Boğazici universitesi makina muhendisliği bolum başkan yardımcıları doc. dr. hasan bedir ve doc. dr. ibrahim emre kose, sanayinin kendilerinden hemen uretim bandının başına gececek muhendisler beklediğini ancak kendilerinin...


İhracat rakamlarını her geçen gün daha fazla artıran ve ülke ekonomisinin lokomotiflerinden olan Türk Makine Sanayii Sektörü, rekabet gücünü korumak ve geliştirmek için teknolojik olarak da batılı rakiplerini yakalamak durumunda. Sektörün, teknoloji üretmek ve ürün geliştirmek için üniversitelerle her geçen gün artan bir işbirliğine gitmesi gerekiyor. Son yıllarda Türk Firmalarının Ar-Ge çalı şmalarına ayırdıkları kaynağın sürekli artıyor olması, sektör temsilcilerinin de ürün geliştirmenin önemini kavradıkları nın bir göstergesi. Türk Makine Sanayii Sektörü’nün durumunu ve üniversitelerinin sanayiye neler verebileceğini Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinden olan Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü Başkan Yardımcıları Doç. Dr. Hasan Bedir ve Doç. Dr. İbrahim Emre Köse ile değerlendirdik.

Türkiye makine sektörü, Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nden nasıl görünüyor? Sektörün günümüzdeki durumu ile ilgili yorumlarınız nelerdir?
Hasan Bedir:
Makine sektörü gerçekten çok geniş bir yelpaze ve ülkemizde de son birkaç yıldan bu yana ciddi yatı- rımlar yapılan bir sektör. Son yıllarda makine sektöründe üretim batıdan do- ğuya doğru kayıyor. Aynen tekstilde yaşandığı gibi, Türk Firmaları makine tasarlamaya, üretime ve dış pazarlarda rekabete ağırlık vermeye başladılar.
İbrahim Emre Köse: Otomotivde ciddi bir sıçrama yaşanıyor. Otomotiv sektörü, son süreçte tasarım yapabilen ve ürün geliştiren bir konuma erişti. Ancak genel olarak makine sektöründe istenilen seviyeye gelebilmiş değiliz. Avrupa ülkeleri hala bu alanda önemli markaları yla pazara hâkim durumdalar. Benim dikkat ettiğim kadarıyla yurtdışında makine sektöründe iştigal eden Firmalar, birkaç çok büyük Firma hariç seri üretim yapmıyorlar. Kimi alanlarda sipariş üzerine üretim yaparak markalaşıyorlar ve bunlar KOBİ ölçeğinde diyebileceğimiz Firmalar. Türkiye’de de bu yönde bir eğilim gelişmeye başladığını görüyoruz. Sektörün büyük bölümünü ülkemizde de KOBİ’ler oluşturuyor. Bu öl- çekte Firmalarımızın sayıları ve üretimleri gitgide artıyor. Bu alanda pek çok desteğe ihtiyaç duyuluyor. Pek çok destek de veriliyor, ancak bunların büyük bölümünden KOBİ’ler yararlanamıyor. Bu desteklerden yararlanılabilmesi için yerine getirilmesi gereken prosedürleri küçük ve orta ölçekli Firmaların yerine getirmesi neredeyse imkânsız. Örneğin, kimi Ar-Ge destekleri için Firmaların tam zamanlı en az 15 Ar-Ge elemanı çalı ştırması gibi koşullar öne sürülüyor. Pek çok Firma, toplamda bu kadar eleman dahi çalıştırmazken, böylesi koşulları n öne sürülmesi sebebiyle desteklerden yararlanamıyor. Sonuç olarak, Türk Makine Sektörü, hızla ilerlemeye başlayan bir sektör olarak dikkat çekse de gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında yolun başında diyebiliriz. Gidişat olumlu ancak kat edilmesi gereken de çok yol var.

Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliğ i Bölümü’nün çalışmaları ndan bahseder misiniz?
İbrahim Emre Köse: Bölümümüzde şu anda, tam zamanlı 16 hocamız var. Kısa süre içerisinde bu sayı 18 olacak. Bölümümüz üniversite sınavlarında en çok tercih edilen makine mühendisliği bölümü. Taban puanlar göz önüne alındığı nda, bölümümüze kabul edilen öğ- renciler ODTÜ ve İTÜ’yü tercih edenlerden çok daha yukarıdalar. Her dönem 50 öğrenci bölümümüze giriyor. Sanayi ile ilişkilerimize gelecek olursak, son yıllarda, çok daha ilerledi diyebilirim. Geçmiş yıllarda ilişkiler bu kadar yoğun de- ğildi. Fakat TÜBİTAK’ın sanayi kuruluşları na verdiği desteklerin artmasıyla ve bu destekleri de üniversiteyle işbirliği yapma koşuluna bağlamasıyla sanayiyle ilişkilerimiz hız kazandı. Biz yoğun olarak otomotiv sektörüyle birlikte çalışıyoruz. Burada da yan sanayi ile değil ana sanayiyle çalışıyoruz. Firmaların çeşitli Ar-Ge projelerine katılıyoruz. Ortaklaşa çalışmalar yürütüyoruz. Karşılaştıkları bazı mühendislik sorunlarını ya kendi personel yetersizliklerinden ya da bilgi yetersizliklerinden çözemedikleri durumlarda bize başvuruyorlar. Biz de bu projeleri burada lisansüstü ya da doktora öğrencilerine tez çalışmaları olarak veriyoruz ve bu şekilde hem sanayinin sorununu çözmüş oluyoruz, hem de öğ- rencilerimizin gelişimine katkıda bulunuyoruz. Otomotiv sektörü konusunda, özellikle sektörde çalışanlara lisansüstü eğitim veriyoruz. Böyle bir programımız var. Bu programa katılan öğrencilerimiz, şirketlerinde bir problemle karşılaştıkları nda direkt olarak sorunu burada çözmek üzere hareket ediyorlar. Genel olarak sanayi ile ilişkilerimiz bu şekilde gerçekleşiyor.
Hasan Bedir:
Bu çalışmaların tümünü 18 kişilik bir ekibin hayata geçirdiği göz önüne alındığında, bizim çalışma tempomuzun yoğunluğu daha iyi anlaşılı- yor. Ayrıca, bitirme dönemindeki öğ- rencilerimizin yaptıkları bitirme projeleri var. Bazı Firmalar bize gelip bir problemlerini sunuyorlar. Biz bu problemi öğrencilerimize aktarıyoruz. Öğrencilerimiz de bir ya da iki dönem boyunca bu problemin çözümüne dönük tasarım yapıyorlar. Örneğin geçen dönem Renault için parça taşıyıcılar yaptık. Firma bundan çok memnun kaldı ve ortak çalı şmalara devam etme kararı aldık.

