Prof. Dr. sadık kakaç, ısı transferi alanındaki bilimsel çalışmaları ve mühendisliğe yapmış olduğu...

Prof. Dr. sadık kakaç, ısı transferi alanındaki bilimsel çalışmaları ve mühendisliğe yapmış olduğu sürekli katkılarından dolayı oybirliğiyle amerikan makine mühendisleri Birliği (asme) Şeref üyeliği’ne seçildi.

İstanbul Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü’nü 1955 yılında ikincilikle bitiren Sadık Kakaç, Isı Tekniği Kürsüsü’nde Prof. Dr. Fikret Narter’in asistanı olarak, bilim ve mühendislik alanında çalışmalarına ilk adımını attı. Sadık Kakaç, 1958 yılında, nükleer enerjinin sulhçu maksatlarla kullanılması çalışmasına yönelik bursu kazanarak, Massachusetts Institute of Technology’nin (MIT), Nükleer ve Makine bölümlerinde master yaptı. 1960 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev alan Kakaç, 1962 yılında UNESCO bursu ile İngiltere’de Victoria Manchester Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı ve 1965 yılında tekrar ODTÜ’ye döndü. 1971 yılında Profesör unvanı alan Sadık Kakaç, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel hükümetleri zamanında, Türkiye Atom Enerjisi (AEK) üyeliği, AEK Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. 1974 yılında TÜBİTAK Bilim Kurulu’na seçilerek iki dönem bu görevi sürdüren Kakaç, bir süre de TÜBİTAK Genel Sekreterliği’ne vekalet etti. ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nde Bölüm Başkanlığı da yapan Sadık Kakaç, NATO Bilim Komitesi ve OECD Nükleer Enerji Ajans’ında Türkiye’yi temsil etti. 1980 yılında, davet alarak gittiği Miami Üniversitesi Makine Bölümü’nde öğretim ve araştırma faaliyetlerine devam eden Sadık Kakaç, iki dönem bu üniversitenin Makine Mühendisliği Bölüm Başkanlığı’nı üstlendi. 2007 yılında Türkiye’ye dönerek TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde göreve başlayan Sadık Kakaç halen bu görevini sürdürüyor.


Amerikan Makine Mühendisleri Birliği (ASME) Şeref Üyeliği’ne seçilme süreciniz hakkında bilgi verir misiniz?

Isı transferinin önemli alanlarında bilimsel gelişime katkıda bulunmaya çalıştım. Yazdığım ve dünyanın birçok üniversitende okutulan ders kitapları ile bilimsel konferanslarda davetli konuşmacı olarak ısı transferi konusunda gerçekleştirdiğim sunumların Amerikan Makine Mühendisleri Birliği (ASME) Başkanlık Divanı’nın dikkatini çektiğini düşünüyorum. Uluslararası mühendislik eğitim ve araştırmaları alanında liderlik rolü üstlendiğimi düşünen ASME Başkanlık Divanı ve ASME Ödül Komitesi, oybirliğiyle şahsımın Şeref Üyeliği’ne seçildiğini Haziran’da tarafıma bildirdi. 18 Kasım’da ABD’de yapılacak törenle alacağım şeref üyeliği, makine mühendisliğinin farklı alanlarında çalışan bilim insanlarına verilen hayat boyu başarı ödülüdür. Türk bilim insanı olarak bu ödüle layık görüldüğüm için çok mutluyum.

