İzmir Ekonomi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü, 2015 yılında...

TEMEL AKADEMİK ÇALIŞMALARIN YANI SIRA İZMİR EKONOMİ ÜNİVERSİTESİ MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜNDE EĞİTİM GÖREN ÖĞRENCİLERİN KENDİLERİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ OLDUĞUNU SÖYLEYEN BÖLÜM BAŞKANI PROF. DR. HAKKI ESKİCİOĞLU, “ÜNİVERSİTEMİZE KAYIT OLAN ÖĞRENCİLERİMİZE, ARZU ETTİKLERİ GELECEĞİ SAĞLAMA YOLUNDA DESTEK OLMAYI ETİK AÇIDAN DAİMA ÖN PLANDA TUTUYORUZ” DİYOR. DİĞER YANDAN, HENÜZ ÜÇ YILLIK GEÇMİŞİ OLAN BÖLÜMÜN LABORATUVAR OLANAKLARININ GELİŞTİRİLMESİNE DE ARALIKSIZ DEVAM ETTİKLERİNİ SÖYLEYEN PROF. DR. ESKİCİOĞLU, MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜNÜ TERCİH EDECEK ÖĞRENCİLERİN PİŞMAN OLMAYACAĞINI VURGULUYOR.

İzmir Ekonomi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü, 2015 yılında Mühendislik Fakültesi bünyesinde kuruldu. Misyonlarının; öğrencileri kendi kendilerine öğrenme, grup ve disiplinler arası çalışmaları başarılı bir biçimde gerçekleştirebilme, tasarım, üretim, yönetim ve araştırma gibi çeşitli alanlarda sorumluluk alabilme yetenekleri kazanacak biçimde yetiştirerek profesyonel hayata hazırlamak olduğunu aktaran İzmir Ekonomi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hakkı Eskicioğlu, “Bu misyon doğrultusunda vizyonumuz; çağdaş ve evrensel düzeyde eğitim veren, teknolojik gelişmelere açık, çok iyi bir temel makine mühendisliği eğitiminin üzerine öğrencilerinin seçimlerine göre klasik veya yeni bilimsel alanlarda seçmeli dersler ve programlar aracılığıyla yetişmelerini sağlayacak bir bölüm olmak” diyor. Prof. Dr. Eskicioğlu, makine mühendisliği mesleği ve eğitiminin kendine özgü karakteristik yapısı çerçevesinde, bölümlerinin, dört yıllık eğitimi sağlam bir temele oturtmak, yüksek lisans ve doktora programları açmak, hızla gelişen ve değişen dünyada ve Türkiye’de farklı bir imaj oluşturarak diğer makine mühendisliği bölümlerinden ayrışabilmek için gelişen teknolojilere ağırlık vermek ve sanayi ile güçlü iş birliği kurmak üzere dört temel hedefi olduğunu da sözlerine ekliyor.

Kuruluşundan bugüne bölümünüzde ne gibi değişimler yaşandı?

İlk hedefimiz dört yıllık eğitimi sağlam bir temele oturtmak. Bu konuda, benim de uzun yıllar görev yaptığım ODTÜ Makine Mühendisliği ve ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu Makine Mühendisliği programlarını esas aldık. Bir profesör ve iki doktor öğretim üyesi ile akademik yaşama başlayan bölümümüzde bugün ikisi profesör, ikisi doktor öğretim görevlisi olmak üzere dört öğretim üyesi bulunuyor. Kuruluşundan bugüne geçen sürede de bölümümüzde ayrıca iki profesör ve bir doktoralı öğretim görevlisi kısmı statüde görev yaptı. Mevcut kadromuzu hızlı bir şekilde çoğaltmak istiyoruz, ancak makine mühendisliği dalında yeterli sayıda öğretim üyesi bulunamamasının yanı sıra öğretim üyesi kabulünde seçici olmamız nedeniyle de istediğimiz ivmeye henüz ulaşamadık. Laboratuvar kurma çalışmalarımız ise gayet olumlu ilerliyor. Halen bölümümüzde büyük bir CNC torna tezgâhının bulunduğu takım tezgâhları ve imalat atölyemiz, malzeme, termodinamik, ısı transferi ve bir de inşaat mühendisliği bölümüyle paylaştığımız akışkanlar laboratuvarımız bulunuyor. Bu yıl, YÖK’e, tezli ve tezsiz yüksek lisans başvurusu yapacağız. Bunun için hazırlıklarımızı tamamlayarak üniversite içinde başvurumuzu yaptık. Kadromuz genişledikçe doktora programı için de başvuru çalışmalarına başlayacağız.

Akademik kadronuzun uzmanlık alanları hakkında bilgi verir misiniz?

