Türk döküm sektörü 2011 yılı üretim rakamlarına göre, Almanya, Fransa ve İtalya’nın ardından Avrupa’da dördüncü sıraya...

Türk döküm sektörü 2011 yılı üretim rakamlarına göre, Almanya, Fransa ve İtalya’nın ardından Avrupa’da dördüncü sıraya yükseldi. Dünya genelinde ise 13’üncü sırada kendine yer bulan Türk döküm sanayisi gelişimini sürdürüyor.

Dökümcülük, metalleri işlemek ve şekillendirmek konusunda yüzyıllardır faydalanılan, en önemli endüstri dallarından birisidir. Gündelik hayatımızın her aşa­masında; kuyumculuktan, ağır sanayi tezgâhlarına, tarım makinelerinden, gemi makinelerine kadar çok değişik alanlarda döküm yöntemi ile üretilen malzemeler kullanılıyor. Birçok sanayi işletmesinin bünyesinde ise dökümha­neler bulunuyor. Dünya’da 7-8 bin yıllık birikimi içe­ren dökümcülük, asıl gelişimini 19 ve 20’nci yüzyıllarda ‘Sanayi Devrimi’ ile yaşadı. Gelişen otomotiv sanayisi ile yıllık 100 milyon ton seviyelerinde üre­time ulaşıldı. Bu büyümede, klasik pik döküm yerine geliştirilen çelik, sfero, alüminyum ve magnezyum malzeme­lerin dökümü de önemli rol oynadı. Türkiye’de ise ‘Cumhuriyet Dönemi’yle birlikte, Türk döküm sanayisi, kü­çük atölyeler ve loncalar düzeninden çıkarak, büyük ölçekli sanayi kuruluş­ları şeklinde gelişti ve birçok şehirde önemli üretim merkezleri kuruldu. 

SEKTÖRÜN TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ YERİ

Döküm ürünleri tüm sanayi dallarında girdi olarak kullanılıyor. Bu nedenle de dökümcülük imalat sanayisinin vazge­çilmez unsurları arasında yer alıyor. Türkiye’de döküm yöntemiyle üretilen birçok mamulle imalat sanayisinin her alanında karşılaşılmaktadır. Üretilen sanayi mamullerinin yüzde 90’ında en az bir adet döküm ürünü bulunu­yor. Türk döküm sektörü, Türk imalat sanayisinin temel taşlarından biridir. Tasarımdan, prototipe, testlerden, nihai ürüne kadar geçen sürede teknik bilgi birikimi ve tesisleriyle başta ma-kine, taşıt araçları ve savunma sanayisi olmak üzere tüm üretim taleplerini karşılayabilecek yetenektedir. Döküm sanayisi, katma değeri oldukça yüksek bir üretim alanıdır. Girdilerinin yüz­de 70’inden fazlası yurt içi kaynaklı olduğundan yüksek nitelikli istihdam yaratmaktadır. Bununla beraber çık­tıları birçok sanayi üretimi (en çarpıcı örnekleri pompa ve vana üretimi) için temel oluşturmaktadır.

Sektörün temel müşterisi, üretim sanayisinin ana kollarında faaliyet gösteren firmalardır. Sektör ancak ana sanayi kollarının kuvvetli olduğu ülke­lerde pazar bulabilmektedir. Dökümün, diğer üretim metotlarına göre üstün­lükleri ve gelişen modern teknolojilere uyumu nedeniyle hem dünyada hem de Türkiye’de uzun yıllar önemini koruya­cağı düşünülmektedir. 

Türk döküm sektörü 2011 yılında toplam 2,58 milyar euro değerinde, 1 milyon 433 bin tonluk üretim yaptı.

TÜRKİYE’DE KAÇ DÖKÜM FİRMASI VAR?

