Özyeğin Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünün, akademik bilgiyi aktarma açısından diğer üniversitelerden farklı bir yol...

Özyeğin Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünün, akademik bilgiyi aktarma açısından diğer üniversitelerden farklı bir yol izlediğini dile getiren Prof. Dr. Mustafa Pınar Mengüç, amaçlarının küresel düzeyde yüksek teknoloji şirketleri kurabilen veya böyle şirketlere önemli teknik katkılarda bulunabilen mühendisler yetiştirmek olduğunu söyledi. Makine Mühendisliği bölümü bünyesinde oluşturulan laboratuvarlarda Avrupa Birliği ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın desteklediği projeler üzerinde çeşitli çalışmalar yapılıyor. Araştırma projelerine lisans öğrencilerinin de katılımı sağlanarak genç kuşakların sanayi kuruluşlarıyla tanışmasında ilk adımlar atılıyor.

Gerekli teknik altyapının oluşturulmasında Özyeğin Üniversitesi bölümümüze ciddi maddi destek sağlayıp önemli yatırımlar gerçekleştirdi. Laboratuvarlarımıza 1 milyon TL’nin üzerinde kaynak ayrıldı.

Özyeğin Üniversitesi ne zaman kuruldu? Üniversite bünyesinde makine mühendisliği eğitimi verme kararı nasıl alındı?

2007 yılında önemli yatırımlar yapıla­rak kurulan Özyeğin Üniversitesi’nde Türkiye’nin genç kuşaklarına hangi alanda en iyi eğitim hizmetinin verile­ceğine düzenlenen çeşitli çalıştay ve toplantılarla karar verildi. Mühendis­lik bölümünün başlangıçta; Elekt­rik-Elektronik, Bilgisayar, Endüstri ve Makine Mühendisliği olmak üzere dört ana bölümü bünyesinde kapsa­yacak şekilde konumlandırıldı. 2008 yılının sonunda Özyeğin Üniversite­si bünyesine ‘Makine Mühendisliği Bölümü’nü hayata geçirmek için davet edildim.

Bu dönemde dünyada yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle mühendislik bölümünün kurulmasını bir yıl erteleme kararı aldık. Geçen bir yıl içinde bölüme verilecek isim­den, bölümünün yapılandırılmasına, eğitim müfredatından, mühendislik eğitiminin topluma sağlayacağı katkı­lara kadar birçok konu üzerinde tartışma ve fikir yürütme şansına sahip olduk. Sonuçta makine mühendisliği adı altında eğitim vermenin en doğ­rusu olduğunda birleşerek öğretim üyelerini seçmeye başladık.

Öğretim üyesi seçiminde özellikle ileri mal­zemeler ve enerji konularında bilgi sahibi olmalarına özen gösterdik. Şu an yedi öğretim üyesinin görev aldığı bölümümüzde bazı arkadaşlarımız ileri malzemeler bazıları ise enerji konusunda uzmanlaşmıştır. İki arka­daşımız ise ABD mühendislik eğitimi kapsamıyla benzer şekilde mühen­dislik mekaniği ve mühendislik fiziği dersleri veriyor. Özyeğin Üniversitesi Makine Mühen­disliği bölümü üç yıldır öğrencilerine eğitim imkanı sağlıyor.

Henüz ilk mezunlarımızı vermedik. Günümüzde üçüncü sınıf derslerini alan sekiz öğ­rencimiz bulunuyor. İlk yıl 60 öğrenci alan bölümümüz daha sonraki iki yıl 42 öğrenci kabul etti. Öğrencilerimi­zin potansiyelleri son derece yüksek. Üç yıl süresince; teorik dersler, araş­tırma-geliştirme, endüstriyle ilişkiler ve girişimcilik çevresinde şekillen­dirdiğimiz eğitim faaliyetlerimizde başarıyla yol aldık. Bazı şirketlerin bölümümüzle işbirliği içine girerek işletmelerinde görev alacak nitelikli mühendisler yetiştirmemiz yönünde talepleri var.

Öğrencilerinize sunduğunuz laboratuvar olanakları nelerdir?

Araştırma ve eğitim laboratuvarla­rımızı  birleştirerek öğrencilerimizi daha fazla işin içine dahil ederek, istemeleri durumunda kendi şirketle­rini kurabilecekleri bir yapı yerleştir­meyi amaçladık. Hali hazırda makine mühendisliği eğitimi alan öğrencile­rimize açık yedi tane laboratuvarımız bulunuyor.

Bu laboratuvarlarımızda; ısı transferinden, mekaniğe, aydınlat­madan, nano teknolojiye, endüstriyel robotlardan, ileri malzemelere kadar birçok konuyu rahatlıkla anlatma olanağı buluyoruz. Mevcut imkanla­rımızdan lisans, yüksek lisans, ya da doktora eğitimi yapan tüm öğrencile­rimiz rahatlıkla faydalanıyor. Aslında amacımız buradan çıkacak bilginin toplumun gelişimine bir şeyler katmasıdır.

