Makine sektörünün yılın ilk dokuz ayında toplam ihracatı 10,6 milyar dolara ulaşırken, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre toplam artış da yüzde 7,4 olarak gerçekleşti. Bu artış gayet olumlu ancak aynı dönemde dış ticaret açığı da yüzde 85 olarak kaydedildi. Bu açığın önemli bölümü makine ithalatından kaynaklanıyor. Sektörümüzün tüm alt ürün grupları bazında yaşanan ihracat artışını olumlu buluyoruz. 

Makine sektörünün yılın ilk dokuz ayında toplam ihracatı 10,6 milyar dolara ulaşırken, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre toplam artış da yüzde 7,4 olarak gerçekleşti. Bu artış gayet olumlu ancak aynı dönemde dış ticaret açığı da yüzde 85 olarak kaydedildi. Bu açığın önemli bölümü makine ithalatından kaynaklanıyor. Sektörümüzün tüm alt ürün grupları bazında yaşanan ihracat artışını olumlu buluyoruz. Türkiye, ihracatta hızlı bir yıl geçiriyor ama makine ithalatından da vazgeçmiyor. Eylül ayındaki 8,1 milyar dolar dış ticaret açığının önemli bir bölümü makine ithalatından kaynaklandı. Oysaki bu makineler aynı teknoloji ve rekabetçi fiyatlarla yurt içinde de üretiliyor. Biz ileri teknolojili pek çok ülkeden talep gören bir sektörüz. Yılın ilk dokuz ayında sadece Almanya ve ABD’ye 2,4 milyar doların üzerinde makine ihraç ettik. Türkiye sanayisi, ihracata odaklandığımız bu yılı bir fırsata çevirmeli. Uluslararası pazardaki rekabet gücümüzü artırmak istiyorsak, kamu desteğinin merkezinde verimlilik olmalı. İhracatçı firmaların yenilikçi projeleri, verimlilik kriterlerine bağlı olarak desteklenmeli. Bu destekler de birbirine eklemlenmiş projeler zinciri şeklinde, büyük montanlı ödemelerle uzun periyotta verilmeli.

Tüm dünyada korumacı ekonomik politikaların hâkim olmaya başladığı bir dönemdeyiz. İç pazarı güçlü tutmak, artık bütün dünya ülkelerinin benimsediği politik bir yaklaşım. Bu noktada kurallar ve kültür kavramları oldukça önemli. Kurallar ile kastettiğimiz, sistemin yerli üretimi tüketmeye teşvik edici kurallar oluşturması. Bunlardan bazıları uygulamaya konuldu ama bunun karşısında kültür direnci devam ediyor. Kültürle kastettiğimiz şeyi ise ithal malın her zaman daha iyi olduğunu düşünme eğilimi olarak tanımlayabiliriz. Dünya çapında marka haline gelmiş imalatçılara karşı içeride üretim yapan firmaların kendilerini ifade etmekte zorlanması, imalattan uzaklaşarak daha yoğun biçimde hizmet ve diğer bazı sektörlere yönelmesi gibi kolaycı adımlar, işte bu kültürel baskının sonucudur. Dolayısıyla bu iki durumda da değişikliklere gitmek gerekli: Yerli üretim ve tüketim teşvik edilmeli, alım kültürünün yani tüketim kültürünün değişmesine yönelik faaliyetlerde bulunulmalı. Makine sektörünün daha rekabetçi bir ivme kazanabilmesi için iç pazarda da yerli makine alımını teşvik edici önlemler alınması zaruridir. Bizler bu noktada çok güçlü bir lobi çalışması yürütüyoruz.

Diğer yandan sanayimizin yüzde 70’i orta düşük ve düşük teknolojide üretim yapıyor. Dünyanın Endüstri 4.0’ı konuştuğu bu dönemde bizler de teknoloji tabanlı bir sektör oluşturmak zorundayız. Bu dönüşümü gerçekleştirmeye en hazır sektör de makine sektörüdür.