Öğretim üyelerimizin uzmanlık alanlarını takım tezgâhları ve üretim, malzeme, nano teknoloji, sistem dinamiği ve kontrol, ısı transferi ve akışkanlar mekaniği oluşturuyor. Öğretim üyesi sayımızı yükseltebildiğimiz ölçüde bu uzmanlık alanlarını da genişletmeyi hedefliyoruz.

Eğitim konularını oluştururken sanayiden gelen talepleri de dikkate alıyor musunuz? Teorik eğitimlerle pratik arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Eğitim programımızı, deneyimli ve kendini kanıtlamış bölümleri örnek alarak hazırladık. Ancak, henüz mezun vermedik. İlk öğrencilerimizi, sayıları az da olsa bu akademik yıl içinde mezun edeceğiz. Mezunlarımızın sayısı çoğalıp endüstride çalışmaya başladıklarında, onlardan ve onları çalıştıran kuruluşlardan gelecek öneriler doğrultusunda programlarımızın güncellenmesi de gerekecek. Yaşamda değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir. Derslerimizde, konularına göre teorik eğitimin yanı sıra laboratuvar çalışmalarına da önem veriyoruz. İmalat dersinde öğrencilerimiz atölyemizde bir teknik resimden yola çıkarak parça üretiyor; malzeme, termodinamik, ısı transferi, akışkanlar mekaniği ve benzeri derslerde de laboratuvarlarda deneyler yaparak teorik bilgilerini pekiştiriyorlar. Her yıl üniversite olanakları çerçevesinde yeni laboratuvarlar kurmayı hedefliyoruz. Ancak öncelikle, eğitime yönelik laboratuvarlarımızı eksiksiz hale getirmeyi planlıyoruz.

Öğrencilerinize sunduğunuz teknik olanaklar konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Ders dışı etkinlikler çerçevesinde öğrencilerimizi daima proje gerçekleştirmeleri konusunda teşvik ederek, bölüm ve üniversite olanaklarını olabildiği ölçüde kendilerinin kullanımlarına açıyoruz. Bireysel veya grup olarak projelerini hayata geçirmeleri için atölyemiz ve laboratuvarlarımız öğrencilere daima açıktır ve teknisyen arkadaşlarımız da sürekli olarak yardıma hazırdır. Ayrıca, son sınıftaki bitirme projemizde de öğrencilerimizden edindikleri temel bilgileri kullanarak bir ürün imal etmelerini bekliyoruz. Bu dönemki projemiz, 2 kW’lik bir rüzgâr türbini tasarımı ve imalatıdır. Bu projede, atölyemizin yanı sıra fakültemizdeki tüm olanaklar da öğrencilerimizin kullanımına açık olacak. Aynı uygulama, fakültemiz içerisindeki diğer bölümler için de geçerlidir.

Makine mühendisliği eğitimi almak isteyen bir öğrencinin İzmir Ekonomi Üniversitesi’ni seçmesindeki temel nedenler nelerdir?

Üniversitemizin en temel özelliklerinden biri çok iyi bir akademik kadroya sahip olmasıdır. Sadece bilimsel açıdan değil, diğer insani değerler bakımından da kadromuzun oldukça nitelikli olduğunu düşünüyorum. Temel akademik çalışmaların yanı sıra öğrencilerimiz bizim için çok önemli; üniversitemize kayıt olan öğrencilerimize, arzu ettikleri geleceği sağlama yolunda destek olmayı etik açıdan daima ön planda tutuyoruz. Kapılarımız sadece çalışma saatlerinde değil her zaman öğrencilerimize açıktır. Ders programımız başarılı üniversitelerin uyguladığı programlar örnek alınarak hazırlandı. Kullandığımız ders kitapları da söz konusu okullardakilerle eştir. Genç öğretim üyelerimiz, deneyimli öğretim üyelerimizi örnek alarak öğrencilerimize en iyi eğitimi vermeyi hedefliyor. Öte yandan, üniversitemizde zorunlu ikinci yabancı dil eğitimi de veriliyor. Özellikle mühendislikte İngilizcenin yanında ikinci bir yabancı dil, mezunlarımızın ufkunu genişleterek iş olanaklarını yükseltecektir. Henüz üç yıllık geçmişi olan bölümümüzün laboratuvar olanakları da yeterli. Laboratuvarlarımız son teknolojiyle kuruldu ve sürekli mali kaynak sağlanarak sayıları ve olanakları geliştiriliyor. Dolayısıyla, İzmir Ekonomi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümünü tercih edecek öğrencilerin pişman olmayacağını söyleyebilirim.

Yurt dışı öğrenci değişim programları çerçevesinde öğrencilerinize ne tür imkânlar sunuyorsunuz?