2011 yılı verilerine göre, ülkemizde 2 bin dolayında dökümhane veya döküm makinesi üreticisi bulunuyor. Faaliyet­lerinin yüzde 50’sinden fazlası metal döküm ve satışı olan işletmelerin sayısı ise bin civarındadır. Bu firmalardan sa­dece 18 tanesi kamu ve askeri kuruluş­lara aittir. Döküm sektöründeki yapı; büyük sanayi kuruluşları, KOBİ’ler ve mikro işletmeler olmak üzere üç ana grup altında toplanmıştır. 80’li yıllardan itibaren ülkemizde artan otomotiv ve sanayi yatırımlarına paralel olarak, mevcut işletmelerin kapasite­lerinde büyüme gözlendi. Yıllık 20 bin tonun üzerinde üretim kapasitesine ulaşan, özellikle demir grubu döküm­haneleri bulunan tesisler, sektörün büyük sanayi kuruluşları grubu arasın­da yer alıyor. Bu işletmelere ait çıktılar ağırlıklı olarak otomotiv, kamyon, beyaz eşya sektörlerine yöneliktir.

Aralarında nihai ürün üreten dökümhanelerin de bulunduğu büyük grup sanayi kuruluş­larının çoğunluğu Avrupa ülkelerindeki ana sanayicilerin güvenilir tedarikçileri konumundadır. Son zamanda özellikle otomotiv ana ve yan sanayilerine yurt içinde planlanan yatırımların döküm sektörüne iç pazarda da genişleme imkanı yaratması bekleniyor. Ayrıca bu grupta yer alan firmalara giderek artan yabancı yatırımcıların ilgisi dikkat çekiyor. KOBİ tanımına giren ve sektör firma­larının sayıca çoğunluğunu temsil eden işletmeler ise diğer bir gruptur. Birçoğu bireysel atölyelerin büyüme­siyle pazarda payını artırmış, son 12 yıl içinde ihracata başlamış, sermaye biri­kimini yatırıma yönlendiren firmalardır. Müşteri profilleri ve üretim yetenekleri çok geniştir. Orta, uzun vadede KOBİ’lerin otomotiv ve benzeri sanayiye gerek finansman yapısı, gerek kalite gerekse de istenilen sertifikalar nedeniyle yüksek serilerde ürün vermesi beklenmiyor.

Bu işletme­lerin makine imalat ve inşaat sektörü gibi kısa serili, değişik malzemelerden farklı ağırlık ve parça türlerinde ve özellikle çok fazla fiyat baskısı olmayan sektörlere yönelik üretim yaparak geli­şimlerini devam ettirecekleri öngörülü­yor. İşletmelerin rekabetçi olabilmeleri için alternatif ise, kendi tasarladıkları ya da geliştirdikleri bir vitrin malını nihai tüketiciye yönelik olarak üretip, monte ederek pazarlamalarıdır. İhracat yeteneği gelişenler için ise yabancı firmalar ile ortaklıklar izlenebilecek diğer bir yoldur. Çok küçük ölçekte aile işletmeleri­nin oluşturduğu mikro işletmeler ise dökümü zanaat olarak yürütüyor. Yurt sathında yaygın olarak bulunan bu grup dahilindeki firmaların rekabet güçleri çok zayıftır. Uzun vadede, 2–3 kişilik bu tarz aile dökümhanelerinin sayı­ları önemli ölçüde azalacak olmasına karşın, yedek parça gibi mamuller için her şehirde mikro boyutta 3–5 tane dökümcünün kalması beklenmektedir.

Mikro işletmeler; yüksek giderleri, teknolojik yatırım yapmaya elverişsiz finansal yapıları, nakit akış problemleri ve yönetimin sadece aile üyelerinden oluşması gibi birçok nedenle hem üst kategorideki otomotiv sektörüne hem de bir alt kategorideki tüketim sektörü­ne sürdürülebilir hizmet ve ürün sağla­makta zorlanmaktadır. Bu işletmeler, sermaye arttırarak ve teknik altypılarını geliştirip yapısal değişiklikle büyüyerek bir üst kategoriye geçebilir. Bu firmalar daha küçülüp niş/dar pazarlarla yetinebilir veya dünyadaki benzerleri gibi pazardan çekilmek zorunda kalabilirler. 2009 yılında Avrupa Birliği’nin sağla­dığı proje desteğiyle sektörde “Döküm Kümelenmesi” yapılanmasına gidilmiş ve proje Konya’da yürütülerek gerekli altyapı hazırlanmıştır. Ortak teknik ve idari eğitimler ile oluşturulan bu küme, rekabeti arttıracak faaliyetler yapmak­tadır. 

