Makine Sanayii Sektör Platformu çatısı altında gerçekleştirdiğimiz ‘MSSP Focus’ başlıklı röportajımızda, bu kez Türk Tarım Alet ve Makinaları İmalatçıları Birliği’ni (TARMAKBİR) ziyaret ettik.

Toprak işleme makinelerinden hasat makinelerine, ekim-dikim makinelerinden tarımsal mücadele makinelerine kadar geniş bir yelpazeye sahip olan tarım makineleri sektörü; aynı zamanda ülkemizin önemli sanayi kolları arasındadır. MSSP Focus başlıklı yazımızda bu ay Türk Tarım Aletleri ve Makinaları İmalatçıları Birliği’nde (TARMAKBİR) röportajımızı gerçekleştirdik. TARMAKBİR Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Ayar, Eker-Mak Şirket Müdürü Cahit Tekbaş, Genel Sekreter M. Selami İleri ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali İhsan Acar ile sektörün tarihinden hacmine hatta alınması gereken tedbirlere kadar geniş bir çerçevede söyleşi yaptık. Ülkemizde ilk kez 1833 yılında demir pullukların kullanılmasıyla toprak işlemede çığır açan tarım makineleri sektörü çeki kuvveti olarak kullanılan hayvanların yerini zamanla traktörün almasıyla büyümesine hız kesmeden devam etmiştir. Günümüzde ise GPS sistemlerinin ve mekatronik uygulamalarının Türkiye’de yeni yeni devreye girmesiyle sektör gelişimini hızlandırdı.

Öncelikle bize TARMAKBİR ’in yapılanmasından kısaca bahsedebilir misiniz?
Mustafa Ayar
: TARMAKBİR; 1978 yılında kurulan, bünyesinde tarım makinecileri ve traktörcüleri istihdam eden; 230 üyesi olan bir kuruluştur. Bu anlamda da sektörümüzde çatı kuruluş konumundayız. TARMAKBİR sektörel bir sivil toplum kuruluşudur. Kuruluş amacı; ülke genelinde üyelerine mesleki, sosyal, kültürel ve ekonomik yönlerden rehberlik etmek ve desteklemek, sektör haklarını savunmak ve üyeleri ile işbirliği yaptığı kuruluşlar arasındaki dayanışmayı sağlamaktır.

Türkiye’de makine sektörü hakkında
bir durum değerlendirmesi yapabilir misiniz?
Cahit Tekbaş: Ülkemizin fiziki ve jeopolitik durumuna bakarsak ‘biz tarım ve hayvancılık konusunda kendi kendine yetebilen bir ülkeyiz’ diye ilkokul yıllarından bu yana büyüdük. Ama günümüze gelindiğinde bunun böyle olmadığını görüyoruz. Basit bir örnek vermek gerekirse çekirdeksiz kuru üzüm, incir ve fındığın dışında ülkemize girmeyen bir ürün yok. Bu rahmetli Turgut Özal zamanında çikita muz ile başladı. Şu anda bütün ürünler giriyor. Özellikle son zamanlarda ülkemizin fiziki ve jeopolitik yapısından kaynaklanarak bizim bir tarım ve hayvancılık ülkesi olduğumuz nihayet hatırlandı. Çiftçinin yanında olması gereken Ziraat Bankası dahi ticari banka olmuş idi. Tamamen çiftçi kuruluşu olan Tarım Kredi Kooparatifleri’nin bütçesine baktığımızda tohum, ilaç, gübre ve mazotu yoğun bir şekilde satıyor; ancak bunları toprak ile buluşturan tarım makinesi satışları son derece düşük seyretmektedir. Topraktan birim alanda alınan verimi arttıran, ürüne nitelik-nicelik sağlayan tarım makineleri göz ardı edildi.

