Ankara’da 1980 yılında dünyaya gelen, ortaöğrenimini ODTÜ Özel Lisesi’nde tamamladıktan sonra Bilkent Üniversitesi İletişim ve Tasarım Bölümü’nden...

Ankara’da 1980 yılında dünyaya gelen, ortaöğrenimini ODTÜ Özel Lisesi’nde tamamladıktan sonra Bilkent Üniversitesi İletişim ve Tasarım Bölümü’nden mezun olan Yaman Zoral, Amerika’nın Los Angeles şehrinde sinema eğitimi aldı. Firma ile ilgili hedeflerinin ve çok erken yaşlardan bu yana farkında olduğu sorumluluğun, eğitimini aldığı sinemacılığa dair hayallerinin önüne geçtiğini ifade eden NACE Makine Yönetim Kurulu Üyesi Yaman Zoral, “Sinema hayallerimi şimdilik, ileride hayatımın bir noktasında geri dönmek üzere rafa kaldırdım. Bunun için en ufak bir pişmanlık duymuyorum” diyor.

Aile şirketinde görev alma serüveniniz nasıl başladı? Şirket içinde hangi görevleri üstendiniz?

Yurt dışından dönme sebebim aile şirketinde çalışacak olmamdı. Bu serüvene hiçbir şekilde aile baskısı olmadan tamamen kendi kararımla atıldım. Döndükten hemen sonra askerliğimi tamamladım ve firmamızda çalışmaya başladım. Pazarlama ve satış, satın alma, imalat başta olmak üzere hemen hemen her bölümde görev yaptım. İşi örenme sürecinin yanında, kurumsallaşma ve iş geliştirme alanlarında daha iyiye, daha ileriye nasıl gideriz düşüncesiyle çeşitli araştırma ve uygulamalar gerçekleştirdim. Bugün itibarıyla NACE Makine Yönetim Kurulu Üyesi olarak İş Geliştirme ve Pazarlama/Satış alanlarında çalışmalarıma devam ediyorum.

Türkiye’nin önemli firmalarından biri olan NACE Makine’de görev almak bir zorunluluk muydu? Üretiminin içinde olmak size neler kattı?

Zorunluluk, yapmaya mecbur olmak ama yapmaktan keyif almamak anlamına gelir. İçine doğduğum hayat olan NACE Makine’de görev almak, benim için zorunluluk değil bir sorumluluk ve bir ayrıcalık. Mühendislik ve teknik kökenli olmamama rağmen, sanırım doğduğumdan beri hayatımın bir parçası olan ve farkında olmadan içime işlemiş imalatçılık ruhunu her zaman heyecanla taşıdım. Bir şeyler üretmenin bana her zaman keyif verdiğini ve hayatım boyunca imalatın peşinden heyecan duyarak koştuğumu geriye dönüp baktığımda çok net görebiliyorum. Şirkette çalışırken bir yandan da kendimi geliştirmek amacıyla bir takım işlere uğraştım. Girişimcilik bende her zaman öne çıkan bir özellikti. Uğraştığım söz konusu diğer işler de yine hep imalatla alakalıydı. Küçük bir girişimden başlatıp çok çalışarak büyütüp geliştirdiğim imalat konuları, bana çeşitli tecrübeler kazandırdı. Bu durum da olaylara her açıdan bakma avantajı sağlayarak kişisel gelişimime katkı sundu. Yine aynı biçimde NACE’deki imalat kapasitesiyle diğer tecrübelerimi birleştirdiğimde, imalatın doğasını çok daha iyi anlamış biri olmam da bana daha hızlı ve doğru karar alma imkanı sundu.

Aile şirketinde çalışmanın zorlukları ve avantajlı yanları nelerdir? Sizden beklentiler hangi düzeydeydi?