DÖKÜM SANAYİNİN ÜRETİM KAPASİTESİ VE MİKTARI

Türkiye’deki değişik yapıdaki döküm iş­letmeleri, 2011 yılında ortalama yüzde 78 kapasiteyle faaliyet gösterdi. Kapa­site kullanımı; demir döküm sanayinde yüzde 80, çelik dökümde yüzde 65, demir dışında ise yine yüzde 80 olarak gerçekleşti. 2011 yılında Türk döküm sektöründe toplam 2,58 milyar euro değerinde, 1 milyon 433 bin ton üretim yapıldı. Çimento ve altyapı sanayide aşınma parçaları üretmekte olan çelik dökümhanelerinin çoğunluğu, büyük çelik parça (15 ton ve üstü) dökümü konusunda uzmanlaştı. Alüminyum döküm temel olarak yüksek basınç ve alçak basınç olmak üzere ikiye ayrı­lır. Yüksek basınçlı döküm yatırımları yüksek kapasiteli tesisler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu tesisler ağırlıklı olarak otomotiv ve beyaz eşya sanayine yönelik üretim yapmaktadır. Dünyada otomotiv ve benzeri endüst­rilerde artık direkt olarak döküm alın­mamakta, komponent ve sistem satın alınmaktadır. Bu nedenle bir zamanlar birinci kademe teslimatçı olan döküm imalatçıları, ikinci veya üçüncü kademe teslimatçı haline gelmişlerdir.

 

DÖKÜM SEKTÖRÜ İHRACAT RAKAMLARI

Türk döküm sanayinin 2011 yılı direkt ihracatının toplam değeri (pik, sfero, temper, çelik, bakır alaşımları ve alüminyum döküm) 1.843 milyar euro olarak gerçekleşmiştir. Türkiye döküm üretiminin miktar olarak yüzde 61’i ciro olarak ise yüzde 74’ü 2011 yı¬lında ihraç edilmiş ve toplam ihracatın yüzde 75’i Avrupa ülkelerine yapılmıştır. Bu miktara yerli imal edilmiş araç, sanayi malı ve teçhizatta bulunan döküm parçaları dahil edildiğinde sektörün ihracat tutarının 3 milyar euro’yu aştığı tahmin ediliyor.

Geçmiş dönemlerde döküm sektöründe gerçekleştirilen üretimin çoğunluğu yerli piyasada satılırken, 1995 yılından itibaren başlayan ihracat artışına paralel olarak sektörde büyümeye gözlendi. Çeşitli yurtdışı fuarlarda kurulan iş bağlantılarıyla, ihracat büyük ölçekli birkaç işletmenin dışına çıktı ve Anadolu’daki birçok döküm fabrikası da ihracat yapar hale geldi. Emek yoğun bir sanayi olmakla birlikte yüksek teknoloji gerektiren ağır endüstri makineleri yatırımını da içerdiğinden özel önem taşıyan döküm sektörü, sanayileşme hamlesine paralel olarak gelişmeye açıktır.

Otomotiv sanayinin gelişmesi ve montaj yerine yerli üretim ve işleme ağırlıklı yatırımların yapılması ile döküm sanayinde bu konudaki taleplerin de artması bekleniyor.

Türk döküm sanayinin, Polonya, Hindistan ve Çin gibi diğer gelişmekte olan ülkelerle düşük katma değerli ürünlerde rekabet etmek yerine, katma değeri daha yüksek ve gelişmiş ülkelerdeki üretim yapılarına kayması ve bu alandaki payını arttırması gerekiyor.