Sizce tarımın verimliliği ne derece
önemlidir?
MA: Gelecekteki yirmi yılın en stratejik konusu tarımdır. Ama tarım yaparken çevreyi de korumak amaçlanmalıdır. Verimli ve kaliteli tarımın nasıl yapılacağı düşünülmeli dir. Bazı yerlerde bu kavramlar yanlış anlaşılıyor. Verimin kaliteli ürünle karıştırılmaması gerekir. Geçtiğimiz günlerde Fransa’da yapılan uluslararası bir kongrede bazı konuşmacılar, Türkiye’de tarım makinelerinde büyük gelişme olduğunu; Afrika’da, Ortadoğu’da tarım makineleri sektöründe Türkiye’nin parlayan yıldızı olduğunu söylediler. Biz bu beklentiye hızla cevap vermek zorundayız. Eğer bizbeklentiye cevap veremezsek bize tarım makinesi ölçeği olarak en yakın ülkeler bu boşluğu doldurur.


Peki, tarım sektörünün gelişimi için
devlet ve özel sektör bünyesinde yapılması gereken çalışmalar nelerdir?
MA:Bizler üreticiyiz, üretim yaptıkça mutlu oluyoruz. Üretim kadar önemli bir konu ise çiftçimizin alım gücüdür. Alım gücü ise büyük ölçüde dış etkenlere bağlıdır. Son yıllarda etkisi hissedilen tarım makineleri alımlarına verilen devlet destekleri sayesinde en azından “acaba hava kurak mı gidecek, devlet çiftçinin ürününe yüksek fiyat mı verecek mi?” gibi konuları daha az düşünür olduk. Bu tür konular bizlerin meşguliyetini hafifletince, biz de Ar-Ge’ye, teknolojiye ve ihracata yöneldik. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bu sektöre çok büyük canlılık verdi. Sanayi Bakanlığımızın makine imalatçılarına bakışı, sektörün gelişmesine yönelik çalışmaları bize güç ve moral verdi. Bizler profesyonel kadrolarla yönetimde iş yapan firma sahipleriyiz. Zor kazandığımız için kalifiye eleman istihdam etmekte güçlük çekiyoruz. Bu nedenle bürokratik çalışmalarda zorlanıyoruz ve sıkılıyoruz. Tabii ki yasal mevzuat ve prosedür olacak; ama bizlere biraz daha kolaylık sağlanmalı ve daha az bürokratik işlemlerle uğraşmalıyız.

Tarım makineleri sektöründe
büyümek isteyen firmaların zor bir süreçten geçtiği söylenebilir mi?
Ali İhsan Acar: Herkes kendi hareket alanında bir şeyleri doğru yaptığını düşünüyor; ama sektörün bütününe bakmamak gibi bu güne kadar yaptığımız bir ihmalkârlığımız oldu. Tarım makineleri bölümü olarak muhatap olduğumuz önemli alanlardan biri imalat sektörüdür. Zaman zaman bir araya geliyoruz; ancak bu yıllar içerisinde çok seyrek oluyor. Mesela bizim her yıl düzenli kongrelerimiz gerçekleşiyor, imalatçılarımızı buralarda görmek istiyoruz. Onlar da bizleri fuarlarda görmek istiyorlar. Fakat özellikle son zamanlarda bu konuda ciddi ve sevindirici gelişmeler var. Bunun yanı sıra bürokrasi gerçekten çok sıkıntılı. Ar-Ge anlamında bizlerin firmalara proje yapması gerekiyor. Proje yapma konusuyla ilgili olarak firmalarla konuştuğumuzda da Ar-Ge personeli istihdam edecek durumda olmadıklarını görüyoruz. Doktora yapmış, master yapmış araştırmacı, ziraat mühendisleri gibi kişileri istihdam edecek güçleri ve bilinçleri yok. Zaten Ar-Ge’ye ayıracak bütçeleri de yok. Bütçe kaynaklarını Türkiye’de ancak projelerle geliştirebiliriz. Tarım makineleri imalatçılarının birçoğunun bu Ar-Ge desteklerinden bilgisi yok, bir kısmı da bu destekleri nasıl kullanabileceklerini bilmiyor. Böyle proje destekleri de var, yok değil; ancak bunların ciddi bürokratik işlemleri var. Üniversiteler bu konuda imalatçılara yardımcı olabilir.