Aile şirketinde çalışmanın çok fazla avantajı olduğu gibi birçok zorluğu da beraberinde getirdiği kesin. Önce zorluklarından başlayayım: 65 yıllık köklü bir firmada tüm işleyişin, süreçlerin, alışkanlıkların oturmuş ve kurumsallaşmış olması kesinlikle bir avantaj. Fakat bu alışkanlıklar bazı durumlarda bir hantallığa ve rehavete sebep olabiliyor. Aynı şekilde uygulamaların da güncellenmesi ve günümüze uygun hale getirilmesi gerekiyor. Bu tip iyileştirme ve geliştirmeye ihtiyaç olan alanlarda söz konusu alışkanlıkları kırma anlamında zorluklar yaşadım. Aile büyükleriyle aynı düşünceleri taşımadığınız konular, yeni neslin getirmeye çalıştığı bazı yeni anlayışlar ile bakış açıları ve bunların kabullenme süreçleri sanırım sadece benim değil her yeni kuşağın yaşadığı sorunlardır. Ailemin beklentilerinin yüksek olduğunu biliyordum ve daima onların beklentisinin üzerine daha fazla şey katmak için çalışarak bu duruma çok fazla kafa yordum. Çünkü benden sadece işi devam ettirmem değil; geliştirmem, büyütmem ve gerçek anlamda bir dünya markası haline getirmem beklenmeli diye düşündüm. En azından ben kendimden bunları bekliyordum. Diğer yandan kurulu düzen, işleyen bir sistem, kurumsallık, yılların getirdiği tecrübeden faydalanma olanakları ve dışarıdaki prestij; aile şirketinde çalışmanın avantajlı tarafları arasında. Daha önce birçok irili ufaklı iş yaptığım için 65 yıllık bir şirketin avantajlarını çok rahat kıyaslayabiliyorum. Bu durumun çok fazla farkında olmaktan öte böyle bir avantaja sahip olduğum için her gün şükrediyorum. Markanıza güvenmek, tam olarak arkasında durabilmek, firmanızı anlatırken karşınızdaki kişiden de aynı tepki ve yorumları almak gerçekten çok büyük bir ayrıcalık.

Köklü bir firmayı yönetirken ötelediğiniz hayalleriniz oldu mu?

Hep hayalim olan sinema alanında eğitim aldım. Yönetmenlik ve görüntü yönetmenliği yaptım, birçok kısa film çektim, festivallere katıldım, uzun metrajlı filmlerde çalıştım. Fakat firmamızın bana duyduğu ihtiyaç, şirketle ilgili hedeflerim ve çok erken yaşlardan bu yana farkında olduğum bu sorumluluk, hayallerimin önüne geçti. Sinema hayallerimi şimdilik, ileride hayatımın bir noktasında geri dönmek üzere rafa kaldırdım. Bunun için en ufak bir pişmanlık duymuyorum.

Türkiye’nin makinecilik serüvenini nasıl değerlendiriyorsunuz? Hangi noktaya ulaştı, hedefleri neler olmalı?

Türkiye, makinecilik anlamında sürekli gelişme gösteren ve dünya ile çok rahat yarışabilecek bir konuma ve kapasiteye sahip. Geçmişten günümüze her alanda olduğu gibi makine imalatında da gelişerek yoluna devam ediyor. Teknolojiye ayak uydurarak yükselen makine sektörümüz, dünyada üretilen her türlü makineyi imal edebilecek yetenek, imkan ve bilgi birikime sahip. Bu noktada hedefimiz dünyanın en büyük markalarıyla yarışmak olmalıdır. Bunun için de anlayışımızı, iş disiplinimizi, kurumsallık seviyemizi en üst seviyeye taşımak zorundayız. Üretim süreçlerinin iyileştirilmesi, üretimden verim almak, her ince detayın ölçülebilir olması, yalın dönüşüm çalışmalarına ağırlık vermek bugünkü rekabet ortamında ulaşmak zorunda olduğumuz seviyelerdir. Almanya’da bir fabrikayı ziyaret ettiğimizde “Vay be adamlar yapmış!” demek yerine o seviyelere kendimizin de ulaşabileceğine inanmalı ve bu hedef doğrultusunda çalışmalıyız. Çünkü bizim Türk makineciler olarak hiçbir konuda eksiğimiz yok, hatta oldukça fazla avantajımız var diye düşünüyorum.