Gerekli teknik altyapının oluşturul­ması noktasında Özyeğin Üniversitesi bölümümüze ciddi maddi destek sağlayıp önemli yatırımlar gerçek­leştirdi.

Ayrıca bölüm bünyesindeki öğretim üyesi arkadaşlarımızda üzerinde çalıştıkları projelerle çeşitli fonlardan destekler aldı. Gelişimin sürmesi noktasında laboratuvarları­mıza 1 milyon TL’nin üzerinde kaynak ayırdık.

Eğitim konularını oluştururken sanayiden gelen talepleri de dikkate aldınız mı? Teorik eğitimlerle pratik arasındaki dengeyi nasıl sağladınız?

Öğretim üyesi arkadaşlarımızın çoğunluğu çeşitli Amerikan şirket­lerinde aktif görev almış kişilerdir. Amerika’daki sanayinin talepleriyle Türkiye’deki yapı tam örtüşmese de fikir vermesi açısından önemlidir. Makine mühendisliği eğitimi alan öğrencilerimiz temel yapıyı aldıktan sonra aslında sanayinin her kolun­da görev üstlenebilecek bir noktaya ulaşıyor. Aslında sanayinin ana bek­lentisi de fazla vakit kaybetmeden bu kuşakların işin içine dahil olmasıdır. Dünyada genel bir makine mühendisliği standardı bulunmaktadır. Öğrencilerimizi her hangi bir ülkede çalışabileceğini öngörerek temel eğitimleri vermenin yanında, öğrenci­lerimizin kendi başına öğrenebileceği konularla zaman kaybetmeden, grup içinde kavranacak farklı noktalar üzerine yoğunlaşıyoruz. Özellikle farklı alanları aynı anda bütünlüğü koruyarak vermeye çalışıyoruz.

Makine mühendisliği öğrencilerimiz sanayiyle koordineli çalışmalar yapıyor mu?

Sanayi kuruluşlarıyla ortak çalışma­lar yapma noktasında önemli adımlar atıyoruz. Örneğin; kişisel olarak bir mimar arkadaşımla birlikte üzerinde çalıştığım bir panjur projesi var. Proje sahibi şirket panjurların oluşturul­ması noktasında bizim laboratuvarla­rımızı kullanacak. Çünkü Türkiye’de KOBİ olarak nitelendirilen böyle küçük ölçekli şirketlerin araştırma ve geliştirme amacıyla böyle labo­ratuvarlar kurma şansı yok. Aslında çalışmalar sadece küçük ölçeklilerle sınırlı değil. Türkiye’de faaliyet gös­teren dünyanın önemli şirketleri de çeşitli araştırmalarını bünyemizdeki laboratuvarlarda gerçekleştirecek. İleri teknoloji içeren bu tip projelere tüm öğrencilerin dahil olması müm­kün değil fakat aralarından bazıları böyle önemli çalışmaların içinde yer alacak. Sonuçta teknik imkanlarımızı ileri mühendislik uygulamalarında ortak çalışabileceğimiz tüm sanayi kuruluşlarına açma taraftarıyız. 

Üniversite ve sanayi işbirliğiyle gereksiz zaman ve para kayıpları ortadan kalkacaktır.

Bölümümüz bünyesinde gerçekleştirdiğiniz projeler konusunda bilgi verir misiniz?

Yaklaşık 3,5 milyon dolarlık projele­rimiz zaman içine dağıtılmış durum­dadır. Avrupa Birliği’nin 2020 yılı 20-20-20 hedefleri var. Yani enerji verimliliğini yüzde 20 arttırmak, yenilenebilir enerji kullanımını yüzde 20’ye çıkarmak ve enerji tasarrufunda yüzde 20’yi yakalayabilmek. Hedefler doğrultusunda AB çeşitli projeler ta­lep etti. Mevcut çerçevede Türkiye’ye gelen en büyük gösteri projesini biz aldık. Bu yıl bir ‘İngilizce Hazırlık Okulu’ oluşturduk. ‘İngilizce Hazırlık Okulu, AB’nin 2020 standartlarının da üzerinde enerji verimliliği sağlayacak. Projede beş yüksek lisans öğrencisi görev alıyor.

Birkaç lisans öğrencisi de destek sağlıyor. Hatta bir arka­daşımız bu proje için Avustralya’dan geldi bir ay bizimle birlikte olacak. Projelerimize lisans öğrencilerini de dahil ettiğimiz için farklı bölümlerden öğretim görevlileri öğrencilerini bize yönlendiriyor. Bu noktada yurt dışın­dan birkaç üniversite ile bağlantımız var.