Tarım makineleri üretiminde
Ar-Ge’nin rolü nedir?
MA: Teknolojik gelişim sağlama konusunda bizim en önemli problemimiz Ar-Ge. Bir imalatçı bir tarım makinesi tasarlar. Tasarımı yapılan makinenin işlevine göre ekim, dikim, hasat gibi işler için denenmesi gerekir. Bu ürünün arazide denenmesi gereklidir. Bir tarım makinesini arazide denemek için en fazla 90 günümüz vardır. O dönemde arazi şartları değişir, kuraklaşır ya da yağış alır, çamur olursa işimiz çok zorlaşır. O dönemde Ar-Ge büronuz yapılan makineye ‘tamam’ demezse çalışmalarınız bir sonraki seneye kalır. Dolayısıyla sektörümüze, özel destekler verilmeli; banka kredilerinde bize daha toleranslı davranılması gerektiğini düşünüyoruz. Bir tarım makinesinin on yıl ömrü vardır.

Ortak Ar-Ge projesi yürütmek
istediğiniz firmalarla yaşadığınız olumlu ve olumsuz durumlar hakkında bilgi verebilir misiniz? AİA: ‘Proje yapalım’ deyince firmalardan bize gelen ilk sorun kırtasiye masrafı ve bürokratik işlerin zorluğu üzerine oluyor. Alışkın olduğumuziçin bize bu durum kolay geliyor. Akademik ruhun dinginliği, ticari ruhun tez canlılığıyla çelişiyor. Bizim ürettiğimiz bilgi akademik bilgidir; ama onlar ticari bilgiye dönüşmesini isterler. Bizim bilgilerimiz de ticariye dönüşecektir; ama bu dönüştürme işini birlikte çözmemiz gerekir. Formül belli aslında. Büyük sektörlerde -otomotiv gibibu iş birliği biraz daha oturmuş durumda. Bizlerin de somut olan, üniversitemizde devam ettiğimiz projelerimiz var. Mesela ben bir firmaya gidip imalatıyla ilgili sorunları hakkında konuşup, sorunları belirleyip, ona proje hazırlamam ve geliştirmem konusunda iletişim eksikliği yaşıyorum. Bizler üniversitede konu bulmakta da zorlanıyoruz. Konu buluyoruz; ama bulduğumuz konular rafta kalabiliyor.

Genel olarak sektör ve üniversite iş birliği için neler söylenebilir?
MA: Mart ayının başında düzenlenen Konya Fuarı’nda üniversitelerin Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölüm Başkanları’nı fuarımıza davet ettik. Oturduk, ilk defa bir araya geldik. Bu birlikteliğin devam etmesi gerektiğine dair mutabakata vardık. Bu bir başlangıçtı. Bundan sonra daha içerikli, daha gündemli toplantılar gerçekleştireceğiz.
AİA: Üniversitelerin en önemli sıkıntısı uygulamadan uzak olmalarıdır. Biz tarım makinelerinin deneylerini yapıp, Türk tarımına uygunluk raporu hazırlayarak, çiftçimize ve dolayısıyla ülke tarımına önemli bir hizmet yaptığımızı düşünüyoruz. Deney yapma işi bizi uygulama yapmaya bağlayan en önemli araçtır. Deneylerden dolayı onların yaptığı makineleri biz uygulamada çalıştırıyoruz, performanslarını ölçüyoruz, teknik yönden yeterliliklerine bakıyoruz. Biz de buradan çok şey öğreniyoruz. Deneylerde bir takım şeyler aksak gidiyorsa ona göre önerilerde bulunuyoruz. Ama bildiğimiz anlamda Ar-Ge değil.
CT: Son dönemlerde özellikle resmi taraf olan üniversiteler, Sanayi Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı ile ilişkilerimizi arttırdık. Geçtiğimiz yıllarda meydana gelen makas açıklığını iyi ilişkiler kurarak kapattık. Devlet, sanayici, çiftçi iş birliğini sağlayıcı diyaloglar kurarak sorunları sesli düşünür hale geldik. Bir sonraki aşamada da uygulanabilir hale getireceğiz. Geçtiğimiz günlerde Konya’da yapılan Tarım Fuarı kapsamında Tarım Makineleri Bölümü bulunan 16 üniversitenin hocaları ile bir araya gelerek üniversite-sanayii iş birliği ile ülke ekonomisine nasıl daha yüksek katma değer sağlarız konularının değerlendirildiği görüşmeler yapıldı.

