SALGININ KÜRESEL TİCARET ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİNİ TELAFİ EDEREK YÜKSELİŞE GEÇEN TÜRK MAKİNE SEKTÖRÜ, KÜRESEL TİCARETTEKİ PAY ARTIŞINI KORUMANIN YOLLARINI TARTIŞIYOR.

Küresel tedarik zincirinin yeniden yapılanması, Batı ile teknolojik ve ticari iş birliği imkânları ile Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum gibi başlıklar bu tartışmaların merkezinde yer alırken, Dünya Gazetesi’nde 14 Temmuz tarihinde yayımlanan “Büyüme Makinesi” çalışmasında yer alan bir haber, Türk makine imalat sektörlerinin geleceğine yönelik önemli ipuçları ve yaklaşımları içeriyordu. Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Sevda Kayhan Yılmaz ve Mehmet Ağrikli ile MAİB (Türkiye’nin Makinecileri) Almanya Temsilcisi Ahmet Yılmaz’ın, makine sektörünün önündeki fırsatları ve Birliğin yeni dönem projelerini anlattığı bu haberi, Moment Expo okurlarıyla da paylaşmanın önemine inanıyoruz.

“TEDARİK ZİNCİRİNİ BELİRLİ HAVZALARDA TUTMA EĞİLİMİ ARTIYOR”

Salgın sonrasına yönelik tartışmaların yoğunlaştığı yerlerin, süreç boyunca ekonomilerini devlet desteğiyle ayakta tutmayı ve aşılama sürecinde çok hızlı yol almayı başaran birkaç ülke olduğuna dikkat çeken Ahmet Yılmaz, “Bu tartışmayı, ‘Salgın öncesi döneme geri dönüş’ varsayımıyla sürdürmek çok yanıltıcı olur. Süreç şu anda seyahat özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların kaldırılması gibi tartışılıyor ancak bu kapsayıcı bir bakış açısı değil. Gelecekte de salgınlar olacak ve salgınla yaşamaya alışmak için toplumların yeni tehditlere karşı stratejilerinin ya da en azından pratik uygulama metinlerinin olması gerekiyor.” diyor. Salgının olumsuz etkilerini en hızlı telafi edenlerin, salgını en erken kontrol altına alan Çin ile yatırımlarını Çin’de yoğunlaştıran ülkeler olduğuna dikkat çeken Yılmaz, şunları söylüyor: “Fakat bu durum küresel tedarik zincirlerindeki kırılganlığı ortadan kaldırmıyor. Artık birçok ülke kendine yeterlilik konusuna daha fazla öncelik veriyor. Küresel tedarik zincirini güvence altına alabilmek için, bölgesel olarak belirli havzalarda tutma eğilimi artıyor.”

“ÜLKELER GİBİ ŞİRKETLER DE RİSK FAKTÖRLERİNİ YENİLİYOR”

Tedarikçilerin taahhütlerini yerine getiremediği durumlarda düşük fiyat sunmalarının üreticilere bir avantaj sağlamadığını vurgulayan Sevda Kayhan Yılmaz ise “Bu süreçte birçoğumuz rotayı yeniden Avrupa’ya çevirdik. Her şeyi Çin’den almaktan vazgeçtik. Ülkeler gibi şirketler de risk faktörlerini yeniliyor ve bugüne kadar hesaba katılmayan salgın gibi unsurlar artık daha fazla hesaba katılıyor. Tedarikte yeni alternatiflere doğru yönelimin kalıcı olup olmadığını zaman ve fiyatlar gösterecek ama ben kalıcı olacağını düşünüyorum. Çünkü malzeme maliyetinden başka unsurlar da var. Örneğin; kalitesizlik maliyeti ve vaktinden teslim edememekten doğan zaman maliyeti.” değerlendirmesinde bulunuyor.

“İHRACATÇILAR YURT DIŞINDA YERLİLEŞMELİ”

Diğer yandan, çelik, ara mallar ve endüstriyel ham madde ihracatında Çin’de beklenen gerilemenin kolay olmayacağının altını çizen Ahmet Yılmaz da, Çin’in bu alanlarda fiyat anlamında kırılamayacak bir egemenliği ve yaygın bir lojistik ağı olduğuna dikkat çekiyor ve Türkiye açısından en önemli olanın “İhracattaki pazar payı artışının bu seyirde devam edip etmeyeceği” olduğunu söylüyor. Bu kapsamda, Türkiye’nin ihracatının sürdürülebilir olmasını sağlayacak en önemli unsurun satış sonrası hizmetler olması gerektiğine işaret eden Ahmet Yılmaz, “Bu hizmetler salgın sürecindeki seyahat engelleri sebebiyle tam olarak verilemedi. İşletmelerimizin yurt dışındaki hizmet sağlayıcılarla ve servis ağlarıyla güçlü bağları olsaydı, bu konudaki talep daha hızlı karşılanabilirdi. Önümüzdeki dönemde, Türkiye’nin aşı tercihi nedeniyle vize problemi yaşayacaklar da olacak ve seyahat engelleri kalksa bile firmaların personel göndererek servis sunma imkânları kısıtlanabilecek. İhracatçıların ürünlerini sattıkları pazarlarda yerlileşmesi, o pazarın olanaklarını kullanabilmesi çok önemli.” diyor. Yurt dışında servis kurmanın önemine yönelik Sevda Kayhan Yılmaz da şu uyarıda bulunuyor: “Yurt dışında mağaza ve depo açmak üzere devlet desteği veriliyor ancak bir makine firmasının servisi olmadan deposunun olmasının anlamı yoktur. Makine sektörünün asıl ihtiyacı olan şey, belirli bir model çerçevesinde sektör paydaşlarını bir araya getirecek bir servis ağının teşvik edilmesi ya da servis kurmak isteyenlere yönelik destek verilmesidir.”