Isı transferi konusunda yaptığınız bilimsel çalışmalarla dünyada aldığınız başka ödüller var mı?
Isı transferi, elektronik cihazlar ile bilgisayarların soğutulmasından, nükleer santrallerden başlayarak, bütün enerji sistemlerinin geliştirilmesine, ısıtma-soğutma sistemlerinde tasarım ve uygulamalarına kadar, makine mühendisliğinin önemli alanlarından birisidir. Bilimsel araştırma ve uygulamaları bu konuda yoğunlaştırdığım için ODTÜ, Miami ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde öğrencilerimle önemli çalışmalara imza attık. 2007 yılında, TOBB ETÜ de mikro kanallarda ve nano akışkanlar ile ısı transferi konusundaki çalışmalarımız, önemli uluslararası dergilerde yayınlandı; Uluslararası toplantılarda sunumunu yaptığımız çalışmalar otoriteler tarafından kabul görüyor. Isı transferinin önemli konularında 15 ayrı kitabın editörlüğünü üstlendim. Isı transferi uygulama ve araştırmalarında bu yayınlardan referans kitap olarak dünyada yararlanılıyor. Sadece Amerika’daki üniversitelerde çalışan, yabancı bilim insanlarına verilen, Alexander von Humboldt Seçkin Amerikan Bilim İnsanı Ödülü’ne (1989), Türk-Amerikan Bilim Adamları Birliği’nin verdiği bilim Ödülü’ne (1994), ASME Isı Transferi Bilim Ödülü’ne (1997), Ortadoğu Teknik Üniversitesi Hizmet Ödülü’ne (1998) ve TÜBİTAK Hizmet Ödülü’ne (2000) layık görüldüm.Türkiye Bilimler Akademisi’nin şeref üyesi ve Rusya Federasyonu Bilimler Akademisi yabancı üyesiyim. Ayrıca 2011 yılında İNEER (International Network in Engeering Education and Research) tarafından verilen Uluslararası Mühendislik Eğitimi ve Araştırma Liderlik Ödülü’nü aldım. Brezilya Bilimler Akademisi’nin, dünyada tanınmış üniversitelerden seçtiği yedi yabancı akademi üyesi (ikisi Nobel ödüllü) arasına TOBBETÜ’den seçildim. ASME Isı Transferi Bölümü’nün 75’inci yıl kutlamaları dolayısıyla verilen 75. Yıl Isı Transferi Medal’ını da 2013 yılında aldım. Romanya, Fransa ve Ukrayna Üniversiteleri tarafından şeref doktorası ile ödüllendirildim. Hindistan’da Ghandi Enstitüsü Mühendislik Fakültesi ve Çin’in tanınmış X’ian Jeatong Üniversitesi şeref profesörüyüm.

Türk makine sektörünün gelişimini tarihsel süreç içinde nasıl görüyorsunuz?
Çağımızda ülkeler hedeflerine, sanayi alanında yapacakları çalışmalar, imalat teknolojilerindeki gelişmeler ve sanayi ürünlerinin ihracatını artırarak ulaşabilir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, ülkeye sadece İstanbul Teknik Üniversitesi ve Teknik Okulu (Yıldız Teknik Üniversitesi) nitelikli iş gücü yetiştiriyordu. Genellikle Almanya ve Fransa’da, devlet bursu ile harp yıllarında tahsillerini tamamlayarak, görev almış öğretim üyeleri ile bu iki Türk okulunun çok iyi yetişmiş teknik elemanları, ülkemizde endüstrinin kurulmasında önemli rol oynadı. İlk olarak Anadolu’nun muhtelif yerlerinde, şeker ve çimento fabrikaları kuruldu. Fabrikalarda bulunan atölyelerde, basit imalatlar yapılarak yerli endüstriye katkıda bulunuldu. Sümerbank’ın kurulması tekstil sanayisi için devrim niteliği taşır. İmalat teknolojilerinde çok ileri gidildiği gibi okul vazifesi gören işletmeyle tekstil endüstrimiz dünya açıldı. Türkiye’de ilk gelişme gösteren sanayi kollarında birisi de ısı sanayisidir. Kazan ve radyatör imalatı ile başlayan ve sadece ısıtma ve havalandırma için belli cihazları imal eden, özel teşebbüs, günümüzde klima dahil her türlü cihaz ve donanımı imal edebilecek konuma ulaştı. Özel teşebbüs tarafından fabrikalarda Ar-Ge merkezleri oluşturuldu ve araştırma ile imalatı geliştirme çalışmalarına hız verildi. Üniversitelerde çeşitli Ar-Ge ve teknoloji merkezleri kuruldu. Günümüzde Milli Savunma Bakanlığı ve endüstri işbirliği ile savunma sanayi için gerekli sistemler üretiliyor. Türkiye’nin otomotiv sanayisi de zaman içinde gelişti, bilgisayar kontrollü takım tezgahları, yani makine yapan makineler imal edilmeye başlandı. Sanayimizin ve sanayicimizin iyi yolda olduğunu düşünüyorum. Bazı sanayi kollarında, ithalata dayalı cari açık artış gösterse de zamanla bunun düzeleceğine inanıyorum. Türk üniversitelerinde iyi yetişmiş çok yetenekli öğretim üyeleri görev yapıyor. Sanayinin problemlerini çözmek için üniversitesanayi koordinasyonu istenilen düzeye ulaştırılmalıdır.