Dünya ile kıyasladığımızda Türkiye tarım makineleri sektörü için neler söyleyebiliriz?
M. Selami İleri: Almanya’nın tarım makinesi ihracatı neredeyse Türkiye’nin makine ihracatı kadardır. Bu nedenle tarım makineleri sektörü son derece ciddiye alınması gereken bir sektördür. Son zamanlar hariç sektörümüz bu konuda yeterince destek alamamıştır. Almanya, İtalya ve İspanya gibi ülkelere ihracat konusunda devlet imalatçılara büyük destekler sağlıyor. Bizim ülkemizde ise maalesef destekler kâğıt üzerinde kalıyor ve gerçekleşemiyor. Kuzey Afrika ülkeleri, Irak, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Amerika bizim önemli ihracat pazarlarımızdır. İspanya, İtalya gibi rakibimiz ülkelerin birçoğunun burada ticaret ofisleri var. Bu ofisler hem bu ülkelerdeki firmalar için yeni pazarlar arıyor, hem de iş birliği için çalışmalar yapıyorlar. Biz de ise yabancı ülkelerde birer tane ticaret müşavirimiz var. Bu kişi yaş meyveden tekstil makinesine, mobilyadan tarım makinesine kadar her sektöre baktığı için yeterince fayda sağlayamıyoruz. Hâlbuki ilk etapta TOBB gibi bazı birliklerdeki maddi kaynakların bir kısmını kullanarak hedef pazarlarımızda ticaret müşavirlerimizin sayısı arttırılabilir. Sektörümüz ihracatta dünya klasmanında ortalama olarak 20’nci sırada yer almaktadır. İhracatımızın dünya ihracatından aldığı pay yüzde 1’in altındadır. Bununla birlikte son yıllarda ihracat-ithalat dengesini pozitife çevirmeyi başardık. Makine sektörü ithalat açığı veriyor ama sektörümüzde bu pek söz konusu değil

Mustafa Ayar kimdir?
1948 Yenice köyü Polatlı’da doğan Mustafa Ayar; bir süre çelik konstrüksiyon işi yaptıktan sonra 1973 yılında iki kardeşi ile birlikte Altınörs ismi altında tarım makineleri imalatı yapmaya başladı. Ülkemiz ekonomisinde ve gıda sektöründe önemli yeri olan şekerpancarı hasadının elle yapılması nedeniyle 1983 yılında Altınörs markası altında; ülkemizde ilk yerli pancar hasat makinesini Türk tüketicisinin hizmetine sundu. Sonraki yıllarda bu makinenin değişik modellerinin üretimini yapan Ayar; 1999 yılında ilk yerli kendi yürür hidrostatik tahrikli makinesini üretti. Mustafa Ayar; 1998- 2002 yılları arasında Türk Tarım Alet ve Makinaları İmalatçıları Birliği (TARMAKBİR) Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. Kısa bir ara veren Mustafa Ayar, 2008 yılından bu yana TARMAKBİR’in Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine devam etmektedir.

Sizce dünya makine sektörü ile
ülkemiz arasındaki farklılıklar nelerdir?
CT:
Ocak ayında Fransa’nın Paris şehrinde düzenlenen, dünyada gelişen tarım teknolojileri sektörüne yönelik bir oturum yapıldı. Bu oturumda sunum yapan ülkelerin performanslarına bakarak ülkemiz ile kıyasladığımızda çok büyük farklar olmadığını gördük. Oysa bizim ülkemizde de sektörde yer alan meslektaşlarımıza makine ürettirip kendi markalarını vurduklarını biliyoruz. Biz bu seviyedeyiz. Ama birilerinin bizim mevzuat açısından önümüzü açmasını istiyoruz, yürüyün demelerini bekliyoruz. Bu açıdan son dönemde yapılan gelişmeleri önemsiyoruz. Kuzey Afrika, Güney Afrika ülkeleri, komşumuz Arap ülkeleri, Balkan ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri bizim potansiyel pazarımızdır. Ama Türk Cumhuriyetleri’nde hala bankacılık hukuku oturmuş değil. Karşımızda ciddi bir alıcı veya kurum bulamıyoruz. Bu ülkeler ile olan ticaretimizde devletimizi aracı olarak görmek istiyoruz.