“FİRMALAR YURT DIŞINDA ÇEŞİTLİ MERKEZLER OLUŞTURMALI”

Diğer yandan, işletmelerin küresel ticari ortaklarıyla olan ilişkilerini güçlendirecek çalışmalara öncü olan Türkiye’nin Makinecileri, yurt dışındaki pazarlama ve tanıtım faaliyetlerine de tam gaz devam ediyor. Salgın sürecinin tanıtım çalışmalarını engellemesinin önüne geçmek amacıyla, son dönemde dijital ağırlıklı projeler geliştirilirken, “Almanya’ya makine satan, dünyaya makine satar” temasıyla yaklaşık 10 yıldır Almanya’da yoğun çalışmalar yürüttüklerini belirten Sevda Kayhan Yılmaz, “Biz birkaç yıllığına geçici bir çalışma yapmayı değil, kalıcı ve sürdürülebilir bir ilişki kurmayı amaçlıyoruz. Türkiye Tanıtım Grubu’nun desteklerinden de yararlanarak, Almanya’daki güçlü varlığımızı korumaya çalışıyoruz. Bizim için kendimizi doğru anlatabilmek çok önemli; o yüzden sadece reklam değil, tanıtıcı haber çalışmaları da yapıyoruz.” diyor. MAİB adına Almanya’daki tanıtım faaliyetlerini yürüten Ahmet Yılmaz ise imaj çalışmalarının yeterli olmayacağına vurgu yapıyor. Yılmaz, Türkiye’nin makine sanayisinin bugüne kadar Almanya merkezli gelişmesinin önemli bir avantaj olduğuna dikkat çekerken, “Artık bu avantajın daha farklı bir düzleme çıkarılması gerekiyor. Bunun için de yaratıcı ve inovasyon bazlı çalışmalar yapmak, kurumlar düzeyinde iş birlikleri geliştirmek büyük önem taşıyor. Türkiye’de bunu becerebilecek işletmelerin sayısı azımsanmayacak düzeyde. Fakat ihracatı belirli bir düzeye gelmiş firmalar, yurt dışında ihtiyaç duydukları merkezleri oluşturmak için harekete geçmeyerek bence zaman kaybediyor.” uyarısında bulunuyor.

SEKTÖRÜN FİNANSMAN VE KORUMA TALEBİ VAR

Bununla birlikte, Sevda Kayhan Yılmaz, ihracatçılara küresel rekabette daha güçlü olmalarını sağlayacak girişimleri için tamamlayıcı destekler verilmesi gerektiğini de savunuyor. Sevda Kayhan Yılmaz’ın bu konuda dikkat çektiği kavram ise finansman: “Biz de güçlü rakiplerimiz gibi makinelerimizi kredisiyle birlikte satabilmek istiyoruz ama bu konuda imkân bulamıyoruz. Proje bazlı imalat yapan makinecilere sevk öncesi kredi verilmesini ve bunun da sigorta ile temlik ettirilerek Türk Eximbank tarafından kredilendirilmesini istiyoruz.” İhracatçıların rekabet gücünü artıracak önlemler kadar yerli makinecilerin iç pazarda güçlendirilmesinin önemli olduğuna dikkat çeken Mehmet Ağrikli ise şunları söylüyor: “Batılı üreticiler serbest bölgelerde mallarını rahatça satıyor. Biz ise aylarca ham madde ve vergi yükünü sırtlıyoruz. Yerli makine alımının avantajlı hale gelmesi gerekli. Şu anda tamamen korumasızız.” Bununla beraber bir makinenin yurt dışına satılabilmesi için o makinenin uzun süreli saha testlerinin farklı firmalarda yapılması gerektiğini, yeni makinelerin müşteri istekleriyle şekillendiğini ve tüm ülkelerin bunları yerel pazarlarında gerçekleştirdiğini ifade eden Ağrikli, makine ihracatının artması için öncelikle yerli pazarların müşteriyi teşvik edici hale getirilmesi gerektiğini vurguluyor.