KÜRESEL EKONOMİDE 1970’Lİ YILLARDAN BU YANA ENDER OLARAK GÖRÜLEN GELİŞMELER YAŞANIYOR. BU GELİŞMELERİN TAMAMI AYNI DÖNEME DENK GELDİĞİ İÇİN DE YARATTIĞI OLUMSUZ SONUÇLARI YÖNETMEK KOLAY OLMUYOR.

Geçtiğimiz iki yılı etkisi altına alan salgın büyük ölçüde geride kalsa da  ekonomide yarattığı birçok değişim kalıcı hale geldi. Küresel ölçekte tedarik zincirlerindeki kırılma ve tedarik güvenliğinin öne çıkması sonucu tedarik ve arz sıkıntıları artarak devam ediyor. Tedarik  ve arz sıkıntıları ise enflasyonu körüklemeyi sürdürüyor. Diğer yandan, devam eden RusyaUkrayna krizi de küresel ekonomiyi olumsuz yönde tehdit eden etkenlerden biri olarak ilk sırada yer alıyor. Dünya genelinde son 10 yıllarda birçok savaş yaşandı ancak Rusya gibi süper bir gücün doğrudan açtığı bir  savaş olmamıştı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan ve dört bölgenin ilhak edilmesiyle devam eden savaşın nasıl sona ereceği bilinmiyor. Savaş ile Batı ve Rusya arasında keskin bir kopma olurken, Rusya hem seferberlik ile Ukrayna’daki varlığını artırmaya hem de nükleer silah kullanma tehdidine devam  ediyor. Savaş ile dünya, enerji ve gıda krizi riskleriyle karşı karşıya kalmış durumda.

 

KÜRESEL ENFLASYON TEHDİDİ SÜRÜYOR

Salgının tetiklediği ve savaşın hızlandırdığı enflasyon, küresel ölçekte 1970’lerden bu yana en yüksek seviyelerine ulaştı. Küresel ekonomi  çok uzun yıllar böylesine bir enflasyonla karşılaşmamıştı. Üstelik bu dönemde enflasyon hem katılaştı hem de yaygınlaştı. Yüksek enflasyon geniş hane halklarının “yaşam maliyeti krizi” ile karşılaşmalarına yol açarken, küresel enflasyonun ne zaman normalleşeceği de belirsizliğini koruyor.

 

ÇOK SIKI PARA POLİTİKALARI VE ARTAN FAİZLER DEVAM EDECEK

Dünya ekonomisinde yaşanan krizler sonucu 2000’li yılların başından itibaren sürekli olarak genişletici para politikaları uygulanmıştı. Piyasalarda bol döviz likiditesi ve sıfıra yakın faizler yerleşirken, ekonomiler, sektörler, firmalar ve yatırımcılar bol ve çok ucuz likiditeden fazlası ile yararlanmıştı. Ancak yüksek enflasyon karşısında artık sıkı para politikalarına geçiliyor ve geçişin beklenenden daha hızlı ve kuvvetli olduğunu da izliyoruz. Döviz likiditesi geri çekilirken, faiz oranları önemli ölçüde artıyor. Sıkılaşma ve faiz artışları önümüzdeki süreçte de devam edecek tir. Dolayısıyla da firmaların sıkı ortama uyum sağlaması kolay olmayacaktır.

 

UFUKTA RESESYON VE TİCARETTE DARALMA GÖZÜKÜYOR

Merkez bankaları enflasyon karşısında uyguladıkları sıkı para politikasında çok kararlı gözüküyorlar. Ekonomilerdeki yavaşlama riskine rağmen enflasyonla mücadeleden geri adım olmayacağını söylemek mümkün. Bu nedenle küresel ekonomide yavaşlama ötesinde durgunluk ve hatta resesyon beklentileri de artış eğilimini sürdürüyor. 2022 yılı son çeyreği ve 2023 yılının ilk yarısında dünya genelinde resesyon yaşanması olasıyken, buna bağlı olarak dünya  mal ve hizmet ticareti de aynı dönemde daralacaktır. Elbette küresel ekonomideki bu beklentiler, enflasyon ve para politikalarındaki gelişmelere göre şekillenecektir. Bununla birlikte, küresel ekonominin ne olursa olsun değişmeyen gündemi, sürdürülebilirlik ve dijitalleşme olmaya devam edecektir. Sürdürülebilirlik amacıyla ekonomilerde, sektörlerde ve firmalarda yoğun bir yeşil dönüşüm yaşanmaya devam ediyor ve buna dijital dönüşüm de ekleniyor. Özetle, ekonomilerdeki enflasyona ve daralma endişelerine rağmen, sürdürülebilirlikle ilgili yeşil dönüşüm ve yatırımların hız kesmeden devam edeceğini söyleyebiliriz.

