Makine İhracatçıları Birliğinin 2014 yılında gerçekleştirdiği Olağan Genel Kurulunda Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilen...

Makine İhracatçıları Birliğinin 2014 yılında gerçekleştirdiği Olağan Genel Kurulunda Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilen Zeynep Erkunt Armağan, birçok sivil toplum kuruluşunda da aktif olarak çalışmalarını sürdürüyor. MAİB ve MTG bünyesindeki görevleriyle ilgili bilgi veren Zeynep Erkunt Armağan, Türk makine sektörünün ulaştığı nokta, hedefleri ve sorunlarıyla ilgili görüşlerini aktardı.

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Sivil toplum yapılanmalarında üstlendiğiniz görevler hakkında bilgi verir misiniz?

Ankara’da doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi TED Ankara Kolejinde tamamladıktan sonra, Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünden mezun oldum. Çalışma hayatıma Erkunt Sanayi bünyesinde başladım ve 24 yıl farklı kademelerde yöneticilik yaptım. Sanayinin ve üretimin sıkıntılarını çok yakından yaşayarak öğrenme imkanı buldum. 2004 yılında traktör fabrikasının kurulmasıyla döküm fabrikasındaki operasyonel görevimi çalışma arkadaşlarıma devredip, Erkunt Traktör Sanayi firmasında geçtim. Bugün Erkunt Traktör Sanayi’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürlüğü görevlerinin yanı sıra Erkunt Sanayi Döküm ve Makine’nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı ve Murahhas Azalık görevini de yürütmekteyim. Sivil toplum örgütlerinin Türkiye’nin gelişmesinde büyük rol üstelendiklerini düşündüğüm için, çok zamansız olsam da, bazılarında önerilen görevleri kabul ettim. Tamamında mümkün ölçüde aktif görev almaya çalışıyorum. Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) dışında; Tarım Makineleri İmalatçıları Birliği (TARMAKBİR) Yönetim Kurulu Üyeliği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Otomotiv Sektör Meclisi Üyeliği, TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Üyeliği, Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) Üyeliği ve Girişimci İş Kadınları Derneği (ANGİKAD) Üyeliği görevlerini üstleniyorum. Ayrıca yönetiminde aktif görev almasam da TED Ankara Koleji Mezunlar Derneğinin de üyesiyim.

MAİB Yönetim Kurulu Üyeliğine 2014 yılında seçildiniz. Bu görev kapsamında hangi konulardan sorumlusunuz, MAİB’e ne tür katkılar sunmayı planlıyorsunuz?

MAİB olarak en önemli görevimiz makine sektörünün ihracatını artırabilmek için gereken her türlü faaliyeti koordine etmektir. Bu kapsamda dönem dönem her yönetim kurulu üyesi farklı sorumlulukları üstleniyor. Belli ülkelerden sorumlu olan üyelerimiz olduğu gibi, belli tanıtım faaliyetlerini üstlenmiş üyelerimiz de var. Hepimiz belli bir düzen içinde ve gruplar halinde görev yapıyoruz. Ama üstlenilen görevin detayı farklı olsa da, aslında hepimizin hedefi aynı; uluslararası pazarda makine sektörünün bilinirliğini, itibarını ve dolayısı ile rekabet gücünü artırmak. Bu yıl görev aldığım iki alt çalışma grubundan ilki Amerika pazarını inceleyerek ve Türk makine sektörünün Amerika pazarına ihracatını artırmaya çalışıyor. Diğeri ise, Türk makine imalatçılarının dünyada hak ettikleri olumlu imaja sahip olmaları için gerekli tanıtım politikasının saptanması, etkileşim içinde olduğu tüm kurum ve kuruluşların bu doğrultuda yönlendirilmesi, bilgi akışının sağlanması ve bu bilgi akımının gerekli etkinliği kazanarak amaçlanan sonuca ulaşması için yapılan faaliyetlerin planlanmasına odaklanıyor. Ümit ediyorum her iki görevimizi de başarı ile sürdürür ve elle tutulur sonuçlarını en kısa zamanda alırız.

MAİB ve Makine Tanıtım Grubunun Türk makine sektörü için önemi nedir?