Türkiye’deki araştırma-geliştirme çalışmalarıyla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Türk akademisyenlerin sizce artıları ya da eksileri nelerdir?
Birçok önemli sanayi kuruluşunun Ar-Ge merkezleri olmasına karşın ülkemizde bilimsel araştırmalar genel olarak üniversitelerde yapılıyor. Ar-Ge çalışmaları için yetenekli genç bilim insanlarına ve gerekli laboratuvar donanımlarına gereksinim duyulur. Bu nedenle Türkiye’de bilimsel araştırmalar eski devlet üniversitelerinin bazılarında ve yeni kurulan vakıf üniversitelerinde yoğunlaşmış durumdadır. TÜBİTAK, DPT gibi kuruluşlar araştırma yapan akademisyenlere mali kaynak sağlamaktadır. Türkiye’de üniversite-sanayi işbirliği hızla gelişiyor. Sanayi, problemlerinin çözümü için üniversitelere geliyor veya öğretim üyeleri sanayi tesislerinde çözüm arayışlarını sürdürüyor. Üniversitelerde, öğretim ve araştırma dengelenmelidir. Ancak o zaman üniversiteler misyonuna uygun hareket etmiş olur. Fakat bazı yurt dışı üniversitelerde olduğu gibi, araştırma yapmayan, üst düzey teorik eğitimle sadece lisans derecesi veren üniversiteler de çok değerlidir. Almanya ve Amerika’da böyle eğitim kurumları mevcuttur. Her üniversitenin araştırma üniversitesi olması zorunlu değildir. Devlet üniversitelerinde yöneticiler öğretim üyeleri tarafından seçilir ve maaşlar performansa göre verilmez. Bu durum, tam gelişmeye engel olmaktadır.

Türkiye’nin beyin göçünü önlemesi ya da zaman içinde tersine beyin göçünü sağlayabilmesi için kimlere ne tür görevler düşüyor?
Türkiye’de çok kaliteli devlet ve vakıf üniversitelerimiz bulunuyor. Lisans eğitiminin, yurt sınırları içinde tamamlanmasının ülkeye çok önemli katkıları bulunuyor. Fakat bir lise mezununun sistem dolayısıyla istediği meslek dalını Türkiye sınırları içinde tamamlaması mümkün olmayabilir. Bu durumda, dış ülkelerde tamamlama yoluna gidilebilir. Sanayide görev alacak veya kendi işini kuracak olan gençlerin, yüksek lisans yaparak, mastır derecesi almalarını zorunlu görüyorum. Araştırma merkezlerinde çalışmayı veya akademik kariyer yapmayı hedefleyen gençlerin ise doktoralarını tamamlamaları gerekiyor. Doktora ülke içinde de yapılabilir ve birçok alanda yurt dışındaki önemli üniversitelerde yapmakla eşdeğerdir. Fakat bazı bölümlerde yabancı bilim adamlarıyla ilişkiler açısından yurt dışı doktora özellikle tavsiye ediliyor. Doktora yapan öğrencilerin, ülkelerine dönmelerinde, mevcut çalışma şartlarıyla birlikte pek çok unsur etkili oluyor. Vakıf üniversitelerinin kurulması ile kariyer seçen gençler için yeni imkanlar doğdu ve doktoralı gençlerin yurda dönüşleri hızlandı. Vakıf üniversitelerinde genç öğretim üyelerinin çoğunluğu, AB ve Amerika’dan doktoralı öğretim üyeleridir. Birçok devlet üniversitesinde de yurt dışında doktoralarını tamamlamış genç öğretim üyeleri bulunuyor. Dolayısıyla sistem bir süre sonra kendi kendini dengeliyor. Çin’den gelip, Amerika’da kalan bilim adamlarının, Çinli öğrencileri doktora için yanlarına alıp, mali destek vererek onları yetiştirmeleri Çin’in gelişiminde etkili olmuştur. Amerika’daki birçok üniversitede tanınmış Türk bilim adamları da aynı şekilde Türk öğrencilere destek oluyor. Miami Üniversitesi’nde görev yaptığım sürede, birçok Türk gencine destek oldum. Birçoğu ülkemizdeki üniversitelerde ya da farklı endüstri kollarında çalışmalarını sürdürüyor.

Kariyer hedeflerini belirlemek isteyen genç mühendis adaylarına hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Mühendislikte minimum tahsil, mastır derecesi almak olmalıdır. Eskiden makine, elektrik ve inşaat ile sınırlı olan mühendislik dalları çeşitlendi. Geçmişin mühendislik dalları kendi içinde bilgisayar, iletişim teknolojileri, malzeme, mikro/nano teknolojiler, endüstri, biyomedikal gibi birçok ihtisas dalına ayrıldı. Lisans eğitimi alacak öğrenciler için seçenekler arttı. Gençler için önemli olan kendi arzularına ve yeteneklerine göre teknik konulardan birisini seçerek doğru yola yönelmektir. Yetenekli, çalışkan gençler için ülkemizde her imkan mevcuttur. Gençlerin başarılı olabilmek için verilen eğitimleri önemsemeleri, öğretim üyeleri ile iletişimi güçlü tutmaları ve yaz aylarında endüstride pratik yaparak çalışacakları alanla ilgili gelişmeleri sürekli takip etmeleri gerekiyor.