 

EN ÖNEMLİ GÜNDEM ENERJİ VE GIDA KRİZİ

Salgın ve daha çok savaşın sonuçları olarak enerji ve gıda tedarikiyle ilgili kriz riski her zamankinden daha yüksek seviyelerde ilerliyor. Her iki alanda da tedarik akımları önemli ölçüde değişirken, fiyatlar artıyor ve tedarik kısıntıları yaşanıyor. Küresel ekonominin sıkıntıları ve risklerine, özellikle bu kış yaşanması olasılığı yüksek enerji ve gıda krizini de eklemek artık kaçınılmaz bir beklenti olarak karşımıza çıkıyor.

 

MAKİNE SEKTÖRÜ İÇİN BEKLENTİLER

Dünya ekonomilerinde yaşanan bu gelişmeler, tüm sektörleri olduğu gibi makine sektörünü de etkilemeye başladı. Salgın sonrası altı çeyrek boyunca dünya makine ve teçhizat yatırımlarında, makine sanayisi üretiminde ve makine ihracatında yüksek büyümeler gerçekleşmişti. Ancak 2022 yılının son çeyreğinden itibaren muhtemelen 34 çeyrek boyunca özellikle yükselen faizler nedeniyle makine yatırımları önemli ölçüde yavaşlayacaktır. Buna bağlı olarak makine sanayisi üretimi ve makine ihracatı da yavaşlayabilir. Ancak başta yeşil dönüşüm, enerji dönüşümü ve dijital dönüşüm süreçlerinin devam ettiğini de göz ardı edemeyiz. Bu nedenle makine sektörün de önümüzdeki dönemde küçülme değil, büyümede yavaşlama yaşanması daha muhtemeldir.

 

OVP HEDEFLERİ VE TEMEL EKONOMİ POLİTİKALARIND GENEL DEĞERLENDİRME

Orta Vadeli Program, Türkiye Ekonomi Modelini esas alarak hazırlandı. Buna bağlı olarak OVP döneminde veya en azından 2023 yılında yeni ekonomi modelinin uygulanmaya devam edeceğini görüyoruz. OVP, makroekonomik ve finansal istikrarı güçlendirmeyi, yüksek katma değerli üretimi teşvik etmeyi, cari işlemler dengesinde kalıcı iyileşmeyi sağlamayı, verimlilik artışları ve ihracat artışıyla enflasyonu düşürmeyi amaçlıyordu. Ancak 2023 yılındaki ihracat, dış ticaret dengesi, cari işlemler dengesi ve enflasyon ile TL ortalama değeri gibi gösterge hedeflerine bakıldığında, yeni ekonomi modeli ile arzu edilen hedeflere 2023 yılında da ulaşılamayacağı anlaşılıyor. Programın enflasyonla mücadele ayağı ise yeni ekonomi modelindeki cari işlemler açığının kapatılması üzerine kurgulanmıştı. Ancak cari işlemler açığı 2025 yılında da devam edecek ve bu nedenle kalıcı fiyat istikrarı için yeterli ve gerekli koşullar oluşmayacak. Bu nedenle, yeni model ile kalıcı fiyat istikrarını sağlama hedefi 2025 yılının da ötesine sarkacaktır. Modelin fiyat istikrarı politikaları ise zaten yanlıştır ve fiyat istikrarı sağlama olasılığı bulunmamaktadır. Yeni OVP, bunu da kendi içinde göstermektedir. Programda büyüme, yeşil dönüşüm, istihdam, fiyat istikrarı, ödemeler dengesi, finansal istikrar ve kamu maliyesi başlıkları altında politika tedbirleri açıklansa da yeşil dönüşüm başlığının ilk kez ayrı olarak yer almış olmasını olumlu değerlendirebiliriz.

 

