Çevre ve orman bakanlığı çevresel etki değerlendirmesi ve planlama şubesi eski genel müdürü osman tüzün, yasakçı zihniyetle, korkutma hareketleriyle çevrenin korunamayacağını, mevzuat çıkarmaktan ziyade uygulayıcıların yol gösterici ...


Çevre sadece kanunlarla, yö- netmeliklerle, polisiye tedbir- lerle korunacak bir konu de- ğildir. Çevre mevzuatı aslın- da tüm yatırımcılar ve yetki- liler için bir yol haritasıdır, olmazsa ol- mazlarından biridir. Ancak kanunlar ol- madığı zaman çevreye olan duyarlılığı- mız nedir? Refleksimiz nedir? Kendimi- ze sormamız gereken esas soru budur. Aslında çevre yönetimi tamamen bir gönül ve sevme işidir. Çevre ile birlik ve beraberlik içinde yaşayabilmektir” di- yen Çevre ve Orman Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Şu- besi Eski Genel Müdürü Osman Tüzün, idarecilerin olaya bu anlayış tarzı ile ya- tırımcılara yaklaşırlarsa; sanayi imalat sektörünün çevre mevzuatı açısından sorun yaşamayacaklarına inandığını söylüyor.   Çevre mevzuatları sanayiciler açı- sından önemli sorunlar doğuruyor. Siz Çevre ve Orman Bakanlığı Çev- resel Etki Değerlendirmesi ve Plan- lama Şubesi Eski Genel Müdürü olarak yıllara dayanan tecrübelere sahipsiniz. Çevre mevzuatlarında yaşanan sorunlar sizce neden kay- naklanıyor? Bence sorun mevzuattan ziyade uygula- yıcıların yol gösterici olmamalarından kaynaklanıyor. Yasakçı zihniyetle, kor- kutma hareketleriyle çevre korunamaz. Uygulayıcılar sürdürülebilir kalkınma ve kullanma prensipleriyle yatırımcılara yaklaşır ve de yardımcı olurlarsa, yatı- rımcı da kesinlikle çevreye duyarlı ola- cak ve mevzuata gönüllü olarak uyacak- lardır. Ben 17 yıl aralıksız Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdür olarak gö- rev yaptığım sürede yatırımcılarla hep iç içe oldum. Yatırımcıların büyük bir bölümünün yaptıkları yatırımların bi- reysel çıkarlarından önce ülkenin eko- nomisine katkıda bulunması için çırpın- dıklarını yakinen biliyorum. Bu yakla- şımla yatırımcıya destek verildiğinde ne kadar çevreye duyarlı oldukları görül- mektedir. Yani özetle çevre yöneticileri uygulanabilirliliği olan yönetmelik ve kanunları çıkarttıkları zaman sorun ya- şanmıyor. Bence sorun çevre yöneti- minde olan yetkililerin Türkiye’nin ger- çeklerini ve önceliklerini tespit etmeden uygulanabilirliliği olmayan sıkıntılı mevzuat oluşturmalarıdır. Karmakarışık iç içe girmiş tek başlı olmayan, çok başlı bir çevre yönetimi sorun olmaktadır. Hâlbuki ülkemizin gerçekleri göz önün- de bulundurulup, sade, anlaşılabilir, uy- gulanabilir ve tüm tarafların kabul ede- ceği yönetmelik ve kanunlar olursa hiç- bir sorun kalmaz. Bir diğer sorunda; devlet yöneticilerinin çevre mevzuatı bakımından yatırımcıların gerisinde kal- masıdır. Devlet yol göstermeli, yatırım- cılar için sektör planları hazırlamalı ve yatırımcının bir adım önünde olmalıdır. Hangi sektör için nerelere, nasıl yatırım yapılacağını planlamalı hedefleri belirle- melidir. Peki, bu nasıl sağlanabilir? Asıl sorun yatırımcıların yatırım yapa- cağı alanların planlı olmaması. Bir ör- nek verecek olursak; Türkiye’de arazi planlaması öyle karmaşık bir vaziyette ki yatırımcıyı perişan etmektedir. Mese- la Çevre Düzeni Planlarından Çevre ve Orman Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Büyükşehir Belediyeleri, İl Belediyeleri, İl Genel Meclisleri, Belediye Meclisleri çıkarılan kanunlarla yetkilendirilmişler- dir. Bu kadar çok yetkiye haiz kuruluş arasından bir dosyayı kim hazırlar, kim karara bağlar ve hangi yatırımcı bu kar- maşanın içinden nasıl çıkabilir size so- ruyorum. Aslında sanayicilerimiz karmaşık mev- zuatın içinden çıkamadıkları için sıkıntı- dadırlar. Değilse çevre açısından uya- cakları kuralları ve yapacakları yatırım- ların kendileri ve gelecek nesiller için ne kadar önem arz ettiğinin zaten far- kındalar. Avrupa Ülkelerinde çevre mevzu- atında ne tarz uygulamalar mevcut? AB’ye çevre açısından uyum yasaların- da en çok devlete iş düşüyor. Devlet