Türkiye’nin 2023 yılına ait, hepimizin bildiği ve olması için gayret ettiği bir hedefi var; 500 milyar dolar toplam ihracat ve 100 milyar dolarlık makine sektörü ihracatı. Böylelikle sektör olarak dünyada ilk beş makine ihracatçısı ülke içine girmeyi amaçlıyoruz. Bu hedef bugün çok ulaşılabilir görünmese de, aynı hedefe yürümek için bir çatı altında toplanıp çalışmak ihtiyacının hasıl olduğu aşikar. MAİB ve MTG’nin Türk makine sektörüne sağladığı katkı da bu açıdan son derece önemlidir. Sektörde bir güç birliği oluşturmanın bilinci ile çalışıyor ve ihracatçıların önünü açmak, daha büyük hedefler koymaları için birlikte hareket etmekten cesaret bulmalarını sağlamaya çabalıyoruz. Malum, MAİB, Türkiye’de makine ihracatçılarının temsil edildiği tek ihracatçı birliğidir. Birliğimiz, sektörü ilgilendiren her türlü politika ve uygulamanın oluşturulması, hatalı uygulamaların düzeltilmesi ve her şeyden önce sektörün tamamına, özel olarak da sektördeki ihracatçıya yol göstermek, hız kazandırmak amacıyla çalışmaktadır. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde, MAİB ve MTG’nin Türk makine sektörü için vazgeçilmez bir yere sahip olduğu ve öneminin büyüklüğü rahatlıkla görülmektedir.

Türk makine sektörünün sorunları nelerdir?

Çözüm noktasında kimlere ne tür görevler düşüyor? Makine sektörünün sorunlarını Türkiye’nin genel sanayileşme sorunlarından ayrı tutamayız. Türkiye’de sanayileşmenin önemi kavranamadı. Bu zihniyeti değiştirmek lazım. Hizmet sektörüne değil, önce sanayiye yatırım yapılmalı, sanayiye yatırım yapmak cazip hale getirilmeli. Türkiye’de mühim bir sermaye problemi, en az onun kadar mühim bir kalifiye işgücü problemi var. Mesleki eğitime verilen önemin azlığı, ne kadar çok hayal kurarsak kuralım bizim yarı yolda kalmamıza neden bir meseledir. Nitelikli iş gücü olmadan, hele ki bu nitelikli iş gücüne ilham verecek yaratıcı düşünebilen girişimciler/yöneticiler olmadan sadece yapılmışı tekrar eder, bir adım daha ileriye geçemeyiz. Ayrıca enerji pahalı, başlangıç yatırımlarının maliyeti çok yüksek. Bunlar da yatırım fikrini doğmadan öldürebiliyor veya olması gerekenden çok daha küçük boyutta kalabiliyor yatırım. Bu problemler her toplantıda ilgili bakanlıklarla detaylı olarak konuşulmakta, yetkililere çözüm önerileri sunulmaktadır. Çözüm noktasında biz yatırımcılara çok iş düştüğü belli; düzeltmemiz gereken yanlış uygulamalarımız var. Mesela sanayicimiz rekabet endişesi ile kümelenme çalışmalarına sıcak bakamıyor, kendisini geliştiremiyor. Bunun için zihniyet değişikliği lazım. Aynı şekilde üniversitesanayi işbirliği Türkiye’de çok yavaş gelişiyor. Sektör tarafından da buna ilgi gösterilmemesi bu alanın gelişimine engel oluyor. Orta ölçekli firmalara Ar-Ge korkutucu geliyor, yapanlara da doğru destekler verilemiyor. Yıllarca sanki sadece çok büyük firmalar Ar-Ge yaparmış gibi, Türkiye’de 50 kişi ve üzerinde personeli olan tasarım bölümlerinin Ar-Ge merkezine dönüştürülmesi izni verildi ve teşvikler bu firmalara verildi. Oysa 50 kişinin altında ekiple de Ar-Ge yapılamaz mıydı? Orta ölçekli firmaların Ar-Ge konusundaki gelişimleri adeta devlet eliyle yavaşlatıldı. Bugün bu 50 kişi, 30 kişiye düştü ama firmalar üzerindeki “demek ki Ar-Ge sadece büyük firmalara has bir uygulama imiş” korkusunu atamadılar üzerlerinden. Dolayısıyla çözümün önemli kısmının hükümet tarafından ortaya konuluyor olması gerekiyor. Başlangıç yatırımlarının kolaylaştırılması, kalifiye işgücü yaratacak mesleki eğitimin üzerinde durulması, yatırım kredisi imkanlarının kolaylaştırılması, sanayileşme için uygun arazi şartlarının sanayiciye sunulması, kümeleşme programları, Ar-Ge merkezlerinin tekrar gözden geçirilmesi gibi birçok konu bugün ilgili bakanlıklarımızın da bizatihi başkanlığını ettiği toplantılarda görüşülüyor ve ileriye yönelik umut verici adımlar atılıyor.