İzmir Ekonomi Üniversitesi, öğrencilerinin evrensel bilgi değişimi ve paylaşımı içinde yer alması amacıyla yurt dışındaki çeşitli üniversitelerle yakın ilişki içindedir. Üniversitemiz, 39 üniversite ile öğrenci ve öğretim elemanı değişimi, ortak araştırma ve uygulama yapılmasına yönelik akademik iş birliğini sürdürüyor. Bu kapsamda öğrencilerimizin en az bir dönem bu üniversitelerde öğrenim görebilmeleri için olanak sunuyoruz. Uluslararası akademik ilişkilerdeki hızlı gelişme ve yoğunlaşmaya cevap vermek üzere, üniversitemizde Uluslararası İlişkiler Ofisi Müdürlüğü de (UİOM) kuruludur ve bu ofis, üniversitemizin stratejik planında yer alan uzun dönem hedeflerinin gerçekleştirme çabalarını koordine etmek üzere organize edilmiştir.

Makine mühendisliği öğrencileri sanayi ile koordineli çalışma yapma şansına sahip mi?

Makine mühendisliği programında iki yaz stajımız mevcut. Bunlardan ilki atölye ağırlıklı bir staj ve öğrencilerimiz talaşlı imalat ağırlıklı olmak üzere çeşitli üretim yöntemlerinin olduğu bir fabrikada dört hafta boyunca çalışıyor; bulundukları kuruluşun organizasyon yapıları, kalite kontrol yöntemleri, çevreyle ilgili sorunları ve benzeri konularda da gözlem yaparak bir rapor halinde bize sunuyor. İkinci yaz stajında ise öğrencilerin mezuniyet sonrası çalışabilecekleri iş yerlerini tanımalarını, öğrenimleri sırasında kazandıkları teorik mühendislik bilgilerinin pratikteki uygulamalarını görmeleri amaç ediniliyor. Buna ek olarak, iş yerindeki mühendislik birimleri dışındaki birimlerin işleyişi ve mühendislik birimleriyle ilişkilerini tanımaları ve incelemeleri de amaçlanıyor. Bu staj için çalışma alanları; üretim yerleri (fabrikalar ve enerji tesisleri), mühendislik tasarım ve Ar-Ge birimleridir.

Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının üniversitelere bakışını nasıl yorumlarsınız? Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında nasıl bir algı farklılığı gözlemliyorsunuz?

Ülkemizin en önemli sorunlarından biri “üretememek” ya da belki daha doğru bir deyişle “yeteri kadar üretememektir.” Gelişmiş, refah düzeyi yüksek bir ülke olmak istiyorsak, üretimimizi çoğaltmalıyız. Üniversite-sanayi iş birliğine de bu açıdan bakılmalı. Üretimimizi yükseltmek, çağdaş teknolojileri uygulamak ve evrensel anlamda bilime ve teknoloji geliştirmeye katkıda bulunmak gibi bir hedefimiz olmayınca, üniversite-sanayi ilişkisi de asgari düzeyde seyrediyor. Üretim, hükümet politikalarının üzerinde bir devlet politikası olarak teşvik edilmeli, her kesimden sanayiciye üretimi yükseltme yolunda gerekli finansal destek sağlanmalıdır. Belirli sektörlerde kuralları konularak ve çerçevesi belirlenerek yabancı yatırımcıya de destek sağlanması gerektiğine inanıyorum. Bir diğer devlet politikası olarak da sanayide Ar-Ge destekleri ciddi ölçüde çoğaltılmalı. Sanayiciye sağlanacak ek Ar-Ge destekleri, üniversite-sanayi iş birliğinin önünü kaçınılmaz olarak açacaktır. OECD’nin 2015 yılında yayımladığı ve 2002-2013 yılları arası dikkate alınarak hazırlanan bir istatistikte, Türkiye, toplam Ar-Ge harcamalarının GSYİH’ye oranı dikkate alındığında 0,94 ile 33’üncü sıradaydı. Bu rapordaki OECD ortalaması ise 2,36 olarak ölçülmüştü. Bu oranın ciddi ölçüde yükseltilmeye ihtiyacı var ve bunun için de sanayi ve üniversitelere Ar-Ge için çok daha fazla kaynak ayrılmalı. Bu konuda sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Üniversite-sanayi ilişkileri iyi niyetle geliştirilemez, bunun için somut nedenlerin olması gerekir. Ar-Ge çalışmalarında sanayi, üniversitenin desteğine ihtiyaç duymalıdır. Tabii bu arada üniversitelerimize de önemli görevler düşüyor: Üniversitelerimizin de bilim ve teknoloji açısından sanayinin taleplerini yerine getirebilecek düzeyde olması gerekli.