dışındaki  diğer maliyetlerini en düşük seviyede tutmaya çalışırken, kârlılık beklentilerinde de belirsizlikler yaşadı. Covid-19 krizinden öğrendiklerimiz arasında, anlık değişime uyum sağlayabilen güçlü bir organizasyon yapısı ve esnekliğine sahip firmaların yeni normale daha kolay alışarak fark yarattıklarıdır. Diğer yandan, salgın sürecinde ithalata uygulanan ek gümrük vergilerinin, bu dönemde maliyetlerini optimize etmeyen çalışan firmalarımızın yükünü daha da ağırlaştırdığını gördük. Bu uygulama her ne kadar dış ticaret dengesini kurmak için yapılmış olsa da ithalata bağlı bir şekilde ihracat gerçekleştiren sektörler için dengeyi kurmanın yolu ithalatı engellemek değildir. Hem üretim yapan hem de ticaret yapan üyelerimizi olumsuz olarak etkileyen bu kararda düzenlemeye gidilmesi için kardeş derneğimiz İMDER ile gerekli başvurularımızı gerçekleştirdik. Yoğun geçen bir çalışma süresinin ardından, 2021 yılı için açıklanan listede makine üretiminde kullanılan motorların ilave gümrük vergisi oranı tamamen kaldırıldı. Salgının ve yarattığı krizin ne zaman sonlanacağını tahmin etmek halen mümkün değil. İlk dalgada yapılan tahminler, ekonomik göstergelerdeki sürdürülebilir toparlanmanın ikinci bir dalga yaşanmazsa mümkün olabileceği yönündeydi. Ancak ikinci dalganın içerisinde olduğumuz bu günlerde üçüncü dalga söylentileri konuşuluyor. Bir yandan aşı çalışmaları devam ederken bir yandan da virüsün mutasyona uğrayarak daha tehlikeli bir hal aldığı haberlerini duyuyoruz. Uzun vadeli bir öngörüde bulunmak, halen içerisinde bulunduğumuz belirsizlik ortamında oldukça zor. Ancak içinde bulunduğumuz koşulları fırsata çevirerek bu yılı atılım yılına çevirebiliriz. Yüksek üretim kabiliyetine, altyapıya ve nitelikli genç iş gücüne sahibiz. Önümüzdeki dönemlerde küresel firmaların tedarik zincirlerini yenileme süreçlerinde de bu özelliklerimiz sayesinde öne çıkabiliriz. Türkiye’nin başta jeopolitik konumu olmak üzere bu avantajlar kullanılarak uluslararası yatırımcılar için cazibe merkezi olması adına gerekli adımlar bir an önce atılmalıdır.