Cahit Tekbaş kimdir?
1958 Polatlı Ankara doğumlu olan Cahit Tekbaş; evli, üç çocuk babasıdır. 1975 yılında sermaye şirketi olarak kurulan Eker-Mak Tarım Makinaları’nın ortağı ve şirket müdürü olarak halen görev yapmaktadır. Cahit Tekbaş; Ankara Sanayi Odası Meslek Komitesi üyeliği, Polatlı Sanayici ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu üyeliği, Polatlı Organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Heyet Başkan vekilliği, Türk Tarım Alet ve Makinaları İmalatçıları Birliği Yönetim Kurulu üyeliği gibi sivil toplum kuruluşlarında toplumsal görevlerini yerine getirmektedir.

Türkiye’nin tarım sektörünü dünya
devleriyle kıyasladığınızda ne gibi sonuçlar alıyorsunuz?
AİA:
Gelişmiş batılı ülkelerde bize şu anda verilen desteğin çok daha fazlası var. Bizim ülkemizde ise bu daha yeni ivme kazandı. Oysa Türkiye’de firmaların yüzde 25’i direkt, yüzde 37’lik kısmı da dolaylı olarak tarımdan destek alıyor. Yani batılı ülkelerde verilen destekler bizim ülkemizde uygulanır hale gelse bizler ihya oluruz. Mesela Almanya mazot desteği veriyor. Benim verdiğim yeşil mazotu tarımda kullanacaksın diyor; ama günlük hayatta kullanılırsa çok büyük cezaları oluyor. Dünya ile Türkiye çok farklı. Türkiye’de belli ekonomik sınırlar var. Bunların hepsine kendi içerisinde çözüm bulunabilir. Mesela makinelerimiz çok pahalı değil. Avrupa’da fuarlarda görüyoruz; fiyatlar 300 bin eurolardan başlıyor; ancak bizde daha makul seviyelerde. Bugün zengin ülke Almanya’da bile ortak makine kullanımına yönelik kooperatifler, makine trenleri var. Bu trenler nerede iş varsa oraya gidiyor. Türkiye’de aslında bunun uygulaması var. Örneğin; biçerdöverde müteahhitlik şeklinde uygulanıyor. Mardin’de yazın başında başlıyor, aynı biçerdöverler Trakya’ya kadar gidiyor. Hatta aynı biçerdöverleri gemiye koyup Rusya’ya gönderiyorlar. Böylece makinelerin kullanım süresi uzuyor ki bu da bizim makinelerin ekonomik ömrü açısından çok istediğimiz bir durum. Bu her anlamda çok enteresan, ayrıca bu biçerdöverle ilgili durum yalnızca Türkiye’de var. Başka ülkede yok

M. Selami İleri kimdir?
1970 Ankara doğumlu olan M. Selami İleri; 1992’de İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi’nden mezun oldu. Mezun olmasından sonra bir yıl MKE Taksan Takım Tezgâhları Fabrikası’nda imalat mühendisliği yaptı. 1995 yılında TARMAKBİR’de teknik müşavir olarak göreve başladı. Makine Sanayi Sektör Platformu İcra Kurulu Üyeliği, Tarımsal Mekanizasyon Kurulu’nda Başkan Yardımcılığı görevlerinin yanı sıra MAKTEK Makine Teknik Komitesi Üyeliği ile birlikte Tarım Makinaları Alt Komitesi Grup Sekreterliği’ni de yürütmektedir. M. Selami İleri halen TARMAKBİR’de Genel Sekreter olarak hizmet veriyor.

