AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI, İLK İKLİM NÖTR KITA OLMAK VE AVRUPA EKONOMİSİNİ KÖKTEN DEĞİŞTİRMEK İÇİN AB’NİN HAZIRLADIĞI İDDİALI VE KAPSAMLI BİR PLAN. AB YEŞİL MUTABAKATININ BAŞARILI OLMASINDA İSE VERGİLER VE TEŞVİKLER KRİTİK ÖNEM TAŞIYOR. AB İLE TİCARET YAPAN TÜM ÜLKELER YEŞİL MUTABAKATA UYUM İÇİN ADIMLAR ATMAYA DEVAM EDERKEN, TÜRKİYE’DE DE ÖNEMLİ BİR FARKINDALIK OLUŞMUŞ DURUMDA. PEKİ, AVRUPA İÇİNDE DURUM NEDİR? AVRUPALI FİRMALAR YEŞİL MUTABAKATA NE KADAR HAZIR?

PwC’nin hazırladığı “Avrupa’daki şirketler AB Yeşil Mutabakatına hazır mı?” başlıklı çalışmanın orijinal dokümanına, buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

nsani faaliyetlerden kaynaklanan iklim değişikliği, dünyanın karşılaştığı en büyük zorluklardan  biri olarak karşımızda durmaya devam ediyor. Sera gazı emisyonu ve giderek büyüyen karbon ayak izimiz nedeniyle gelecek yıllarda daha büyük sorunlarla karşılaşmamız artık kaçınılmaz. Ancak bu zorlukları hafifletmek de yine bizim elimizde.  Avrupa Birliği’nde gündeme  gelen Yeşil Mutabakat, işte bu ihtiyaçtan ortaya çıkmış bir proje. İlk kez 11 Aralık 2019’da duyurulan ve Avrupa Parlamentosu’nun 24 Haziran 2021 tarihinde onayladığı “Yeşil Mutabakat” başlık lı iklim yasasına göre, AB ülkeleri karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 55 azaltmayı, 2050 yılına kadar ise karbon nötr olmayı hedefliyorlar. Ancak Yeşil Mutabakatın kamuoyunda  dikkat çekmesinin arkasındaki asıl neden ise söz konusu yasanın tüm küresel ekonomiyi etkileyecek olması. Çünkü kısa zaman içerisinde AB ülkelerine satılan ürünlerin içerisindeki karbon miktarı ayrıca fiyatlandırılacak ve ürünü satan şirket ya da ülkelerden vergi olarak alınacak. Diğer bir ifadeyle, Yeşil Mutabakata göre, AB ile ticaret yapan ülkeler Avrupa pazarına sattıkları ürün ve  hizmetleri belirlenmiş karbon salımı standartlarına göre üretmezlerse, ton başına 30 ila 50 avro arasında ek bir vergi ile karşılaşabilecekler. Ticaretteki bu ve bunun gibi önemli gelişmelerden dolayı, şirketlerin yeni düzenlemeler ve gelişmeler hakkında bilgi sahibi olması acil bir gereklilik haline de gelmiş durumda. Bu düzenleme, elbette, ticaretini önemli oranda AB ile gerçekleştiren Türkiye için de  büyük önem arz ediyor. Bu anlamda da Yeşil Mutabakat ve bu düzenlemeye uyum süreçleri, başta Ticaret Bakanlığı olmak üzere kamu ve özel sektörün öncelikleri arasında ilk sıralarda yer almayı sürdürüyor.  Peki, Yeşil Mutabakatın ilk muhatapları olan Avrupalı firmalar için durum nasıl? Onlar bu düzenlemeyi nasıl karşılıyor ve nasıl hazırlıklar yapıyorlar?