ön- celikle kendine düşeni yapmalıdır. So- runlar burada yaşanmaktadır. Örneğin; ülkemizde çöp depolama alanlarının yüzde 90’nı vahşi depolama şeklinde ya- pılıyor ve hala büyük yerleşim alanla- rında kanalizasyon başta olmak üzere birçok sıkıntılar mevcut. Bunların bir an önce tamamlanması gerekiyor. Kırsal kesimin hala hangi koşullarda nasıl ya- şadıkları ortada. Bu sorunlar saymakla bitmiyor. AB uyum yasalarında devletin yapması gereken yatırım ve çalışmalar- da tamamlanmayan veya yarım bırakıl- mış projelerde sorunlar var. Ama şahsi kanaatim makine sanayi ve imalat sektörü AB’ye uyum noktasında sorun yaşanacağı yönünde. Sorunlar ül- kemizde mevzuatların birbiri içine geç- mesiyle oluşmuştur. Devlet bu sektörlerin planlamasını özel sektöründe sanayileşmeye başladığı 1960 yıllarda yapsaydı bugün için hangi sektör nerde yatırım yapacağını bilir bu sıkıntılarda yaşanmazdı. Örneğin 2004 yılına kadar ülkemizde çevre düzeni planları yoktu. ÇED Planlama Genel Müdürlüğünde Genel Müdür olarak görev yaptığım dönemde  2 yıl içinde 40 ilimizin Çevre Düzeni Planlarını tamam- ladım bu oran Türkiye genelinde yüzde 60 a tekabül ediyor kısa bir sürede iste- nirse yapılabileceğini kanıtlayan bir ör- nek bizlere. Ancak sorun  bu çevre düzeni planları- nın alt basamakları olan uygulama plan- larının maalesef yetkisi olan kurumların henüz yapmamasından kaynaklanıyor. Hâlbuki AB’ye üye olan ülkelerin tü- münde Çevre Düzeni Planları tamam- lanmış ve ülke için nereye ne zaman na- sıl yatırım yapılacağını 10-15 yıl önce yol haritası gibi yatımcının önüne ser- mekteler. Çevreyi korumanın yöntemi yasak- çılıktan ya da korkutmaktan geçmi- yorsa, ne yapmak gerekiyor? Çevreyi korumanın en etkili bir diğer bir yöntemi eğitim gerçeğidir. Eğitim ise güçlü bir ekonomiye sahipseniz ya- pabileceğiniz bir yöntemidir. Bana göre ekonomimizin hızlı bir şekilde ayağa kalkması gerekir. Bu da sanayimizin yükselmesiyle olur. Öyleyse devlet ve özellikle çevre konusunda yetkili olan kurumları yatırımcının önündeki tüm bürokratik engelleri ortadan kaldırmalı- dır. Çevreye duyarlı, uygulanabilirliliği olan ve masa başında hazırlanan yönet- meliklerle değil ülkenin kalkınmasını hızlandıracak, sürdürülebilir, makul ka- nun ve yönetmelikler çıkarmalıdır. Ülkemizde bugün çevreyi korumaya yö- nelik birçok yönetmelik var. Ne yazık ki bir çoğunun uygulanabilirli- liği mevcut değil. Bu da ülkemizde yö- netmelik erozyonunun yaşandığı gerçe- ğini ortaya koyuyor. Düşünebiliyor mu- sunuz Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi olan bir yatırım için ÇED olumlu kararının verilebilmesi için ilgili tüm ka- mu kurum ve kuruluşlarının katılımla- rıyla (16-20 arasında kamu kurum ve kuruluş temsilcisi) oluşturulan komisyo- nun verdiği olumlu karardan sonra yatı- rımcı yine de tüm kurumlara yine de izin almak için başvurmak zorunda bıra- kılıyor. Burada sorun yatırımcıda değil sorun komisyonu oluşturan ve bu top- lantılarda olumlu görüş veren kamu ku- rum ve kuruluş temsilcilerinden işin so- nuçlandırmayıp topu yeniden yatırımcı- ya atan ve kapı kapı dolaştıran devlet zihniyetindedir. Özetle devlet bir kez daha şunu düşün- meli ve karar vermelidir ben yatırımcı için mi varım yoksa yatırımcı devlet için mi var; her iki grupta ayrılmaz bir bütü- nün parçası olduğunun farkına varıp, devlet engelleri kaldırıp sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı önceliğine koy- malı, yatırımcıda bugün çevre için ya- pacağı her yatırımın geçmişten aldığı emaneti ve gelecek nesillere bırakacağı temiz bir çevre için elinden geleni yap- malıdır.  

“Ülkemizin gerçekleri göz önünde bulundurulup, sade, anlaşılabilir, uygulanabilir ve tüm tarafların kabul edeceği yönetmelik ve kanunlar olursa hiçbir sorun kalmaz. Bir diğer sorunda; devlet yöneticilerinin çevre mevzuatı bakımından yatırımcıların gerisinde kalmasıdır. Devlet yol göstermeli, yatırımcılar için sektör planları hazırlamalı ve yatırımcının bir adım önünde olmalıdır.”