Firmanızın geleceğine yönelik öngörüleriniz neler? Şirketinizi taşımak istediğiniz nokta neresidir?

Türkiye’de kırma eleme makineleri sektörünü kurup geliştirmiş, bir okul gibi sahip çıkmış firmamız NACE Makine’yi her zaman ileri giden, büyüyen, gelişen, sektörüne öncülük eden bir dünya markası olarak yeni nesillere hazırlamak benim sorumluluğum ve görevim. Bu işin bir ekip işi olduğunu unutmadan, kadromuzu güçlendirerek, her anlamda kaliteyi artırmak da en önemli hedefimiz. Bu noktada şirketimizi; kurumsallığın en üst seviyede olduğu, yalın dönüşüm uygulamalarını yapabilen, üretimde her aşamayı ölçebilen, raporlayabilen, artan rekabeti iç işleyişinin mükemmelliğiyle göğüsleyen, adı dünyanın en büyükleriyle beraber anılan, her alanda rekabetçi, tam anlamıyla bir dünya markası haline getirmek istiyorum. Hedeflerimiz doğrultusunda emin adımlara yol aldığımızı vizyonumuza olan güvenim sayesinde rahatlıkla öngörüyorum. Vizyonunuz geniş, hedefleriniz net olduktan sonra geriye bir tek çok çalışmak kalıyor. Değişen piyasalara, koşullara, müşterilere ve dünya koşullarına ayak uydurup, kalitemizi her zaman yukarılara çıkartarak çocuklarımıza, torunlarımıza sağlam bir miras bırakmayı hedefliyorum.

İş yaşamı dışında kişisel hobileriniz var mı?

Birçok kişisel hobim var. Yoğun iş temposunun ve çocuklu hayatın bu hobilerimin yok olmasına izin vermemesine çalışıyorum. Futbol, basketbol, tenis başta olmak üzere topla oynanan hemen hemen tüm spor dallarıyla çok yakından ilgiliyim. Sadece seyretmekle kalmaz mümkün olduğunca oynamaya gayret gösteririm. Lisanlı eski bir tenis oyuncusu ve kendimi bildim bileli futbol oynuyor oluşum, hem bireysel hem de takım olarak hareket etme anlamında bana çok şey kattı. Ayrıca sinema, televizyon ve gezi de hobilerim arasında.

Sizin gibi aile şirketinde yöneticiliğe hazırlanan üçüncü kuşaklara tavsiyeleriniz neler olur?

İş yaşamına olabildiğince erken yaşta başlamaları üçüncü kuşaklara en önemli tavsiyemdir. Eğitimlerine devam ederken bir yandan işe gidip-gelmeleri, işin her türlü ayrıntısını, tekniğini, aşamasını tecrübe ederek öğrenmeleri ileride çok faydalı olacaktır. Bunu yaparken de her zaman dışarıdan örnekler almalı diğer şirketleri takip etmeli, kendi işlerine dair “iş körlüğü” yaşamamaları gerekiyor. Bununla birlikte yeniliklere her zaman açık olmaları gerekiyor. Yapılan her işin daha iyi ve daha verimli bir yöntemi olduğunu unutmasınlar. İşe başladıklarında, ikinci kuşakla konuşurken şirketle ilgili sert eleştirilerden kaçınsınlar. Söylemek istediklerini daha yumuşak ve yapıcı bir dille söylemenin yolu daima mevcuttur. Çünkü aslında yaptıkları her sert eleştiri ikinci kuşağa “Sen bunu becerememişin!” demekten öteye gitmez ve bu yaklaşım da tabi ki geri teper. O yüzden her zaman için yapıcı, sabırlı ve yenilikçi olmaları üçüncü kuşaklara vereceğim diğer tavsiyeler olabilir.