Sektöre olumlu yansıyan destekler
var mı?
CT
: Son zamanlarda tarım makinesinin önemi ortaya çıktı. Kırsal kalkınma destekleri adı altında çiftçinin ihtiyacı olan alet ve ekipmanlar yüzde 50 hibe desteği ile desteklenmektedir. Ancak kaynak son derece yetersiz olup, müracaat edenlerin yüzde 10’u desteklerden faydalanmaktadır. Alım gücü düşük olan veya atıl durumda kalan makinesini yenilemek isteyen çiftçi beklentisini daha sonraki yıllara ötelemektedir. Buna rağmen sektöre katkı sağlayarak biz imalatçıların moralini yükseltti. Önümüzdeki yıllarda da desteklerin artarak devam edeceği düşüncesiyle Ar-Ge faaliyetlerimizi arttırmaya, CNC takım tezgâhları alt yapımızı güçlendirmeye, çiftçimizi daha nitelikli, kaliteli, GPS ve mekatronik sistemli tarım makineleri ile buluşturmanın yanı sıra uluslararası rekabete açık üretimler yapmak yönünde ufkumuz açıldı.

Desteklerin ne gibi sosyolojik etkileri var?
CT:
Olayın sosyolojik boyutuna bakarsak, bugün ülkemizde Güneydoğu’dan, Doğu’dan büyük şehirlere göç oluyor. Göçün temelinde bölgedeki terör hareketlerinin yanı sıra insanların tarımdan geçim yapamaz halini görmekteyiz. Oysa bölge çiftçisinin tarımsal mekanizasyon seviyesini yükselterek birim alandan alınan ürün miktarının artmasının yanı sıra nitelikli, nicelikli, ürün alarak ekonomik seviyesi yükselecektir. Çiftçiler bağ, bahçe ve tarlasından geçim yapabilir hale gelirse göç etmek gibi bir eyleme girmeyecektir. Destek miktarları arttığı takdirde kentte de mutsuz ve geçim sıkıntısı çekerek yaşayan halk kentten kırsal alana tersine göçe başlayacaktır. Desteklerin artmasını bu yüzden son derece önemsiyoruz. Bu da bizim işimizin sosyal bir boyutudur.

Ölçek ekonomisinin tarım makineleri sektörü ve dolayısıyla makine sektörüne nasıl bir etkisi var?
MA: Her ülkede olduğu gibi bizim ülkemizin de kendine göre avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Ama şu an bize destekler sağlandığı takdirde bu konunun aşılması için hiçbir engel yok. Türkiye zaman içerisinde tarım işletmeciliğine geri dönmek ve bu anlamda ilerlemek durumunda kalacak. Bu süreçte ancak bizim tarım makineleri imalat sektörümüzün küçük ölçekte olması çok ciddi bir engel değil. Bizim tek sıkıntımız Ar-Ge’nin uzun sürmesi ve arazideki çalışmalarımızın ancak yılda bir kere denemeye müsaade etmesidir.
CT: Bu konuda 2005 yılında Avrupa Birliği Müzakereleri’ne biz de TARMAKBİR çatısı altında katıldık. Orada bizim vermiş olduğumuz tebliğlerden bir tanesi miras hukukuyla ilgiliydi. Bölünebilir arazi yapısının 20 dönümden aşağıya olmamasını biz orda tebliğ olarak sunduk ve bu orada kabul gördü. Elbette ki gelişmiş ülkelerde tarımı yapan köyde çalışan kişilerdir. Bizde bu anlamda miras hukuku yeni yeni şekillenmeye başladı. Ama kadastro anlamında henüz bir arazi birleştirme çalışması başlamadı. Özellikle tarlalar arasında (bölgesel ifadeyle an/tonç diye tabir edilen) kısımlarda ürün kaybımız çok fazla. Miras hukukundan dolayı şehirde yaşayan kişi babadan kalan tarlasının yerini bile bilmiyor. Bu şekilde atıl kalan yerlerimiz bulunuyor.


Ali İhsan Acar kimdir?
Eğitim dönemlerini Ankara’da geçirmiş olan Prof. Dr. Ali İhsan Acar, dört yıldır Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölüm Başkanlığı görevini sürdürmektedir. Prof. Dr. Ali İhsan Acar 27 yıllık akademik yaşamında fakültenin değişik kurullarında uzun sürelerde görev yapmıştır. Ağırlıklı olarak tarım makinelerinin tasarımı ve tarımda iş güvenliği konularında çalışan Acar; alanında yapılan bilimsel çalışmalarda jüri üyesi, panelist ve hakem olarak birçok rapor düzenlemiştir.