Makine sektörü açısından Ar-Ge ve inovasyonun öneminden bahseder misiniz? Üniversite-sanayi işbirliğinin kurulabilmesinde öncelikle hangi adımlar atılmalıdır?

Üniversiteler, araştırma ve geliştirmenin yanı sıra yenilikçi bakışın hareket noktası olmalıdır. Üniversitelerin makine sektörünü geliştirmek üzere daha fazla çalışma yapması ve bu çalışmaların uluslararası düzeyde ses getirecek kadar başarılı projelerle hayata geçirilmesi gerekiyor. Öte yandan yeni ürünlerin tasarımlarında inovatif en önemli kaynak, etkin mühendislik hizmetidir. Bu kaynağa dayalı ürün geliştirme yöntemleri maliyetleri optimize edecek ve Ar-Ge çalışmalarını rasyonel kılacaktır. Rekabette üstünlük sağlamak istiyorsak hem ürün geliştirme yeteneğimizi artırmalı hem de üniversite-sanayi işbirliğini geliştirmeliyiz. Üniversitelerin sanayiyi iyi incelemesi, sanayinin içinde yaşaması lazım. Ben her iki şirketimizde de her yaz 130 üniversiteli gencimize staj imkanı sağlayabiliyorum. Ama görüyorum ki çocuklarımızın sanayi ile alakası yok. Zaman doldurmak için staj yapıyorlar. Hangi üniversite olursa olsun aynı şeyi teşhis ediyorum. Burada üniversitelere ve akademisyenlere büyük iş düşüyor. Kendileri sanayi ile iç içe olmazlarsa öğrencilere sanayide olmanın önemini nasıl anlatabilirler? Türkiye’deki ilk 10 üniversitenin makine mühendisliği bölümlerini fabrikalarımıza davet ediyoruz, inanın yılda bir ya da iki üniversite gezi düzenliyor tesislerimize. Bu şartlar altında sanayiyi bilmeyen üniversitelerden nasıl üniversite-sanayi işbirliği için gayret etmelerini bekleyebiliriz ki? Ama madalyonun bir de diğer yüzü var; Üniversite-sanayi işbirliğini bir külfet gibi gören sanayicimiz de var. Zaman kaybı, para kaybı gibi gördüğünüzde hiçbir akademik çalışmayı birlikte pratiğe çeviremezsiniz. Bu bilinçle bakabilmeyi öğrenmek ve akademik bilgiyi pratik hayat ile birleştirip her iki tarafa da menfaat sağlanması gerekir. Böylece bir yandan üniversitelerden daha sağlam temelli ve bilgili öğrenciler mezun olurken, bir yandan işsizlik azalacak, bir yandan da sanayi üniversitenin bilgilerinden faydalanabilecektir.

Makine sektörü açısından 2015 yılının nasıl geçeceğini öngörüyorsunuz?

Türkiye dünya makine ihracatı sıralamasında 26’ncı ve 2014 yılını yaklaşık 15 milyar dolarlık makine ihracatıyla kapattı. Başka deyişle, makine sektörü, 2014 yılında 158 milyar dolar olarak gerçekleşen toplam Türkiye ihracatından yüzde 10 pay aldı. Aslında biliyoruz ki sektör 2015 yılına ihracatını artırmayı hedefleyerek başladı ancak ilk üç ay boyunca geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 10,4 daha az ihracat yapabildi. Dünyadaki gelişmelere bakarsak; euro-dolar paritesi geriliyor, Rusya- Batı gerginliği devam ediyor, petrol ve emtia ihraç eden pazar ülkelerinde gelirler düşüyor. Türk Lirası aşırı değerli. Yani, ihracat yapmak giderek zorlaşıyor ve gelişmeler de geçen yıla göre yüzde 10,4 geride kalışı kapatabileceğimizi göstermiyor. Öte yandan dünya ekonomisinde de büyüme verileri aşağı yönlü revize edildiğine göre, 2015 yılında çok pembe bulutlar hayal etmemek lazım herhalde.