İstanbul Sanayi Odası'nın yayımladığı raporlara göre, PMI endeksi, 2018’in ilk çeyreğinden itibaren 2020’nin ikinci çeyreği sonuna kadar sürekli olarak küçülme eğilimindeydi. Uzun süre sonra ilk kez 2020’nin üçüncü çeyreğinde 23,5 puanlık bir artış gösteren endeks, büyümenin de müjdecisi oldu. Bu artış, 2020’nin son çeyreğinde de devam etti. Sektörümüz ihracatta 2020’yi bir önceki yıla göre yüzde 4 kayıp ve 17,1 milyar dolarla kapattı. Böylelikle yılın ilk yarısındaki kayıplarımızı da büyük ölçüde telafi etmeyi başardık. Bununla birlikte, en büyük pazarımız olan AB ülkelerinde salgınla ilgili gelişmeler en azından önümüzdeki iki ay için iyi görünmüyor. Almanya, İngiltere ve Fransa, izolasyonların 10 hafta daha devam edebileceğini açıkladı. Ancak sonraki dönem için çok umutluyuz. Almanya Başbakanı yeni dinamiklerin ortaya çıkmaması halinde yaz ayında hayatın normale dönmesini beklediklerini ifade ediyor. Türkiye’de dış açık üretmeyen sanayi üretim modeline geçmek için son iki yılda çok önemli adımlar atıldı. Bu bağlamda makine imalatı 11’inci Kalkınma Planı, Sanayi Hamlesi Programı ve İhracat Ana Planı’nda en öncelikli sektör olarak belirlendi. Hamle Programı kapsamında da ilk çağrı makine sektörüne yapıldı ve çok sayıda projeye onay verildi. Ancak son iki ayda faizler hızla arttı. Şimdilerde yüzde 20’lerin üzerinde ilerliyor. Bunun makine ve teçhizat yatırımlarını da etkilememesi düşünülemez. İç pazarda makine yatırımlarının düşmesi kaçınılmazken, sektörümüzün ekonomik daralma dönemlerinden ilk etkilenen ve daralmadan en son çıkan sektör olduğunu bir kez daha anımsatmak istiyorum. Dış pazarlarda bunun ne kadarını telafi edeceğimiz, salgın ve aşıyla ilgili gelişmelere bağlı. İç pazar büyümesinin en iyi ihtimalle yılın üçüncü çeyreğinde geleceğini tahmin ediyoruz. Sektör olarak 2021’de çok fazla beklentimiz var. Bilindiği üzere salgın, tedarik zincirlerinin bölgesel bazda yeniden şekillendirilmesi ihtiyacını ortaya çıkardı. Tedarik zincirlerinde güvenilirliğin, maliyetin önüne geçtiğini görüyoruz. Dış pazarlarda kendilerini kanıtlamış seçkin bazı imalatçılarımız, tedarik zincirlerinin bölgeselleştirilmesi sürecinde özellikle Avrupa ülkelerine, firma ve marka satın alma yoluyla daha fazla nüfuz edebilirler. Bu tür alımlara, “soft loan” olarak nitelendirilen uzun vadeli, ödemesiz dönemli, uygun faizli kaynak sağlanmalıdır. Kaynak açısından sıkıntılı bir dönemde olduğumuzun bilincindeyiz. Ancak bu tür programların öncelikle mevzuat altyapısının hazırlanmasını önemli görüyoruz. Diğer yandan, 2020’de makine ithalatımızda önemli bir artış da yaşandı. Genel olarak 2020’de makine ve teçhizat sektöründe ihracatımızın ithalatımızı karşılama oranı yüzde 65’e kadar geriledi. Bu sorunun temel nedenlerinden biri ise kamu alımlarında yerli malına avantaj sağlanmasına ilişkin mevzuatta, gerçek manada yerli üretimi destekleyen mekanizmaların bulunmamasıdır. Bu dönüşümü sağlayacak en önemli unsurun, mevzuatımıza, “Teslim edilen ürünlerin zorunlu yerli katkı oranına sahip olup olmadığının, üçüncü taraf incelenmesine imkân tanıyacak açık bir düzenlemeye yer verilmesi” ile olabileceğini değerlendiriyoruz.
Yine, Türk Eximbank kredi ve sigorta programlarına ulaşımın daha da kolaylaştırılmasını, vadeler ve limitlerin yükseltilmesini, faizlerin ise düşürülmesini önemsiyoruz. YEP’te, Türk Eximbank kredi ve sigorta imkânlarının geliştirileceği ve genişletileceği ifadesi yer alıyordu; MİB olarak bu konunun takipçisi olacağız. Son olarak, AB’nin, tedarik zincirinin çeşitlenmesi ve bölgeselleşmesi hedefiyle uyumlu olarak önümüzdeki dönemde dijitalleşmeye yönelik standart ve düzenlemelere hız vermesi bekleniyor. Sanayimizin bu sürece uyum sağlamakta gecikmemesini önemli görüyoruz. Gümrük Birliği’nin Avrupa Yeşil Anlaşması ve Dijital Tek Pazar ile uyumu yönünde atılacak adımları da önemsiyoruz. Son olarak, son dönemde Ticaret Bakanlığı’nın ithal ürünlere ilişkin İlave Gümrük Vergisi (İGV) uygulamalarına karşı makine ithalatçılarının teşvik uygulama belgesi çıkartarak İGV uygulamalarını boşa çıkardığını da gözlemliyoruz. Bu uygulama, teşvik belgeli makine ithalatını yüzde 20 oranında arttırıyor. 11,1 milyar dolarlık yatırım teşvik sistemi kapsamında gerçekleştirilen ithal makine ve teçhizat ise yıllık genel makine ithalatının yüzde 46’sını oluşturuyor. Yatırım teşvik belgeli ithal makine ve teçhizat üç temel kayba sebep oluyor: Öncelikle yerli makine imalatı aleyhine haksız rekabet oluşuyor; ikinci olarak yurt dışı firmaların gelişimine imkân veriyor, bir nevi bu firmalara finans sağlıyor ve üçüncü olarak vergi kaybı oluşturuyor. Teşvik uygulama sistemindeki ithal makinelere yönelik bu uygulama, yerli makineyi destekleme yönündeki tüm programların “kara deliği” ve yerli makine imalatçılarının en büyük sorunudur.