26 EYLÜL’DE ALMANYA’DA GENEL SEÇİMLER YAPILDI AMA ASLINDA ALMANYA, SEÇİMLERDEN ÇOK ÖNCE GELECEKTE NASIL BİR EKONOMİK-ENDÜSTRİYEL POLİTİKA UYGULAYACAĞINI ÇOKTAN NETLEŞTİRMİŞTİ. AYRIŞMA, SADECE DETAYLARDA, NASIL VE NE ZAMAN SORULARININ KARŞILIĞINDA YATIYOR.

Uzun zamandır “Almanya’nın yeni endüstriyel politikaları nedir, nasıl anlamalı ve nasıl uygulanacak?” sorularını düşünüyor ve araştırmaları inceliyorum. Diğer taraftan, tarihsellik sürecinde endüstrinin nasıl geliştiği, bugüne kadar izlediği yol ve yöntemleri de araştırıyorum. Ulaştığım sonuç; evet, yeni bir dönemin eşiğindeyiz ve yeni dönemde geçerli olacak yeni endüstriyel politikalar hızla şekilleniyor. Geçmiş dönemin endüstriyel politikalarına ve bunların zamanla önümüze yığdığı sorunlara -toplumsal sonuçlara- baktığımızda, sistemin sürdürülebilirliği açısından kritik bir eşikte bulunduğumuz ve bunun derhâl yeniden düzenlenmesi, inşa edilmesi gerektiği çok aşikâr. Endüstri dediğimiz sürecin en önemli nesnesi güç ve güç için gerekli enerjinin teminidir. Bugüne kadar gelen endüstriyel süreçte kullandığımız enerji kaynaklarına bir bakalım; su, buhar, fosil yakıtlar (kömür, petrol) ve nükleer enerji… Ancak modern endüstriyel yaşam daha fazla enerji gerektiriyor ve enerjiye olan talep sürekli artıyor. Kullanılan enerji kaynakları ise bu enerji tiplerine uygun fabrikalar, araç ve gereçleri meydana getiriyor ve gördüğümüz kadarıyla bu süreç karbon emisyonunu artırıyor. Doğada, atmosferde karbon emisyonunun artışı iklim krizlerine neden olurken, topyekûn endüstriyel yaşamı tehdit eden, sorgulayan bir duruma dönüşüyor. Evet, sorun sarmalı gayet net; bir taraftan artan enerji talebi, diğer taraftan kullanılan enerji kaynaklarının açtığı devasa sorun. Japonya’da 2011 yılında yaşanan tsunami felaketinden sonra Almanya, güvenlik perspektifinden büyük risk içeren nükleer santrallerinden enerji/elektrik üretimini sonlandırmaya karar verdi. Ardından 2020 yılında da fosil yakıtların başında gelen kömürün madencilik faaliyetlerini sonlandırmaya karar verdi. 2038 yılına kadar nükleer santralleri ve kömür enerji kaynaklarından vazgeçen Almanya’da enerji kaynağı olarak rüzgâr, güneş ve hidrojen teknolojisi merkezi konuma oturtuldu. Diğer yandan, endüstrinin enerji ihtiyacının giderilmesinde yeni kaynak çeşitliliği kadar enerji verimliliği ve enerji yönetiminde de son yıllarda önemli bir başlık gündemde: Bir bütün olarak tüm makine ve aletlerin enerji verimliliği, bir rekabet faktörü olarak endüstriyel yaşamda yerini almaya başladı.

YEŞİL VE DİJİTAL ENDÜSTRİ

Endüstrinin dönüşümünde teknik hâlâ başat bir rol oynuyor. Ama diğer taraftan artık teknik tartışılmaz, bağımsız bir faktör olarak değil doğa-iklim, sosyal adalet ve refah başlıklarıyla ilişkili ve birlikte değerlendiriliyor. Bu zihniyet değişiminin sonuçlarını görmek tabii ki biraz vakit alacak ama bu yönde düşünmeye başlamayan, efor sarf etmeyen endüstri toplumlarının gelecekte kaybeden ve belli oranda bağımlılık ilişkisi içinde kalmaya mecbur olacakları bugünden belli. İngiltere’den başlayan ve kısa sürede başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa ülkelerine yayılan, sonrasında ABD ve Japonya’yı saran ve son anda bu endüstrileşme trenine binen Çin dâhil tüm ülkeler, küresel olarak geçmiş 250 yılın muhasebesini yapmak -her ülke kendi payına düşen tarihsellik içinde ve kendi dinamiklerine göre- ve modeller üretmek zorunda. Küresel karşılaştırmalara göre, bu alanda Almanya’nın seçimini önceden yaparak bir avantaj kazandığını da belirtmek gerekli. Önümüzdeki dönemde ise Almanya’nın yeni endüstriyel modellemelerde hangi hızda gelişeceğine tanıklık edeceğiz.