AVRUPA’NIN YARISI YEŞİL MUTABAKATA HAZIR DEĞİL
Bu sorunun yanıtını, PwC’nin geçtiğimiz yıl Temmuz ve Ekim ayları arasında sürdürdüğü, sonuçlarını ise Mart ayında yayımladığı “Avrupa Yeşil Mutabakat Araştırması 2021” içerisinde bulabiliyoruz. 2021 yılının Temmuz ve Ekim ayları arasında, 13 Avrupa ülkesindeki yaklaşık 300 işletmeyle gerçekleştirilen araştırmada, şirketlere Yeşil Mutabakata nasıl hazırlandıkları sorulmuş. Araştırmanın öncü sonuçları ise şaşırtıcı veriler sunu yor. Buna göre şirketlerin yarısından çoğu AB Yeşil Mutabakatına hazır değiller, hatta Avrupa’daki şirketlerin yüzde 60’ı AB Yeşil Mutabakatından haberdar bile değil. AB Yeşil Mutabakatı için hazır olan şirketlerin oranı yüzde 49 iken, yüzde 66’sı ise önümüzdeki yıllarda daha sürdürülebilir olmak için yatırım sermayesi ayırmış durumda. Şirketlerin en çok hazırlıksız olduğu alanlar arasında ulaşım, üretim ve su tüketimi öne çıkarken, çok  sayıda şirket yenilenebilir enerji, emisyon azaltma ve su tasarrufu konularında henüz eyleme geçmediklerini paylaşıyor. Yine, araştırmaya göre tedarik zincirlerindeki önemli kısımlarda değişiklik yapmayı planlayan şirketlerin oranı da yüzde 51 olarak ölçülmüş. Araştırmada, şirketlerin önündeki en önemli engelin Yeşil Mutabakatı tüm yönleriyle anlamak, Yeşil Mutabakat vergilerinin maliyetlerini hesaplamak, mevcut teşviklerden faydalanmak ve daha sürdürülebilir ekonomilere geçişten elde edilecek faydaları en üst düzeye çıkarmak için gereken yönetişim becerilerine ve süreçlere sahip olmamaları olduğu görülüyor. Buna rağmen araştırmaya katılan şirketlerin üçte ikisi, önümüzdeki üç ila beş yılda daha sürdürülebilir olmak için yatırım sermayesi ayırmış durumda. Şirketlerin sürdürülebilirlikle ilgili geçici olarak aldığı özel inisiyatifler arasında ise daha temiz enerji tüketmek, enerji tüketimini azaltmak, atıkları ve plastik kullanımını azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek gibi önlemler yer alıyor.


ŞİRKETLERİN ODAĞINDA NELER VAR?
Araştırmaya katılan şirketler, en fazla emisyon üreten ve bu nedenle sürdürülebilirlik çalışmalarının odağında olması gereken faaliyetler

olarak yüzde 44 ile üretim, yüzde 27 ile dağıtım ve yüzde 18 ile satın alma faaliyetlerini görüyor. Bu kapsamda araştırmaya katılan şirketlerin yüzde 50’sinden fazlası, yakın vadede satın alma, üretim ya da depolama gibi tedarik zincirinin kilit noktalarında değişiklik yapmayı planladıklarını belirtiyor. Halihazırda çevresel iyileştirmeler yapan şirketlerin yüzde 70’i bu iyileştirmeleri teşvikler, hibeler ve vergi kredilerinden yararlanarak yaptıklarını paylaşırken, şirketlerin girişimleri iklime dayanıklı binalar oluşturmaktan enerji ve su tüketimini azaltmaya, atıkların sürdürülebilir yönetiminden üretim süreçlerinin  dijitalleşmesine kadar çeşitleniyor. Birçok işletme enerji tüketimini azaltmak için üretim süreçlerinde de iyileştirmeler yaptıklarını paylaşıyor.

ŞİRKETLERİN YÜZDE 70’İ TEMİZ ENERJİ KULLANIYOR
Araştırmaya katılanların yüzde 70’i faaliyetlerinde belirli ölçülerde temiz enerji kullandıklarını söylerken, yaklaşık yarısı, karbon ayak izlerini azaltmak için aktif olarak çalıştıklarını ve üçte biri ise karbon emisyonlarını sürdürülebilirlik girişimleriyle telafi ettiklerini belirtmiş. Araştırmaya göre temiz enerjinin kullanım alanları arasında yüzde 47 ile ofisleri ısıtma ve soğutma, yüzde 44 ile de enerji üretimi faaliyetleri yer alıyor. Taşıma operasyonlarında temiz enerji kullananların oranı ise sadece yüzde 28 olarak ölçülebilmiş.

DÖNGÜSEL EKONOMİ ÖNEMSENİYOR
Yeşil Mutabakatın getirdiği bir başka öncelik ise  döngüsel ekonomiye geçiş. PwC’nin araştırması şirketlerin hem atıklarını ve emisyonlarını azaltmak için hem de ürünlerin yeniden kullanımını ve daha uzun yaşam döngülerine sahip olmalarını teşvik etmek için adımlar attığını ortaya koyuyor. Araştırmaya katılan şirketlerin yaklaşık  yüzde 70’i ürünlerin yaşam döngüsünü uzatmak için yeni yollar araştırdığını söylerken, yaklaşık yarısı üretim süreçlerinden kaynaklanan tehlikeli atık miktarını azaltmak ve geri dönüştürülen atık miktarını artırmak için çaba sarf ettiklerini ekliyor. Ayrıca PwC’nin araştırmasına  katılanların yarısından çoğu yakın vadede tedarik zincirlerindeki kaynak bulma, üretim veya depolama gibi işlevler gören temel merkezlerinin yerlerini değiştirmeyi düşündüklerini belirtiyor, ancak araştırmaya göre şirketleri  bu yer değiştirmeye iten temel neden sürdürülebilirlik

kaygılarından çok maliyet olarak dikkat çekiyor.