Döküm ürünleri ağırlık/kıymet oranı düşük ürünler olduğundan navlun, dış ticarette önemli bir maliyet kalemi oluşturmaktadır. Verimli demiryolu ve denizyolu taşımacılığı, sektörün ihracatta maliyetlerini düşürecek ve rekabet gücünü artıracaktır.

Batı Avrupa ülkelerindeki pazarlardan uzaklığı nedeniyle, navlunun mal bedeli içindeki payı % 10–15 seviyelerindedir. Otomotiv sektörüyle birlikte gelişen ve yatırımlarını artı­ran Türk döküm sektörü, otomotiv sektöründe yerli katkı oranının düşük seviyede kalması nedeniyle yurtdışına açıldı ve kapasite kullanımını yüksek tutabilmek için son 10–15 yıl içerisin­de Avrupa ve ABD ile önemli ihracat bağlantıları gerçekleştirdi.

Bu durum, hem küresel teknolojiye ulaşabilmede hem de işgücünün uluslararası alanda tecrübe kazanmasında Türkiye lehine rol oynadı. Türk döküm sanayi ihracatında 2000 yılından itibaren sürekli artan bir ge­lişme trendi gözleniyor. İhracat içinde Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin payı büyük bir yer tutuyor. Son dönemde ihracattaki bu artış, Çek Cumhuriyeti ve Polonya’nın yanı sıra Hindistan, Çin ve İranlı üreticilerin sübvansiyonlu veya dampingli fiyatlar ile Avrupa pazarlarına girmesi üzerine azalma gösterdi. Bunun yanı sıra uygu­lanmakta olan kur politikaları, ihracat yapan tüm sektörlerde olduğu gibi, döküm sektörünün de yurtdışı pazar­lardaki rekabet gücünü azalttı.

Uzmanlara göre Türk döküm sanayisi için en büyük sıkıntı sektörün otomotiv ağırlıklı büyümesi.

DÜNYADA DÖKÜM ÜRETİMİ

Türk döküm sektörü gerek Avrupa, gerekse de dünyada önemli bir yere sahiptir. Türkiye 2010 yılında 1,292 milyon ton, 2011 yılında ise toplam 1,433 milyon ton döküm üretimi gerçekleştir­di. Türk döküm sektörü 2010 yılı üretim rakamları itibariyle Almanya, Fransa ve İtalya’nın ardından Avrupa’da dördüncü sıraya yerleşti.

Sektör, dünya genelinde ise 13’üncü sırada. Dünya döküm üreti­minin yüzde 1,4’ü Türkiye’de üretiliyor. Ülkemiz imalat sanayindeki diğer sek­törlerin dünya ve Avrupa sıralamaları dikkate alındığında, döküm sektörünün başarısı daha net görülüyor. Son yıllarda dünyada görülen talep artışına paralel olarak, çevre dostu önlemler, işçi ücretlerindeki yüksek­lik, işgücü teminindeki güçlük ve eski tesislerin yenileme gereksinimleri gibi nedenler ile Avrupa ülkelerinde döküm üretimine teknolojik yatırımlar yapıl­dı.

Avrupa’da bu açıdan ciddi yapısal değişiklik yaşandı. Çok modern ve hızlı otomasyon teknolojileri ile üretim ka­pasitesi ve verimlilikler arttı, bunun sonucunda Türk döküm sektörünün de daha yoğun rekabet etmek duru­munda kaldığı bir yapı ortaya çıktı. Türk döküm sektörünün dünya dö­küm sektöründen ayrıldığı en önemli nokta hizmet verdiği sektörlerdeki dağılımın farklılığıdır. Türk döküm sanayi için en büyük sıkıntı sektörün otomotiv ağırlıklı büyümesidir. 2011 yılında üretimin yüzde 65’ı otomo­tiv ve ilişkili sanayi için yapıldı. Bu durum kriz zamanlarında sektörde derin etkiler yarattı.

