Bahçeşehir Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Bölümü’nün ilk lisans öğrencilerini 2005 yılında kabul ettiğini ve bugüne kadar 300’ün üzerinde mezun...

Bahçeşehir Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Bölümü’nün ilk lisans öğrencilerini 2005 yılında kabul ettiğini ve bugüne kadar 300’ün üzerinde mezun verdiğini söyleyen Bahçeşehir Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Bölümü Yüksek Lisans Program Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. Berke Gür, İngilizce hazırlık programında eğitim görenler hariç 500’ün üzerinde öğrencinin halihazırda lisans eğitimlerine devam ettiğini ifade ediyor. “Evrensel standartlarda bilime katkıda bulunan çağdaş eğitim felsefemiz ile öğrencilerimizin yaratıcı düşünme becerisi kazanmasına ve bütünsel bir bakış açısıyla çözüm geliştirebilmelerine olanak sağlıyoruz” diyen Gür, “Değişen dünyanın dinamiklerini izleyen, yeniliklere öncülük eden bir mühendislik yaklaşımı ve araştıran, sorgulayan, teknolojide sınırları kaldıran bir eğitim anlayışı ile çok boyutlu ve bağımsız düşünebilen, dünyayı daha yaşanabilir kılmak için yaratıcı ve bilimsel çözümler üreten geleceğin lider mühendislerini yetiştirmeyi hedefliyoruz” diyor. Gür’le bölümün hedefleri, eğitim olanakları ve akademik altyapısı hakkında detaylı bir röportaj gerçekleştirdik.

Kuruluşundan bugüne bölümünüzde gelişim ve değişim yaşandı mı? Daha iyiye ulaşma noktasında önceliği hangi konulara verdiniz?

2013 yılında başlatılan bir çalışmayla teknolojik gelişmeler ışığında fakültemiz ve bölümümüz için öncelikli mühendislik alanları belirledik ve eğitim programıyla laboratuvar imkânlarını bu alanlar doğrultusunda güncelledik. Son iki yıl içerisinde BAU Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi altında yer alan mühendislik bölümlerinin çok disiplinli araştırma ve eğitim faaliyetlerinde kullanılmak üzere Stanford Üniversitesi Yapay Zeka Laboratuvarı işbirliğiyle robotik laboratuvarı, bir teknoloji firması işbirliğiyle Nesnelerin İnterneti laboratuvarı, Virginia Tech Üniversitesi İleri Araştırmalar Enstitüsü işbirliğiyle bemoss enerji yönetimi laboratuvarı ve sanal gerçeklik laboratuvarlarının açılışını gerçekleştirdik.

Akademik kadronuzun uzmanlık alanları hakkında bilgi verir misiniz?

Akademik kadromuz; robot dinamiği ve kontrol, tele-operasyon, insansı robotlar, biyomekanik, alternatif ve temiz enerji sistemleri, akıllı malzemeler, akustik ve titreşim, pil teknolojileri ve kontrol sistemleri alanlarında uzman öğretim üyelerinden oluşuyor.

Eğitim konularını oluştururken sanayiden gelen talepleri de dikkate aldınız mı? Teorik eğitimlerle pratik arasındaki dengeyi nasıl sağladınız?

Bölümümüzde teknolojik ve bilimsel gelişmelerin ışığında endüstriyle iç içe bir eğitim sunuyoruz. Üniversite-iş dünyası işbirliğine dayalı bir eğitim modeli olan COOP programımız ile mühendislik öğrencileri, eğitimleri sırasında bir işyerinde uzun süreli (altı aya kadar) staj yapabilme fırsatı yakalayabiliyor. Mezunlarımızın daha hızlı ve daha doğru iş bulmalarına imkân yaratan bu uygulama sayesinde, öğrencilerimiz henüz eğitimlerine devam ederken iş deneyimi kazanıyor ve kariyer hedeflerine daha kısa sürede ulaşabiliyor. COOP kapsamında, mekatronik mühendisliği bölümünün de bağlı bulunduğu BAU Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nin 469 marka ve firmayla işbirliği mevcuttur. Ortak firmalar, kendi alanlarında nitelikli işgücü yetiştirmek amacı ile BAU’da markalı dersler açıyor. Bu derslerin sonunda başarılı olan öğrenciler, ilgili kurumun imzasının bulunduğu sertifikaya sahip oluyor. Mekatronik mühendisliği bölümü öğrencilerine özel son iki yılda açılan derslere örnek olarak “Ticari Araç Tasarım” (Commercial Vehicle Design) ve “Hidrolik Güç ve Uygulamaları” (Hydraulic Power and Applications) derslerini gösterebiliriz. Her iki ders de alanlarında uzman iki büyük uluslararası firmanın işbirliğiyle gerçekleştiriliyor.

