Uygarlığın düşünsel birikimleri yaklaşık 2.500 yıl önce felsefe çatısı altında toplanarak sistematik bir yapıya kavuştu. Yüzlerce yıl önemli bir ilerleme kaydedemeyen felsefe literatürü, üniversitelerin özgürleşmeye başladığı 18’inci yüzyılda hızla zenginleşerek bölünmek zorunda kaldı. Bu dönüşümden sosyal bilimler de nasibini aldı. Örneğin iktisat disiplininin felsefeden ayrılması 1776 yılında gerçekleşmeye başladı. 1850’lerin başında iktisattan işletme, 1876’da işletmeden muhasebe ve 1940’larda ise muhasebeden finans bilimi doğdu. Bağımsızlaşan her bilim dalı, ortaya koyduğu tez ve kuramları geliştirmek amacıyla kendi felsefesine yöneldi. Muhasebe alandaki ilk eser ise 1907 yılında Muhasebe Felsefesi (The Philosophy of Accounts) ismiyle Charles Ezra Sprague tarafından yazıldı. Muhasebe bilimi “kapıyı, kasayı ve kantarı”, felsefe bilimi ise “merakı, hayreti ve şüpheyi” korumayı öğütler. Nitekim muhasebe mali olaylarla, felsefe kavramsal olgularla ilgilenir. Muhasebe felsefesi ise finansal olgulara kavramsal açıdan yaklaşır. Başka bir ifadeyle muhasebe, sayılar aracılığıyla parçadan bütüne doğru akan sistematik bir raporlama arayışı; felsefe, kavramlar yardımıyla bütünden parçaya doğru yayılan mantıksal bir sorgulama etkinliğidir. Muhasebe felsefesi ise sayılardan raporlamaya geçiş süreçlerini iyileştiren düşünsel bir arayıştır.