Üretiminin yüzde 65’ini otomotiv ve ilişkili sektörlere satan döküm sektörü, pazarlardaki daralmadan direk etkilenerek yüzde 30–40 arası küçülme yaşadı. Bu da­ralma, birçok küçük döküm fabrikası­nın kapanmasına, orta ve büyük fabri­kalarda ise önemli sayıda personel azaltılmasına neden oldu. Alüminyum döküm parçalarına talep dünya genelinde artıyor. Önümüzdeki 5 yıl içinde dünya alüminyum döküm talebinde her yıl ortalama yüzde 9,5 oranında artış bekleniyor.

Bu global eğilimin yanı sıra, Türkiye’de, otomo­tiv sektöründe yaşanan kapasite artışı ve yurtdışı siparişlerde sürekli yükse­liş yaşanması nedeniyle alüminyum dökümde, önümüzdeki 5 yıl boyunca yılda ortalama yüzde 15 seviyelerinde talep artışı bekleniyor. Türkiye’de kurulu otomotiv tesisleri ağırlıklı olarak üretimde kullandıkları aktarma organ ve motorlarını kendi

leri imal etmeyip yurtdışından temin ediyor. Bunun sonucunda, alüminyum döküm parça kullanımının çok fazla olduğu ekipmanlarda, Türk döküm üreticileri, ürünlerin geliştirilmesi­ne direk olarak katılan doğu ve batı Avrupalı üreticilere karşı rekabet etmekte zorlanıyor.

Avrupalı dö­kümcüler, şanzıman kutusu, motor, silindir kafası gibi döküm parçala­rının yanı sıra hâlihazırda pik, sfero döküm veya çelik saç olarak üretilen parçaları yeni teknolojiler kullanıp alüminyum döküm olarak üretiyor ve bu ürünlerin pazar payları ile katma değerlerini artırmaya çalışıyor.

Ülke­mizde döküm sektörünün son 25 yılda gelişmeye başlaması, mevcut kapasi­tenin yarısının da son 10 yılda devreye girmesi ve rakiplerine göre firmaların daha güncel teknolojiye sahip olması başlıca avantajlarıdır. Amerikan Dökümcüler Derneği (AFS) tarafından hazırlanan Dünya Döküm Üretim Raporu’na göre; 2011 yılın­da dünya döküm üretimi 2010 yılına kıyasla yüzde 7,5 artış göstererek 98,6 milyon ton oldu. Bu rakamların global metal döküm endüstrisinin ekonomik gerilemeden çıktığını gösteriyor. 2011 yılında 37 ülke döküm üretim bilgi­lerini paylaştı. Bu ülkelerden 28’inde yıllık büyüme, beş ülkede ise daralma yaşandı. Belçika, Danimarka, Pakistan, Slovenya ve Güney Afrika döküm üreti­minde daralma yaşayan ülkelerdi.

Türk döküm sektörü ihracatında 2000- 2011 yılları arasında süreklik gösteren bir artış yaşandı. İhracat içinde AB ülkelerinin payı önemli yer tuttu.

 

“AR-GE’YE YAPILAN YATIRIM YETERSİZ”

HAKAN YAŞAR  DEMİSAŞ GENEL MÜDÜRÜ

“40 yıllık bir geçmişe sahip olan DE­MİSAŞ, Türk döküm sektörünün en köklü firmalarından biridir. 1997’den bu yana halka açık bir firma olmamızın da katkısıyla, kurumsallaşmış güçlü bir yapıya sahibiz. Şu anki kapasitemizle DEMİSAŞ, Türkiye’nin en büyük ikinci dökümhanesi konumunda. Son dö­nemde ürünlerimizdeki katma değeri artırmak, müşterilerimizin döküm, ta­laşlı imalat ve kaplama ihtiyaçlarını tek elden karşılamak yönünde çalışmalar yapıyoruz.