DAHA FAZLA BİLGİYE İHİYAÇ DUYUYORLAR Şirketlerin çabalarına rağmen, PwC’nin araştırması birçok şirketin Yeşil Mutabakat çerçevesinde gelişmek için gereken temel iş ve değer zinciri dönüşümüne henüz başlamadığını ortaya koyuyor. Araştırma yazarlarına göre şirketlerin tedarik zincirlerini yeniden şekillendirmeleri ve bu kapsamda finansmana erişim sağlamaları için tutarlı bir stratejiye ve hem tüm iş fonksiyonları ve

departmanları arasında hem de tedarikçiler ve distribütörler arasında yakın iş birliği ve şeffaflığa ihtiyaçları bulunuyor. Araştırma, bu noktada özellikle tedarik, finans, vergi, üretim, ESG (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim), insan kaynakları ve diğer departmanların birbirleriyle koordineli çalışmasının çok önemli olduğuna dikkat çekiyor.  Araştırmaya göre ayrıca, şirketlerin kapasite oluşturmak için desteğe ve Yeşil Mutabakatın yükümlülüklerini anlamak için uzmanlığa ihtiyaçları var. Yeşil Mutabakat ile 1.000’den  fazla yeni veya düzenlenmiş verginin geleceği düşünüldüğünde, şirketlerin özellikle vergi fonksiyonunun nasıl değişeceğine dikkat etmesi gerekiyor. Araştırma, yakın gelecekte çevre vergilerinin şirketlerin karbon ayak izlerini, ESG raporlamalarını ve vergi şeffaflıklarını etkileyecek şekilde genişleyebileceğine de dikkat çekiyor. Buna rağmen çoğu şirketin çevre vergilerinden sorumlu tek bir çalışanı bulunuyor. Oysa, gelecekte Yeşil Mutabakatın vergisel etkileriyle uğraşmak için diğer departmanlarla yakın iş birliği içinde çalışan

çapraz işlevli ekiplere ihtiyaç olacak. Son olarak, PwC’nin araştırmasına göre şirketlerin Yeşil Mutabakat ile gelecek dönüşüme ayak uydurabilmeleri için şimdiden plan yapmaya başlamaları gerekiyor. Yeşil Mutabakat ile vergi konusunun artık sadece bir maliyet odağı ya da destek işlevi değil, ticari organizasyonların ayrılmaz bir parçası olacağını vurgulayan araştırma, verginin şirketlerin topluma katkılarının önemli bir göstergesi olarak başarılı şirketlerin itibarını destekleyen bir işlev kazanacağını ekliyor.

 

BİZ NE KADAR HAZIRIZ?

Türkiye’nin yüzde 50’den fazla pay ile en büyük ihracat pazarı olan AB’deki uygulama, Türkiye’nin ihracatını da önemli oranda etkileyecek. Hesaplamalara göre, Türkiye ihracat dünyası Yeşil Mutabakata uyumu sağlayacak yatırımları devreye almazsa, ihracatta yıllık 4 milyar dolarlık bir vergi yükü ortaya çıkabilir.  Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, Türkiye’nin Yeşil Mutabakata uyum konusunda bugüne kadar yavaş davrandığını belirterek, “Evet, biraz geciktik. Ama hükümetin 2053 hedefleri kapsamında hızlanabilir ve süreci yakalayabiliriz.” diyor. Türkiye’nin “yeşil dönüşüm” sürecinin dışında kalamayacağını ifade eden Prof. Sak, “Uluslararası rekabet gücümüzü korumak ve geliştirmek için bu yeni düzene uyum sağlamak zorundayız. Bizim gibi ülkelerin bu tür yoğun dönüşüm süreçlerini kendi başına halletmesi mümkün değil. O nedenle karar alıcı ülkelerin yanında yer almamız gerekiyor.” diye konuşuyor. Türkiye’nin Yeşil Mutabakat sürecine hazırlıklı olmaması halinde ekonomideki kötü gidişatın daha da vahim bir noktaya gelebileceğini kaydeden Sak, “Eğer bu değişime hazırlıklı olmazsak, ekonomimiz ciddi bir şok yiyecek. Bu şokun şiddetini, yaptığımız hazırlıkların niteliği belirleyecek. Ne kadar hazırlıklı olursak, şoku o kadar az hissedeceğiz.” değerlendirmesinde bulunuyor.  Türkiye ekonomisinin yüzde 95’ten fazlasını oluşturan yüzbinlerce küçük ve orta ölçekli şirket ise yaşanan süreci tedirginlikle izliyor. Zira bu şirketlerin Yeşil Mutabakata uygun üretim yapabilmesi için gereken finansal kaynaklar ve danışmanlık hizmetleri henüz oluşturulabilmiş değil. “KOBİ’lerin hazırlığı söz konusu olduğunda, onların ilk hissedecekleri şey maliyet artışları olacak.” diyen Prof. Sak’a göre, hükümetin KOBİ’ler için mutlaka kapsamlı destek mekanizmaları hazırlaması, organize sanayi bölgelerini yeşil dönüşüme uygun olarak tasarlaması gerekiyor.