BİR EKONOMİ İÇSEL DİNAMİKLERİYLE NASIL TEKNOLOJİ ÜRETİR? UYGUN HABİTAT NEDİR YA DA NE OLMALIDIR? TEKNOLOJİ EKONOMİYE NASIL NÜFUZ EDER? BU VE PEK ÇOK SORU ARTIK DİSİPLİNLER ARASI BİR BAKIŞ AÇISIYLA EKONOMİ, SOSYOLOJİ, KAMU POLİTİKASI GİBİ PEK ÇOK ALANIN ORTAK ÇALIŞMA ALANI HALİNE GELDİ. FARKLI DİSİPLİNLERİN BU KONU ÜZERİNDE ÇABA SARF ETMESİNİN NEDENİ İSE EKONOMİK BÜYÜMENİN GÜNÜMÜZ KOŞULLARINDA İYİCE ZORLAŞMIŞ OLMASI. ÜLKELER, FİRMALARININ BÜYÜMESİ İÇİN HER TÜRLÜ YÖNTEME BAŞVURURKEN, BU KOŞULLAR ALTINDA FİRMALARIN BÜYÜMESİ ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN UNSURLAR DA ESKİSİNDEN DAHA ÖNEMLİ HALE GELİYOR. PEKİ, FİRMA BÜYÜMESİNDE ETKİLİ OLAN UNSURLAR NEDİR? YAPILAN ÇALIŞMALAR, PATENTLERİN YALNIZCA TEKNOLOJİNİN DEĞİL AYNI ZAMANDA FİRMALARNIN BÜYÜME PERFORMANSININ DA BELİRLEYİCİSİ OLDUĞUNU ORTAYA KOYUYOR.

Ekonomik büyüme kavramının insanlığın gündemine oturmaya başladığı dönemin başlangıcı Sanayi Devrimi sonrasına denk geliyor. 18’inci yüzyılda iş bölümü ve ona bağlı olarak makine kullanımının verimliliği arttırdığı fikri, 19’uncu yüzyılda makinenin teknik bilgi boyutuyla ön plana çıkmasıyla farklılaştı. Bu yönüyle 19’uncu yüzyıla, “Teknolojinin öneminin farkına varıldığı dönem” de denilebilir. 1980’li yıllardan itibaren teknolojik gelişmeye giden yolda Ar-Ge odaklı teorilerin çokça konuşulmaya başlanırken, 1990’larda ise teknolojiyi içselleştiren, yani ekonominin içinde üretilen bir unsur olarak ele alan yeni yaklaşımlarla büyüme teorisine bakış değişmeye başladı. Bugün içsel olduğunu bildiğimiz teknolojinin Ar-Ge ve verimlilikle doğrudan ilişkisi bulunuyor. Yeni bir büyüme modeline ihtiyacı olduğu söylenen Türkiye’nin bu yeni hikâyesinin temelinde yer alması gereken unsurlar da bunlardır: Verimlilik, teknoloji ve Ar-Ge. Söylemesi oldukça kolay olan bu kavramlar, iş uygulamaya gelince çok farklı bir tabloyla karşımıza çıkıyor! Bir ekonomi içsel dinamikleriyle nasıl teknoloji üretir? Uygun habitat nedir, ne olmalıdır? Teknoloji ekonomiye nasıl nüfuz eder? Bu ve pek çok soru artık disiplinler arası
bir bakış açısıyla ekonomi, sosyoloji, kamu politikası gibi pek çok alanın ortak çalışma alanı haline geldi.

Farklı disiplinlerin bu konu üzerinde çaba sarf etmesinin nedeni ise ekonomik büyümenin günümüz koşullarında iyice zorlaşmış olması. Ülkeler, firmalarının büyümesi için her türlü yönteme başvururken, bu koşullar altında firmaların büyümesi üzerinde etkili olan unsurlar da eskisinden daha önemli hale geliyor. Peki, firma büyümesinde etkili olan unsurlar nedir? Yapılan çalışmalar, patentlerin yalnızca teknolojinin değil aynı zamanda firmaların büyüme performansının da belirleyicisi olduğunu ortaya koyuyor. Öyle ki patent sayısındaki yüzde 1’lik artışın, net satışları yüzde 0,34 arttırdığı bildiriyor.

Diğer yandan patentler, firmaların küreselleşmesi üzerinde de etkili oluyor. Bu yönüyle patentlerin, yalnız teknoloji değil aynı zamanda ihracat performansı üzerinde etkili göründüğü de söylene- bilir ki yapılan araştırmalar patent sayısındaki yüzde 1’lik artışın, firmanın ihracatını yüzde 0,19 oranında arttırdığını ortaya koyuyor.

