Avrupa’daki makine sektörü yakından incelendiğinde ilk göze çarpan, sektörde güçlü olan ülkelerin sadece işletmeler özelinde değil sektörün uluslararası çatı...

Avrupa’daki makine sektörü yakından incelendiğinde ilk göze çarpan, sektörde güçlü olan ülkelerin sadece işletmeler özelinde değil sektörün uluslararası çatı yapılanmalarında da çok etkili bir konumda olmasıdır. İşletmelerin bireysel gücü federasyon çatısı altında daha büyük bir güce dönüşüyor ve sektör temsilcileri hem kendi ülkelerinin, hem de Avrupa Birliği’nin makine politikalarını belirliyor. Örneğin Almanya makine ve aksamları üreticilerinin örgütlendiği, bir sivil toplum kuruluşu olan VDMA (Verband Deutscher Maschinen - und Anlagenbau) Almanya’nın en büyük ve en güçlü örgütlerinin başında geliyor. VDMA’nın güçlülüğü tabii ki tek tek üyelerinin potansiyelinden kaynaklanıyor ama bu tekil güçlerin daha büyük bir güce dönüşmesi federasyonla mümkün olabiliyor. Yine bu güçlülüğün bir göstergesi olarak bu kurum, makine sektörünü, üyelerini ilgilendiren hemen her konuda hatta sektörü en direkt ilgilendiren konularda bile topluma açık bir ekonomi-politik görüş beyan ediyor. Ülkenin makine politikalarının oluşmasında etkin rol oynayan federasyon, uluslararası platformlarda da bu etkinliğini sürdürüyor. Bazen kurumun politikaları ile Almanya’nın makine politikalarının birebir aynı olduğu bile açıkça görülüyor.

MAKFED İLE DAHA GÜÇLÜ BİR MAKİNE SEKTÖRÜ

Ülkemizde makine sektörü bugüne kadar Makine İhracatçıları Birliği (MAİB), tarafından temsil ediliyordu. Önemli başarılara imza atan MAİB, adından da anlaşacağı üzere bir ihracatçılar birliği ve doğal olarak bu alandaki sorunların çözümüne odaklanmış bir kurumdur. Türkiye’de önemli bir konuma sahip olmaya başlayan makine sektöründe gerek mevcut ihracatı artırmak gerekse de ihracat dışındaki konularda bir dönüşümü hayata geçirmek için sektörel sivil toplum yapılanmalarının bir araya gelmesi ihtiyacı doğdu. Kısa süre önce tek çatı altında birleşen sektör paydaşları MAİB’in öncülüğünde Makina İmalat Sanayii Dernekleri Federasyonununu (MAKFED) kurdu. 16 sektörel derneği bünyesinde barındıran MAKFED, makine sektöründeki hassasiyetleri, beklentileri ve çözüm önerilerini hem ulusal, hem de uluslararası arenada tek ses olarak duyurmaya çaba harcayacaktır. Uzaktan bakıldığında Türk makine sektörünün tüm başarılarına rağmen yapısal birçok sorunla karşı karşıya olduğu görülüyor. Sektörde faaliyet gösteren işletmeler ölçek, kurumsallaşma düşük verimlilik, girdi maliyetlerinin yüksekliği, finans olanaklarının hemen hemen hiç olmaması, kalifiye personel ve ikinci el makine ithalatının yüksekliği gibi birçok sorunla karşı karşıya. Bu sorunların çözümü için MAKFED’i oluşturan dernekler ve çatı örgütü olarak MAKFED ülkemiz ve sektörümüz için önemli bir şanstır. Gelinen noktada makine sektörünün ihracat strateji ve politikasının yanı sıra asıl bunun dayandığı temel zemin olması itibariyle özel makine politikalarının oluşturulma zamanı gelmiştir. Sektörün fokusunu, geleceği şekillendirmeye yönelik somut politik önermelerini, hassasiyetlerini dile getiren, çözüm önerileri içeren “Makine Sektörünün Ekonomik-Sosyal Pozisyonu” olarak ifade edilebilecek görüş bildirgesi kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Bu görüş bildirgesinde; dış ticaret, istihdam ve iş piyasası, AB ve sanayileşmekte olan ülkeler, enerji ve çevre, mesleki eğitim ve çıraklık, teknoloji, Ar-Ge ve inovasyon politikaları gibi sektörü direkt ve endirekt ilgilendiren konularda MAKFED’in bileşeni olan ihtisas derneklerinin ortak görüşü tüm kamu ve özel kurumlar ile paylaşılmalıdır. Bu şekilde ülke içinde güçlü sanayi, güçlü makine sektörünün oluşmasına önemli katkı sağlanabilecektir.

İKİ ÜLKE: RUSYA VE İRAN

Belirlenecek sektör politikaları dahilinde dünyadaki gelişmeleri dikkate almak ve geleceğe dair doğru saptamalar yapabilmek çok önemlidir. Son dönem yaşanan gelişmelerle birlikte makine sektörümüz açısından Rusya ve İran hem konjonktürel, hem de gelecek açısından önemini artırdı. Bu ülkelerdeki iş potansiyeli sektör temsilcileri tarafından çok iyi biliniyor. Gelişmiş ülkeler mevcut potansiyelin kendileri için yarar sağlamasına yönelik çalışmalara hız verdi. Başta Almanlar olmak üzere tüm Avrupa ülkeleri, gerek hükümet başkanları düzeyinde gerekse de sektörel ticaret heyetleri seviyesinde bu ülkelerle olan temaslarını sıklaştırdı. Olası işbirliği projelerinde devletlerin işletmelerine finansman ve kredi konusunda değişik formlarda destek sunduğunu biliyoruz. Benzer bir şekilde Türk üreticilerin de bu ülkelerde devlet desteğiyle acilen angajmanlara girmesi gerekiyor. Aksi takdirde lojistik anlamda avantajdan yoksun ülkeler bile ortaya çıkan fırsatları bizden önce kullanacak ve bizler de çok yakınımızdaki bu şansı değerlendiremeyeceğiz.