Üniversite sanayi işbirliği konusundaki görüşleriniz neler?
İbrahim Emre Köse: Büyük Firmalar, genellikle karşılaştıkları problemleri yurtdışında çözmeyi tercih ediyor. Özellikle, yabancı Firmaların Türkiye’deki fabrikalarında bir sorun yaşandığında, bu problem direkt olarak Firmanın merkezine havale ediliyor ve dışarıda çözülüyor. Türk Firmaları ise şu anda üniversitelerle yeteri kadar işbirliği yapabilen bir konumda değiller. Genelde Firmaları mız çok özel, sıra dışı durumlarda bizden yardım istiyorlar. Ayrıca KOBİ’lerimiz üretimlerinde teknoloji geliştirmeye fazla önem vermiyor. Bu sebeple üniversiteye uğramıyorlar bile diyebiliriz. Yani Türkiye’de sanayide karşılaşılan sorunlarla, üniversitelerin sorun çözme yetenekleri çok fazla uyuşmuyor diyebiliriz. Sanayi, daha çok, gündelik sorunları nı çözmek üzerinden hareket ediyor. Çok aceleci davranıyor ve anında cevap istiyor. İleriye dönük, uzun vadeli araştı rma-geliştirme çalışmalarından ziyade o andaki sorununun çözümü ile ilgileniyor.
Hasan Bedir: Firmalarımız, sadece pratik sorunlarının çözümü ile ilgileniyorlar. Üniversitelerin teorik birikiminden yararlanmak için herhangi bir talepleri ya da uzun vade planları olmuyor. Elbette Firmalarımız çoğu zaman Avrupalı rakipleri kadar kurumsallaşamamı ş olduklarından, üniversitelerle çalışmalarının sonuçlarını uzun süre beklememeyi tercih ediyorlar. Hemen çözüme ulaşıp harcamalarının geri dönüşünü almak istiyorlar. Bu anlaşılabilir bir şey. Ancak dünyanın hiçbir yerinde üniversite sanayi işbirliği bu şekilde yürümez. Uzun vadede teknolojik yatırımlar yapılmazsa, Firmalarımız ürün geliştirmede zayıf kalır ve rekabet gücü azalı r. Ama ne yazık ki halen bu anlayışla davranılmıyor ve üniversiteler ağır, hantal olmakla suçlanıyor. Aslında, sanayideki Firmaların Ar-Ge birimlerinin üniversite ile sürekli diyalog halinde olması gerekiyor. Sadece üretim hattında günlük olarak karşılaşılan problemlerin çözümünün burada aranması danışmanlı k hizmeti olarak anlamlı ama uzun vadede gelişime hizmet etmiyor.
İbrahim Emre Köse: Bizim üniversite olarak verdiğimiz eğitim, yaptığımız araştırma, Firmaların günlük problemlerini çözmek üzerine değil. Olmaması da lazım. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırdığı- mızda bu mantığın hatalı olduğu çok net görülüyor. Örneğin, Amerika’da bir Firma üniversiteye geldiğinde, ürününe yansımamış problemleri çözmek üzere hareket ediyor. Yani yurtdışındaki Firmalar, üniversiteye gittiklerinde, günlük sorunlarını çözmeyi değil, üniversitedeki bilgi birikimini ürünlerine yansıtmayı hedefliyorlar. Üniversitenin teorik birikiminden bu şekilde istifade ederek markalaşmayı ve yenilikçi üretimi başarı yorlar. Firmalarımızın da mali yönden kurumsallaşmalarını tamamlamaları ve bu şekilde davranmaları gerekiyor.

Üniversite sanayi işbirliğinin ilerlemesi ve olması gerektiği gibi işlemesi için neler yapılmalı?
İbrahim Emre Köse: Bu işleyişin istenilen seviyeye gelebilmesi için, devletin, Firmaların Ar-Ge çalışmalarını teşvik etmesi gerekiyor. Zaten bu tarz uygulamalar hayata geçirilmeye başlanmış durumda. Örneğin, TÜBİTAK oldukça fazla teşvik veriyor. Bu teşvikleri almak için, pek çok Firma Ar-Ge birimleri kuruyor. Fakat bana göre yine de çok geri bir noktadayız. Mesela geçenlerde bir Firmaya hakemliğe gittim. Firma yaklaşık olarak 50 yıllık bir egzoz Firması. Daha egzozun gürültüyü ne kadar azalttığı nı ölçecek aletleri yok. Yani bu kadar ilgisizlik var. Bu anlayıştan ötürü de makine sektörümüz katma değeri düşük ürünler üretiyor. İleri teknoloji barındı- ran ürünleri birkaç büyük Firma dışında üretemiyoruz.