Ayrıca ürün portföyümüzü de çeşitlendirerek hizmet verdiğimiz pa­zarlardaki dalgalanmalardan kaynaklı risklerimizi en aza indirmek yönünde ilerliyoruz. Öte yandan son 2,5 yıldır yürüttüğümüz TPM (Toplam Üretken Bakım) çalış­malarımızın meyvesini aldığımız bir dönem yaşıyoruz.

2010 yılında Japon Fabrika Bakım Enstititüsü (JIPM) ile başlattığımız TPM uygulamalarımız kapsamında, 2013 Ocak ayında geçir­diğimiz nihai denetlemenin ardından TPM Mükemmellik Ödülü (Excellency Award) almaya hak kazandığımızı gu­rurla ifade edebilirim.

Türk döküm sektörü dinamik ve giri­şimci yapısı sayesinde özellikle son 10-15 yıllık dönemde yaptığı atılımla Avrupa ve dünya pazarlarında önemli bir noktaya ulaştı. Türkiye, 2011 itiba­riyle 1,4 milyon ton üretimiyle Almanya, Fransa ve İtalya’nın ardından Avrupa’da 4’üncü sıradadır. Dünya sıralamasında da 2010 yılı itibariyle 12’nci durum­dayız. Bu tablo bile Türkiye’de döküm sektörünün kendini geliştirme, yatırıma açık farklı pazarlara açılma konusunda cesur bir yapısı olduğunu gösteriyor diye düşünüyorum. Sektör olarak toplam hacim olarak oldukça büyümekle beraber bu hacmi 1040 firma ile sağlıyoruz. Döküm sek­töründe hizmet veren atölye boyutunda diyebileceğimiz birçok firma mevcut.

Döküm gibi yatırım bedellerinin yüksek olduğu güçlü bir sermayeye ihtiyaç duyulan sektörde, ufak firmaların dış pazarlarda rekabetçi olma konusunda çok şanslı olduğunu düşünmüyo­rum. Öte yandan Ar-Ge’ye ve onun bir uzantısı olarak alternatif malzemelerin geliştirilmesi konularına yeterli yatırım yapılmıyor. Döküm sektöründe bu yön­de çalışmaların geliştirilmesi ve döküm firmaları bünyesinde Ar-Ge merkezleri kurulması, atılması gereken önemli bir adım.

Bunun sorumluluğu da, firma yetkilileri ve TÜDÖKSAD gibi sektör temsilcilerinde. Ayrıca hammadde ve enerji maliyeti sektörümüzde firmala­rın yapısına, proseslerindeki değişken­liklere göre toplam maliyetin yüzde 50 ila yüzde 80’ini oluşturuyor. Bu alanda geçmişte devletin belli teşvikleri var­ken, bugün maalesef devletten yeterli katkıyı göremiyoruz. Rekabet ettiğimiz hemen tüm ülkelerde ise hükümetler kendi ülkelerinin sanayisini korumak adına döküm sektörüne dolaylı yollar­dan yardımda bulunuyor.

2013 yılı özellikle ana pazarımız olan Avrupa ekonomisi için zor ve belirsiz­liklerle dolu bir yıl olarak görünüyor. Genelde tüm döküm sektörü ve özelde DEMİSAŞ için önemli bir pazar olan Av­rupa ve Türkiye otomotiv sanayisinde, satış ve üretim rakamlarındaki düşüş endişe verici görünüyor. Ancak birçok yeni sektör ve pazarda projelerimizin devreye girişi sayesinde, pazardaki daralmayı karşılayıp az da olsa büyümenin gerçekleşeceği bir yıl yaşayacağımızı öngörüyoruz.”