Araştırma-geliştirme ve yenilikçiliğe önem veren bir eğitim kurumu olarak öğrencilerinize sunduğunuz teknik olanaklar nelerdir?

Mekatronik mühendisliği, “üretmenin” ön planda olduğu, öğrenmek için öğrencilerin “ellerini kirletmeleri” gereken bir mühendislik alanıdır. Bu sebeple öğrencilerimize birinci sınıftan itibaren derslerde öğrendikleri kuramsal bilgileri, pratik uygulamalara dökebilecekleri bir dizi fırsat sunuyoruz. Uygulamalı laboratuvar çalışmaları haricinde bölümümüzdeki pek çok dersimizi proje odaklı hale getirdik. Bu dersleri başarıyla bitirebilmesi için öğrencilerimizin uygulamalı bir proje geliştirmelerini istiyoruz. Bunun haricinde oldukça aktif olan mekatronik ve robotik öğrenci kulüpleriyle her öğrencinin tamamlamak zorunda olduğu mezuniyet projeleri sayesinde, BAU mühendis adayları “yaparak” öğrenme ve fikirlerini somutlaştırma imkânı buluyor. Son olarak, özellikle lisans seviyesindeki öğrencilerimizi bölümümüz bünyesinde gerçekleştirilen dış destekli araştırma ve endüstri projelerine dâhil ederek mezuniyet öncesi proje gerçekleştirme tecrübesi kazanmalarını da sağlıyoruz. BAU Mekatronik Mühendisliği Bölümü öğrencileri, lisans veya yüksek lisans eğitimleri boyunca fakültemiz bünyesinde yer alan bilgisayar destekli tasarım, elektrik-elektronik, mekatronik, elektrik motorları, enerji yönetimi, kontrol, endüstriyel elektronik, robotik, Nesnelerin İnterneti ve sanal gerçeklik laboratuvarlarından faydalanabiliyor. Ayrıca, meslek yüksekokulumuzda bulunan üretim atölyemiz ve mezunlarımız tarafından üniversitemizin desteğiyle kampüslerimizde kurulan üç boyutlu baskı/üretim ile Nesnelerin İnterneti üzerine uzmanlaşmış firmalardan teknik destek ve hizmet alınabiliyor.

Mekatronik mühendisliği eğitimi almak isteyen öğrencilerin Bahçeşehir Üniversitesi’ni seçmesindeki temel nedenler nelerdir?

Geleceğin mühendislerinin farklı kültürlerden gelen ve başka alanlarda uzmanlaşmış mühendislerle ortaklaşa çok disiplinli çalışmalar yürütebilmeleri gerektiğine inanıyoruz. BAU’lu mekatronik mühendislerinin küreselleşen dünyanın her yerinde görev alabilmeleri amacıyla okulumuz ilk kurulduğu günden bu yana öğrencilerine tamamen İngilizce eğitim veriyor. Üniversitemizdeki uluslararası öğrenci sayısının fazlalığı BAU’yu ziyaret eden misafirlerimizin hemen dikkatini çekiyor. ABD’den Çin’e, Fransa’dan Güney Kore’ye kadar uzanan geniş bir coğrafyadan bini aşkın uluslararası öğrenci hâlihazırda BAU’da eğitimine devam ediyor. Uluslararası öğrencilerin oranı, mühendislik ve doğa bilimleri fakültesinde ve özellikle de mekatronik mühendisliği bölümünde yüzde 20’ye ulaşıyor. Bölümümüzün diğer ülkelerdeki üniversitelerle karşılıklı yürüyen Erasmus gibi öğrenci değişim programları da mevcut. Dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerle İstanbul’daki kampüslerimizde eğitim alan BAU mekatronik mühendis adayları, BAU yurt dışı programlarıyla hem Silikon Vadisi, Washington DC, Berlin, Roma veya Hong Kong kampüslerinde eğitimlerine devam edebiliyor hem de çift diploma imkânından yararlanabiliyor. Öğrencilere yönelik bu programların haricinde, ulusal ve uluslararası düzeyde saygınlık kazanmış akademik kadromuzu da alanlarında uzman uluslararası nitelikte öğretim üyeleriyle güçlendiriyoruz. Hâlihazırda yüzde 15 olan uluslararası öğretim üyelerimizin oranını önümüzdeki birkaç yılda yüzde 20 seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz.

Mekatronik mühendisliği öğrencileri sanayiyle koordineli çalışma yapma şansına sahip mi? Sağladığınız staj olanakları nelerdir?