Eğitim kalitemizin yüksek oluşu da tabii ki bu tercihlerde etkin rol oynuyor. Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ’de gerçekleştirilen çeşitli araştırmalara bizim öğrencileri­mizde zaman zaman katkı sağlıyor. Aynı şekilde araştırmalarımıza da bu okulların öğrencileri katılabili­yor. Örneğin; bölümümüz öğretim üyelerinin yürüttüğü İstanbul Kal­kınma Ajansı’nın ‘Led Lambalarının Geliştirilmesi Projesi’nde Boğaziçi ve Sabancı üniversitelerinden öğ­retim üyeleri de görev alıyor. Yine benim bir projem olan buzdolapla­rının nano parçacıklarla daha etkin hale getirilmesi çalışmamda Sabancı Üniversitesi’nden çeşitli akademis­yen arkadaşlarla birlikte hareket ediyoruz. Sonuçta yeni bir üniversite olmamız dolayısıyla ismimizi me­zunlarımızla değil, gerçekleştirdiği­miz araştırma projeleri ve aldığımız patentlerle duyurma şansına sahibiz. Bu noktada elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığımızı rahatlıkla söyleyebilirim.

Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının üniversitelere bakışını nasıl yorumluyorsunuz?

Sanayi temelde bir problemi çözüp kendi üretimini en iyi duruma getir­meyi amaçlar. Bunu yaparken kendi üretim metotlarının iyileşmesi için uğraşır ya da yeni üretim metotları çıkarır. Aslında yeni üretim metotları çıkardığında yeni ürünler kullanıma sunulur. Yeni ürünlerin ortaya çıkış sürecinde yaratıcılık vardır.

Sanayide çalışanlar zaman içinde kendilerini yeniler ve geliştirirler. Dünyadaki yeni bilgileri kendi iş alanlarına adapte etme noktasında üniversitelerle ortak çalışmalar içine girmelerinden daha doğal bir şey yoktur.

Bazen rutin içinde işi daha iyi noktalara taşıyacak ya da yeni fikirlerle başka metotları dahil edecek noktalar sanayici tara­fından görülemez. Dışarıdan bakan bir göze ihtiyaç duyulur. İşe dışarıdan bakan bir göz geleceğin teknolojileri anlamında daha yaratıcı çözümler sunabilir.

Beklentilerinin karşılanma­sı noktasında sanayici üniversitelere ihtiyaç duyar. ABD ve Avrupa’da bu şekilde bir yapı oluşturulmuştur. Üniversiteler sanayiden bağımsız çalışmazlar.

Sanayici sıklıkla üniver­sitelere gider ve ihtiyaçlarına çözüm arar. Üniversitelerde sanayideki problemleri yakından bilir. Türkiye’de de benzer örnekler var. Bütün şirket­ler yapıyor mu diye sorarsanız, bunu bilmemiz mümkün değil fakat daha fazla işletmenin yapması gerektiğini düşünüyorum. Üniversitelerde ortaya konan bilginin üretime geçmesi gerektiğini düşünmek için makine mühendisi olmaya da gerek yok. Üniversite ve sanayi birlikte hareket etmesi bir zorunluluktur. Birkaç KOSGEB projesine danışman olarak katıldım. Projelerde çalışan mühendislerin üniversiteden bir  danışmanları olması durumunda çok daha etkin çözümlere çok kısa süre­lerde ulaşabileceğini gözlemledim. Üniversite-sanayi işbirliği aslında ge­reksiz zaman ve para kaybetmelerini de ortadan kaldırabilecektir. Bahset­tiğimiz nedenlerden sanayicilerimizin üniversiteden akademisyenler ile bağlantıya geçmelerinde büyük yarar görmekteyim.

Yenilikçi bir üniversiteyiz. Bölümü­müz ise üniversitemizin lokomotifi konumundadır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yenilikçi ve gelişimci üniversiteler değerlendir­mesinde dördüncü sırada konum­landırıldık. Bu sonuç tahminimizin üzerinde bir netice olmasına karşın çalışma ruhumuzu çok iyi ortaya koymaktadır. Projelerimizin yüzde 70’i indekste yer almadığı halde bu noktalara ulaştık. Mühendislikte yenilikçi kavramları oluşturmak, bu kavramlarla girişim­ciliği ortaya çıkarmak, kuracağımız küçük şirketlerle de büyük sanayi kuruluşlarına destek olma amacı taşıyoruz.

Bunu başarabilmek için 5-6 öğretim görevlisinin çabaları yetmez. Tüm akademisyenlerimizi, yüksek lisans ve lisans öğrencileri­mizi sürece dahil ediyoruz. Yüksek lisans öğrencilerimin küçük çaplı şirketleri var. Lisans öğrencilerimiz­de zamanla bu noktaya gelecek. İşte bunu başardığımız zaman Türkiye’de bazı olguların değişmesine öncülük edeceğiz. Böylece bilim direkt olarak sanayiye uygulanacak. 

 

Yüksek lisans öğrencilerimin küçük çaplı şirketleri var. Lisans öğrencilerimiz de zamanla bu noktaya gelecek. İşte bunu  aşardığımız zaman Türkiye’de bazı olguların değişmesine öncülük edeceğiz.