“ENERJİ GİRDİLERİNİN MALİYETİ MUTLAKA DÜŞÜRÜLMELİ”

METİN YUSUFOVİÇ DİRİNLER DÖKÜM SATIŞ TEMSİLCİSİ

Dirinler Döküm, İzmir de 1974 yılında Dirinler Grubu bünyesinde kurulmuş zamanla büyüyerek kendini makine imalatının dışında; rüzgar enerjisi, su aktarım sistemleri, gemi yapımı, otomotiv ve diğer sektörlere orta ve büyük ölçekli demirden dökme parçalar üreten esasen ihracata odaklanmış bir dökümhanedir. Dirinler Döküm seri üretimini bin kilogram ile 15 bin kilogram arasındaki pik ve sfero türleri üzerine yoğunlaştırmıştır. Mükemmel konumu kendisini sürekli geliştiren dinamik kadrosu ve tesisleri ile yılda yaklaşık 12 bin ton pik ve sfero demir dökümü üretmekte ve yurt dışına ihraç etmektedir. Türk döküm sektörü geçmişten aldığı tecrübe ile dinamik genç kadroları birleştirmiş ve günümüzde özellikle Avrupa için kaliteli döküm tedariki alanında en önemli noktalardan biri haline gelmiştir.

Son yıllarda tecrübe edilen bilgi birikimi ve ortak çalış - malar sonucunda kazanılan ‘know how’ sayesinde Türk dökümcülüğü dünyadaki teknolojik gelişmeleri birebir takip eder hale gelmiştir. Hedef çevreye ve insana duyarlı güncel teknolojileri yakından izleyen ve uluslararası düzeyde kendine pazar oluşturan Türk dökümcülüğünü daha da geliştirmektir. Sektörün başlıca sıkıntıları; hammadde ve enerji fiyatları ile kalifiye eleman bulma sorunudur. Maliyetlerin düşürülmesi konusunda en önemli görev devlete ve özellikle enerji politikalarını gerçekleştiren birimlere düşmektedir. 

Dökümcülük ve dökümcülüğe bağlı sektörlerde enerji girdilerinin maliyeti mutlaka düşürülmeli özellikle ithal hammadde ye dayalı olan bu sektör hammadde fiyatları açısından da desteklenmelidir. Kalifiye Eleman konusu da daha uzun vadeli ve eğitim sisteminde yapılacak geliştirmeler sayesinde çözülebilecek bir konudur.Bu alanda yetiştirilecek çalışanların özellikle yabancı diller açısından da geliştirilmesi, İngilizce dışındaki yabancı dillere de geçmişte olduğu gibi ağırlık verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Dirinler Döküm, 2013 yılı yatırımları ile kapalı alanını 19 bin metrekareye yükseltmiştir. Firmamız yıllık 15 bin ton demir dökümü hedeflemektedir. Üretimi artırmakla birlikte ürün çeşitliliğimizi de artırarak farklı sektörlerde de daha etkin olmayı planlıyoruz.

 Amerikan Dökümcüler Derneği (AFS)’nin Dünya Döküm Üretim Raporu’na göre; 2011 yılında dünya döküm üretimi 2010 yılına kıyasla yüzde 7,5 artarak 98,6 milyon ton oldu.

“2013 YILI SATIŞ HEDEFİMİZ 50 BİN TON”
ERDOĞAN NAS ERKUNT SANAYİ GENEL MÜDÜRÜ

“1953 yılında, Döküm ve Model Atölyesi olarak kurulan Erkunt Sanayi, 1960 yılında yeniden yapılanarak ‘Anonim Şirket’ unvanını almıştır. Önce farklı sektörlere parça üretirken, 1961 yılından sonra Türkiye’de otomotiv sanayinin büyümeye başlamasıyla bu sektörde üretime yönelmiştir. Erkunt Sanayi A.Ş, yerel sermayesi ve işgücü ile üretim alanında ‘Innovation Oriented Foundry’ olarak adlandırılan proses tasarım, döküm, talaşlı imalat ve montaj işlemlerini aynı çatı altında yapabilen dünyadaki nadir entegre firmalardan biridir. 