BAU Mekatronik Mühendisliği Bölümü öğrencileri, diğer mühendislik öğrencileri gibi lisans eğitimleri boyunca en az 40 işgününü kapsayan staj çalışması yapmak zorunda. Özellikle BAU Global kampüslerinde eğitimlerine devam eden öğrencilerimiz, stajlarını yurt dışında yapmayı tercih ediyor. COOP programımızın sunduğu uzun süreli staj olanakları ve markalı derslerle öğrencilerimizin elde ettiği networking imkânları, BAU’lu mühendis adaylarına sunulan ayrıcalıklar.

Öğrenci kulüplerimiz üzerinden mekatronik mühendisliği alanında faaliyet gösteren firmalara teknik geziler düzenliyor ve alanında uzman endüstri temsilcilerini üniversitemizde düzenlenen seminer ve panellerde ağırlıyoruz.

Bölümünüz bünyesinde gerçekleştirdiğiniz veya gerçekleştirmeyi planladığınız sanayi projeleriyle ilgili bilgi verir misiniz?

Bölümümüzde şimdiye kadar pek çok TEYDEB, SAN-TEZ gibi kamu programları veya doğrudan işbirliğine gidilen firma tarafından desteklenen sanayi odaklı Ar-Ge projeleri gerçekleştirildi. Buna ek olarak öğretim üyelerimizin çoğu kendi alanlarında faaliyet gösteren saygın firmalara danışmanlık hizmeti veriyor. Ancak bölümümüzün bağlı olduğu mühendislik ve doğa bilimleri fakültesinde özellikle son yıllarda en çok önem verilen konulardan birisi, etkin üniversite-sanayi işbirliği bağlarının oluşturulmasıdır. Tüm BAU çapında dış destekli projeler geliştirilmesi ile patent ve faydalı model gibi fikri mülkiyet konularında öğretim üyelerine destek veren teknoloji transfer ofisimiz (TTO) iki yıl önce faaliyete geçti. Buna ek olarak doğrudan mühendislik ve doğa bilimleri fakültesi bünyesinde faaliyet gösteren ve özel sektör temsilcileriyle akademisyenleri bir araya getirerek sanayi işbirliklerinin kurulması ve Ar-Ge projelerinin geliştirilmesine yönelik çalışan ayrı bir birimimiz de TTO ile eşzamanlı olarak kuruldu. Bu sayede her öğretim üyesinin en az bir dış destekli sanayi projesi yapması hedefine çok kısa bir sürede ulaştık. Sanayiyle kurduğumuz bu bağların güçlenerek ve genişleyerek devam edeceğini öngörüyorum.

Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının üniversitelere bakışını nasıl yorumluyorsunuz? Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında nasıl bir algı farklılığı gözlemliyorsunuz?

Özellikle son 10 yıl içerisinde ülkemizde TÜ- BİTAK ile Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı ve diğer kamu kuruluşları tarafından üniversite-sanayi işbirliğinin etkinliğinin artırılmasına yönelik TEYDEB, SAN-TEZ gibi bazı programlar hayata geçirildi. Söz konusu bu programlarla amaçlanan; üniversite-sanayi arasındaki ortak çalışmaların ilk kıvılcımının ateşlenmesi ve uzun soluklu işbirliklerinin temelinin atılmasıdır. Bu yönde oldukça başarılı örnekler olmakla birlikte henüz bu programların amacına tam anlamıyla ulaşamadığını ve üniversite-sanayi işbirliğinin istenen seviyede gerçekleşmediğini düşünüyorum. Bu noktada gerek akademisyenler gerekse de sanayiciler tarafında eski alışkanlıkların ve önyargıların önemli bir rol oynadığı kanısındayım. Büyük sanayi kuruluşları, kurdukları Ar-Ge merkezleriyle çeşitli teşviklerden faydalanabiliyor ve kamu kurumlarının sağladığı maddi desteklere ulaşabiliyor. Söz konusu bu Ar-Ge merkezleri üzerinden üniversitelerle ortak proje gerçekleştirmeleri ve alanında uzman akademisyenlerden danışmanlık desteği almaları daha mümkün oluyor. Böylece üniversitelerin bilgi birikiminin bu büyük firmalara etkin bir şekilde aktarılması sağlanabiliyor. Ancak aynı kolaylıkların KOBİ’ler için de geçerli olduğunu söylemek güç. Zayıf sermaye yapısına sahip ve uzun vadeli Ar-Ge planları yapamayan KOBİ’ler ile üniversiteler arasındaki işbirliği imkânlarının artırılmasına yönelik mevcut programların ve teşviklerin güçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu sayede ülkemizdeki üniversite-sanayi işbirliğinin gelişmiş ülkelerdeki seviyelere çıkabileceğini düşünüyorum.