Makine sanayi temsilcileri yetişmiş eleman bulmakta zorluk çektiklerini söylüyorlar. Sizce sektör neden böyle bir serzenişte bulunuyor?
İbrahim Emre Köse: Sanayi, yetiştirmiş olduğumuz mühendislerin pratikte, hemen üretim bandının başına geçip çok başarılı olmasını bekliyor. Biz mühendislerimizi bu şekilde yetiştirmiyoruz ve bence böyle olmasına da hiç gerek yok. Sanayide birçok değişik konu var. Girişimciler bizden, kendi üretimlerini her yönüyle birebir bilen elemanlar yetiştirmemizi bekliyor. Tabii ki böyle bir şeye olanak yok. Mesela bir sanayici bize gelip, kendi yapmış olduğu işin çok önemli olduğundan bahsederek, “Koltuk kılıfı çok önemli bu alana eğilin, bu konuda ders veriyor musunuz?” diyebiliyor. Takdir edersiniz ki bu kadar spesiŞk bir eğitim olamaz. Bizim burada yaptığı mız şey, dört yıl içerisinde öğrencilerimize temel mühendislik eğitimi vermek. Makinelerin, mekaniğin ana prensiplerini öğretmeye çalışıyoruz. Analitik düşünmeyi öğretmeye çalışıyoruz. Karşı laştıkları problemleri mühendislik penceresinden çözümleyip sonuca gitmelerini öğretmeye çalışıyoruz. Yani öğrencilerimiz, sanayide çalışmaya başladı klarında en temel formasyonlarla donatılmış olmalılar ve biz de böyle olması için çalışıyoruz.
Hasan Bedir: Sanayideki, mühendisleri teknisyen olarak görme ve o şekilde kullanma eğilimini çok yanlış buluyorum. Bazı meslektaşlarımız, bu sebepten, mühendis olarak çalışmıyorlar. Yaptıkları iş itibarı ile teknisyen olarak çalışıyorlar. Bu da asıl yeteneklerini, birikimlerini hayata geçirmelerini engelleyerek hem mühendis arkadaşımız açısından, hem de sanayi açısından kötü oluyor. Bu eleman ihtiyacı teknisyenlerle karşılanırsa, mühendisler daha yaratıcı olurlar ve sektörün ihtiyacını karşılayacak spesifik projeleri hayata geçirebilirler.
İbrahim Emre Köse: Bizim burada yapmaya çalıştığımız şey, öğrencilerimize dünya çapında bir eğitim vermek. Burada verdiğimiz derslerde hangi kitapları okutuyorsak, dünyanın ileri gelen bütün üniversitelerinde de, Avrupa ve Amerika’da da bu kitaplar okutuluyor. Öğrenciler aynı temel formasyonla yetiştiriliyor. Bütün derslerimizde, bütün kitap ve yayınların son baskılarını okutuyoruz. Hocalarımız, sürekli olarak yurtdışına gidip son gelişmeleri takip ediyor. Fakat öte yandan, bizim sanayimiz bu durumda değil. Sanayimiz gelişmiş ülkelerin çok gerisinde. Neredeyse her sektörde ithal girdiler çok yüksek ve katma değeri düşük üretim yapılıyor. Firmalarımızın Ar-Ge departmanları, yurtdışındaki Firmaların Ar-Ge departmanları yla boy ölçüşebilecek seviyede değil. Tabii ki o seviyeye gelmek için çalı şılıyor ancak henüz çok uzağındayız. Yani sanayi, dünya standartlarını yakalamak konusunda üniversitelerin epey gerisinde kalmış durumda.

Verdiğiniz teorik eğitimin yanında öğrencilerin kendilerini pratikte de geliştirmelerini sağlayacak programları nız var mı? İbrahim Emre Köse: Elbette öğrencilerimizin pratik süreçleri de kavrayabilmeleri için staj programlarımız var. Dört yıllık lisans eğitimi süresince toplamda 60 günlük stajlarımız var. Bu staj programının yarısı talaşlı imalat üzerine olurken diğer yarısı öğrencinin tercihine kalıyor. Staj programlarının bitiminde öğrencilerden rapor alıyoruz. Bu stajları yeterli bulmazsak tekrar ettiriyoruz. Yani, stajlarını tamamlamamış olanlar mezun olamıyorlar. Ayrıca, öğrencilerimize dördüncü sınıf boyunca, birinci ve ikinci dönemde iki ayrı proje yaptırı- yoruz. Birinci dönem projesi daha çok teorik oluyor ve yazılım üzerine yapılı- yor. İkinci proje ise ortaya bir şey çıkarmaya yönelik. Yani öğrencilerimiz bir konu üzerine proje geliştirip, ortaya somut bir şey çıkarıyorlar. Öğrencilerimiz, destek bulabildikleri oranda yurtiçi ve yurtdışındaki proje yarışmalarına katılı- yorlar. Geçen sene öğrencilerimiz TÜ- BİTAK’ın düzenlediği hidrojen arabası yarışmasında birinci oldular. Bu tür yarı şmaların öğrencilerimiz için çok faydalı olacağını düşünüyorum. Ürün ya da araç geliştirmek isteyen bir Firma, bence bu tarzda yarışmalar düzenlemeli. Bu şekilde hem öğrenciler kendilerini pratik süreç içinde geliştirir, hem de sanayimiz bu yenilikçi projeden faydalanır diye düşünüyorum. Ayrıca staj konusunda yurtdışında da bağlantılarımız var. Yurtdışından kimi Firmalar her yıl bizden stajyer olarak öğrenci alıyorlar. Benzer şekilde ilgiyi ülkemizdeki önemli Firmalardan da bekliyoruz.

Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliğ i Bölümü’nün misyonundan ve gelecek vizyonundan bahseder misiniz?
Hasan Bedir: Biz, üniversitemiz bünyesinde, her türlü temel mühendislik formasyonuyla donatılmış gençler yetiştirmeye çalışıyoruz. Her şeyden önce öğrencilerimize, bilimsel ve çağdaş bir dünya görüşü yerleştirmeye çalışıyoruz. Üniversite olarak hem yetiştirdiğimiz öğrencilerle hem de altyapımızla çağı yakalamış durumdayız ve sanayiye istenilen hizmeti sunacak düzeydeyiz. Deneysel altyapımızı da hızla geliştiriyoruz. Bu konuda sanayicilerimiz aceleci olamamalı. Girişimcilerimiz, markalaşmaya, yenilikçiliğe dönük, yüksek teknoloji barındıran üretim yapmalılar ve bunun için de sabırla üniversitelerle işbirliğ ine gitmeliler. Türkiye, makine sektöründe konumu itibarı ile pek çok avantaja sahip bir ülke. Bu avantajları değere dönüştürmek için sanayinin sabı rlı, devletinse daha kolaylaştırıcı olması gerekiyor. Unutmamak gerekir ki, kendi teknolojimizi üretmeden, kendi markalarımızı yaratamayız. Kendi teknolojimizi üretmenin yolu ise kendi üniversitelerimizle uzun vade projeler gerçekleştirerek mümkün olur.
İbrahim Emre Köse: Biz sanayiye hizmet edebilecek birikime ve altyapıya sahibiz. Türkiye’nin en seçkin makine mühendisliğ i bölümüyüz ve öğrencilerimize dünya standartlarında eğitim veriyoruz. Sanayicilerimiz daha sabırlı olursa, önümüzdeki süreçte daha doğru işleyen bir işbirliğine gitmeyi hedefliyoruz. Sanayimizin, mezun ettiğimiz öğrencilerimizi teknisyen gibi kullanmak yerine, tasarım geliştirmelerinin önünü açması durumunda daha fazla değer üreteceğini düşünüyorum. Biz, vida sıkacak mühendis değil, motorun nasıl daha iyi çalı şacağı üzerine tasarım geliştiren mühendisler yetiştiriyoruz ve bu şekilde yetiştirmeye de devam edeceğiz. Önümüzdeki süreçte sanayimizin de bu anlayı şla bize yaklaşacağını ve Türkiye’nin kendi teknolojisini üreten bir sanayiye sahip olacağını düşünüyorum. 

“ Üniversiteler ağır ve hantal olmakla suçlanıyor. Aslında, sanayideki Firmaların Ar-Ge birimlerinin üniversite ile sürekli diyalog halinde olması gerekiyor. Sadece üretim hattında günlük olarak karşılaşılan problemlerin çözümü değil, uzun vadede teknoloji üretimi içinde sanayicilerin üniversite ile işbirliği yapması ve sabırlı davranması gerekiyor.”  

İbrahim Emre Köse Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcısı Yurt dışındaki tanınmış makine Firmaları bizden stajer öğrenci talep ediyor.   SPOT: “ Biz, üniversitemiz bünyesinde, her türlü temel mühendislik formasyonuyla donatılmış gençler yetiştirmeye çalışıyoruz. Her şeyden önce öğrencilerimize, bilimsel ve çağdaş bir dünya görüşü yerleştirmeyi hedefliyoruz. Üniversite olarak hem yetiştirdiğimiz öğrencilerle hem de altyapımızla çağı yakalamış durumdayız ve sanayiye istenilen hizmeti sunacak düzeydeyiz.”  

Hasan Bedir Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcısı Vida sıkan değil tasarım yapan mühendisler yetiştiriyoruz.