Uzmanlığı ve ileri teknolojisi sayesinde otomotiv, traktör, iş makineleri ve motor üretim şirketlerine yönelik olarak, motor bloğu, silindir kafası, dişli kutusu gibi kompleks parçaların yanında karter, aks kovanı, support/ mesnet, volan ve volan muhafazası gibi parçaları pik ve sfero ham, işlenmiş, komponent olarak da üretmektedir. 1980 yılında gerçekleştirdiği ilk ihracatından bu yana; İngiltere, Almanya, İtalya, Avusturya, Fransa, Finlandiya, Çek Cumhuriyeti gibi AB ve Avrupa ülkelerinin yanı sıra müşterilerinin ABD, Hindistan, Brezilya ve Çin’deki operasyonlarına da ihracat yapmaktadır. “En büyük değil, en iyi olmak” ilkesini benimseyen Erkunt, otomotiv, traktör, iş makineleri ve motor üretim şirketlerine hizmet veren önemli bir imalatçı ve tedarikçidir. 

142 bin metrekarelik arazi üzerine kurulu iki döküm ve iki işleme fabrikasıyla 65.000 ton/yıl üretim kapasitesine sahip olan Erkunt, süreçlerini Yalın 6 Sigma metodolojisiyle yönetmekte ve ISO/TS 16949, ISO 14001, OHSAS 18001 ve ISO 50001 kalite yönetim sistemleri gereklerine uygun olarak çalışmalarına devam etmektedir. Yetkin ve sürekli öğrenen 1050 kişilik insan kaynağı ile ülke ekonomisine de istihdam açısından önemli bir değer katmaktadır.

 Türk Döküm Sanayi, toplam üretiminin yüzde 75’ni özellikle gelişmiş batı ülkelerine ihraç etmektedir. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de otomotiv sanayinin güçlenmesi, döküm sanayinde önemli gelişmeler sağlamıştır. Bugün gelinen noktada, sektör Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumlu çevre ve iş güvenliği yasalarına tabi olup yüksek kaliteli parça üretimini, bu yasa ve yönetmeliklere uygun olarak gerçekleştirmektedir. Yani Türk döküm sektörü, global anlamda rekabet gücü yüksek “Dünya Sınıfı” bir sanayidir. 

Türk Döküm Sektörünün başlıca sıkıntılarına baktığımızda, satışların yurt dışı ağırlıklı olması ve özellikle parça satışlarının euro ve dolar ile gerçekleştirilmesi buna karşın TL’nin değer kazanması ve yurtiçinde yıllık enflasyon nedeniyle, zaten çok düşük olan kar marjlarının erimesi hatta sıfırlanması sorunu ile karşılaşılmaktadır. Diğer içi pazarımızda ürünlerini herhangi bir bir konu ise global rekabette rakibimiz gümrük ödemeksizin satarken, Türk olan Hindistan gibi ülkeler bizim yurt dökümcüsü Hindistan’a ihracat yaptığın­da yüzde 27’ye varan oranlarda gümrük vergisi ödemekte ve haksız rekabet­le karşı karşıya kalmaktadır.

Ayrıca dünyadaki kaynakların hızla azalması ve küresel ısınma kıskacında enerjinin önemi her geçen gün artmakta, bununla birlikte sanayide ise enerji maliyetleri önemli bir yer tutmaktadır. Döküm sek­töründe yaklaşık olarak toplam üretim maliyetinin yüzde 15’ini enerji maliyetleri oluşturmaktadır.

Bu durum enerji fiyat­larına herhangi bir müdahalesi olamayan döküm üreticilerini, global rekabetin yaşandığı bir ortamda, faaliyetlerini sürdürebilmeleri konusunda oldukça zorlamaktadır. 2013 yılında satışlarımızın 50 bin ton seviyesine ulaşmasını hedefliyoruz. Bunu da sisteme girecek yeni par­çalara ait projeleri yılın ilk 6 ayında devreye alarak gerçekleştireceğiz. Bu yıl tamamlanan yeni ocak yatırımla­rımızla, proseste çalışma şeklimizi değiştirerek enerji tüketiminde büyük tasarruflar sağlayacağız.” 

 

 

­

.