AR-GE’YE DESTEK İHRACATI GÜÇLENDİRİYOR

İmalat sanayisinde faaliyet gösteren ve ihracat gerçekleştiren firmalar üzerinde yapılan ekonometrik analiz sonuçlarına göre her 1 dolarlık Ar-Ge indiriminin, firmanın net satış hâsılatı üzerinde 4,4 dolarlık bir pozitif etki yarattığı görülüyor. Bu etkinin bu kadar yüksek olmasının  nedeni, firmaların ihracatçı olmalarından kaynaklanıyor ki ihracatçı olmayan firmalarda bu oran 1,6 dolar değerinde kalıyor. Diğer bir ifadeyle, Ar-Ge desteklerinin ihracatçı firmalara verilmesi, desteğin etkisini yüzde 50’ye yakın oranda arttırıyor. Dolayısıyla, kamu kaynaklarının verimli kullanılması adına, Türkiye’de ihracat yapan imalatçı firmalara kamusal destekler ne derece yoğun tahsis edilirse o nispette imalat sanayisinde katma değer artışı sağlanacağını söyleyebiliriz.

PATENTLEŞME ZOR OLSA DA ARTIYOR

Firmaların patent faaliyetlerine ilişkin yapılan çalışmalarda, başka önemli sonuçlar da yer alıyor. Türkiye ekonomisinin belkemiğini oluşturan yenilikçi KOBİ’ler incelendiğinde, ilk patent faaliyetlerinin 2010 yılına denk geldiği görülüyor. İnovatif firmaların patent faaliyetleri, tasarıma kıyasla dört yıl daha uzun sürerken, diğer bir ifadeyle, endüstriyel tasarım gerçekleştiren bir firma bundan vazgeçip patent başvurusu yapmasına imkân tanıyacak bir inovasyon peşinde koşması durumunda dört yıllık ek bir çalışmaya ihtiyaç duyuyor.

İnovatif firmalar arasında patent faaliyetleriyle uğraşanlarının ise ancak yüzde 30’u patent faaliyetlerini kurumsallaştırmayı başarabiliyor. Bu yönüyle inovatif olma gayreti içinde bulunan KOBİ’lerin yalnızca yüzde 11’inin gerçekten bu faaliyetlerinde başarılı olduğu söylenebilir.
Her yıl OECD tarafından Türkiye’nin de verilerinin dâhil olduğu tüm ülkelerin PCT (Patent Cooperation Treaty- Patent İşbirliği Anlaşması) kapsamında patent başvuru sayıları yayımlanıyor. Bir buluşun birden çok ülkede korunması istendiği takdirde, bunu kolaylaştırmak ve ekonomik hale getirmek amacıyla üye ülkelerin yapmış olduğu bir anlaşma olan PCT kapsamında yapılan patent başvurusunun başvuru tarihi, diğer ülkelerde işlemlerin tamamlanmasından sonra üye 144 ülke için de geçerli olabiliyor. Bu veriler çerçevesinde hazırlanan Grafik 1’de, 1999-2017 yılları arasında Türkiye’de PCT kapsamında yapılan patent başvuru sayısının dünya toplamından aldığı payı görebiliyoruz. Buna göre, 2011 ve 2017 yılları hariç yükselme eğilimi gösteren grafik 2011 yılından itibaren artış hızının yükseldiğine de işaret ediyor. 1999 yılında on binde 5 olan oran 2017’de on binde 45 seviyesine yükselmiş durumda.

Patent gibi fikri mülkiyete konu olan hakların mevcudiyeti kadar bu süreçlerin devamlılığı, kurumsallaşması, geliştirilmesi ve desteklenmesine yönelik alınacak tedbirler ve yöntemler eko- nomi politikasının en önemli araçları arasında yer almaya devam edecektir. Analiz sonuçları, imalat yapan ve aynı zamanda ihracat yapabilen firmaların Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesinin etkin bir yöntem olduğuna işaret ederken, bu firmalara pozitif ayrımcılık yapılması ise kaynak etkinliğini tesis eden bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Ve ne yazık ki bu süreçlerin farkına varan ve doğru politikaları uygulaya- bilen ekonomiler teknolojiyi geliştirmeye devam ederken, diğerleri teknoloji transferinin bir parçası olarak kalmaya devam edecekler.