2023’E AİT BEKLENTİLER

OVP’de, 2023 yıl sonu dolar kuru beklentisi 24 TL olarak belirlenmişti. 2023 yılında ortalama dolar kurunu ise 21,5 TL olarak öngörmüştü. Bu rakamların, önceki programlara göre daha gerçekçi olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan, 2023 yılında büyüme hedefi de yüzde 5 olarak OVP’de yer aldı. Küresel ekonomide yavaşlama ve/veya resesyon koşullarının olacağı beklenirken yüzde 5 hedefine ulaşmak için daha çok iç talebin katkı sağlaması gerekecektir. Nitekim 2023 yılında ihracatın büyümeye katkısı da 0,8 puan olarak öngörülüyor ve 4,2 puanın iç talepten gelmesi bekleniyor. 2023 yılında iç talebin önemli unsurlarından özel tüketim harcamalarında  yüzde 3,9 büyüme olması öngörülürken, yüzde 5 büyüme için gerekli katkı ancak bu büyümeyle sağlanabilir.  2023 yılı seçim yılı olacak ve muhtemelen ekonomide genişletici politikalar uygulanacaktır. Buna bağlı olarak yüzde 5 büyüme beklentisi en azından yılın ilk yarısında gerçekleşebilir. 2023 yılında kamu tüketim harcamalarında büyüme öngörüsü de yüzde 3,6’dır. Seçim yılı olmasına rağmen kamu tüketim harcamalarında sınırlı bir artış öngörülürken, kamunun yılın ilk yarısında daha yüksek bir tüketim harcaması büyümesi gerçekleştirebileceğini de söyleyebiliriz.

 

KÜRESEL YAVAŞLAMA İHRACAT ARTIŞINI FRENLEYECEK

2023 yılında ihracat hedefi 265 milyar dolar olarak açıklanmıştı. Ancak 2023 yılında küresel ekonomik büyüme ve ticarette yavaşlama hatta küçülme beklentileri bulunuyor. Özellikle en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa’da yavaşlama veya küçülme daha çok hissedilecektir. Yine de  2023 yılı için öngörülen 265 milyar dolar ihracat hedefi gerçekçidir. Muhtemelen ihracat yılın ilk yarısında durağan kalacak, ikinci yarıda büyüme gösterecektir.

 

ENFLASYON YÜKSEK KALMAYA DEVAM EDECEK

Türkiye’nin 2023 yılına devredeceği en önemli sorunu yüksek enflasyon olacaktır. 2022 yıl sonunda yıllık TÜFE yüzde 65 olarak öngörülmüştü. Bu beklenti iyimserdir ve 2022 yıl sonunda TÜFE yüzde 70 ila yüzde 72 aralığında gerçekleşecektir. Programın 2023 yıl sonu TÜFE beklentisi de yüzde 24,9’dur. Bu beklenti ise çok iyimserdir çünkü programda enflasyonla mücadelede yapıcı ve etkili politikalar bulunmadığını biliyoruz. TL’deki değer kaybının devam edeceği de programda öngörülüyor. Yüzde 5 büyüme hedefi ve seçime yönelik genişlemeci politikalar da düşünüldüğünde, TÜFE’nin 2023 Haziran ayında yüzde 60, 2023 sonunda ise yüzde 40 ila yüzde 45 seviyelerinde olacağı beklenebilir.

 

YATIRIMLAR, YATIRIM PROGRAMI VE MAKİNE SEKTÖRÜ

Makine sanayisinde büyümeyi belirleyen önemli bir unsur, yurt içindeki makine yatırımları ve harcamalarıdır. Makine yatırımları, kamu ve özel sektör sabit sermaye yatırımları içinde inşaat ve maddi olmayan aktif yatırımlarla birlikte yer alır. OVP’de ayrıntısı verilmeden kamu ve özel sektör yatırımlarındaki büyüme beklentileri yer alırken, özel yatırım harcamalarının 2022 yılında yüzde 3,7 büyüdükten sonra 2023 yılında yüzde 4,5 büyüyeceği öngörülüyor. Seçim beklentileri ve seçim destekleri dikkate alındığında, özel sektörün makine ve teçhizat yatırımlarındaki büyümesi 2023 yılında yüzde 3 ila yüzde 4 aralığında kalabilir. Yatırımlar 2023 yılı ilk yarısında daha durağan olacak, ikinci yarıda ise daha yüksek bir performans görülebilecektir. Kamu sabit sermaye yatırım harcamaları ise büyük ölçüde inşaat yatırımları olarak gerçekleşir. 2022 yılında yüzde 2,7 büyüyen kamu yatırım harcamaları, program hedeflerine göre 2023 yılında yüzde 1 artacaktır. Buna göre, kamu yatırım harcamalarında önemli bir yavaşlama içine girilecekken, 2023 yılında kamu yatırımları büyüklüğü 315,8 milyar TL olarak öngörülüyor. Kamu bütçesi daha çok kur korumalı mevduat gibi uygulamalara yönelik aktarılacak kaynaklar için kullanılabilir. 2023 yılı yatırım programı hazırlıklarıyla ilgili olarak yayınlanan genelgede, 2023 yılı yatırım programına yeni proje alınmayacağı da açıklanmıştı. 2023 yılı harcamaları devam eden projeler için yapılacakken, önemli bir yatırım sınırlamasına gidildiğini söyleyebiliriz. En yüksek yatırım alanı ise sağlık sektöründe olacaktır.