Makine Sanayii Sektör Platformu (MSSP) çatısının yeni üyesi olan Asansör veYürüyen Merdiven Sanayicileri Derneği (AYSAD)...

Makine Sanayii Sektör Platformu (MSSP) çatısının yeni üyesi olan Asansör veYürüyen Merdiven Sanayicileri Derneği (AYSAD) ile MSSP Focus başlığındaröportaj gerçekleştirdik. Asansör sektöründe A tipi muayene kur uluşlarınındenetiminden, patent konusuna kadar geniş kapsamda birçok konuy a değindiğimizröportajımıza AYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Sefa Targıt, AYSAD Üyesi BoraGülan ve İTÜ Makine Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Erdem İmrak katıldı.

AYSAD, Türkiye’nin önde gelen firmalarına mensup 10 kişi tarafından, asansör ve yürüyen merdiven sanayinin öncü ve yenilikçi girişimcilerini bir araya getirmek, onları ulusal ve uluslararasıplatformlarda temsil etmek amacıyla1972 yılında kuruldu. Bu yıl 40. kuruluşyıl dönümünü kutlayan birlik, kapılarını Moment ekibine açtı.

Sektörün temsilihtiyacından doğan AYSAD ile sektörü sorunlarıyla beraber masaya yatırdık.Asansör ve Yürüyen Merdiven Sanayicileri Derneği’nin (AYSAD)kuruluşu nasıl gerçekleşti?

SEFA TARGIT (ST): AYSAD yasal düzenlemelereve standartlara uygun,daha emniyetli ve kaliteli asansörlerle yürüyen merdivenlerin ve bunlarla ilgili aksamın piyasaya arz edilmesi için çalışmalar yapıyor.

Bu çerçevede;resmi kurumlarla işbirliği içinde olarak onlara bilgi desteği verip çalışmalara katılıyoruz. Mevzuatta ve teknolojide oluşan gelişmeleri tüketicilere ve diğer sivil toplum kuruluşlarına duyurmak için çalışmalarımız mevcut.

Yasalara uygun olarak kurulmuş, faaliyetlerini yasal gereklere uygun olarak sürdüren,AYSAD ilkelerini kabul eden şirketler veya bu şirketlerde çalışan kişiler derneğimize üye olabilir. Bugün itibariyle AYSAD’ın 88 gerçek kişi tam üyesi vedört onursal üyesi vardır.

Üyelerimiz,maddi değer olarak aksam üretimive montaj endüstrisinin cirosununyüzde 65’ini gerçekleştiren şirketleremensuptur. OAİB verilerine göre; 2011itibariyle ihracatın yüzde 75’i üyelerimiztarafından yapılıyor.

AYSAD’ın ne gibi çalışmaları bulunuyor?

ST: AYSAD; yönetim kurulu, derneklerkanunu, dernek tüzüğü ve kaliteyönetim sistemi çerçevesinde hareketediyor. AYSAD kalite sistemi ISO 9001-2008 standardına uygundur ve Liftinstituut tarafından belgelenmiştir. Derneğimiz;Avrupa Asansör Birliği (ELA),Uygunluk Değerlendirme Derneği(UDDER) ve Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED) üyesidir. Bunlarınyanı sıra Uluslararası İstanbul Asansör Fuarı, AYSAD desteği ile yapılıyor.İki yılda bir yapılan söz konusu fuar kapsamında asansör tasarım yarışmasıda düzenliyoruz. Milli Eğitim Bakanlığıile imzaladığımız protokol çerçevesinde meslek liselerinin asansör bölümlerine destek veriyoruz. Özellikle Samandıra EML ile yakın işbirliği içindeyiz. Bina sahiplerine ve mahkemelere bilirkişihizmetlerimizle destek oluyoruz. Bu faaliyet alanında da kalite çıtasının yükseltilmesine katkı sağlıyoruz.

Türkiye’de asansör ekipmanlarının üretimi ne zamana tekabül ediyor,tarihsel gelişiminden bahsedebilir misiniz?

ST: Türkiye’de ilk asansörler 19. yüzyılınsonlarında tesis edildi. Asansörler20. yüzyılın ortalarına kadar, sadece gelir düzeyi yüksek kişilerin sahip olabildiği lüks bir tesisat olarak kabul ediliyordu. 20. yüzyılın ikinci yarısındansonra, özellikle 1980’li yıllarda yaygınlaşmaya başladı.

1980’lere kadar,asansörler büyük oranda sadece yabancı firmaların Türkiye temsilcilikleri tarafından tesis ediliyordu. Bu tarihten sonra, başta o firmalardan yetişen kişilerin kurdukları olmak üzere, yerel firmalar da pazarda önemli pay sahibi oldu. Bugün, bakım firmaları dahil, 2bin 500’ü aşkın firma faaliyet gösteriyor.Günümüzde kesin sayılar elde etme imkanı kısıtlı olmasına rağmen 300 bine yakın asansörün hizmette olduğu tahmin ediliyor.

2000’li yılların başına kadar yılda 6-7bin asansör tesis edilirken, bu sayı2005 yılından sonra 15 bin civarına, son yıllarda ise 20 bin ünite mertebesine doğru yükseldi. Yerli imalat sanayinin gelişmesiyle asansör aksamının kolayelde edilebilir ve ucuz hale gelmesi de sayının artışında rol oynadı.

Bu noktada asansöre olan talep aksam imalatını,aksam imalatının gelişmesi de asansöre kolay sahip olmanın yolunu açmıştır diyebiliriz. Yani aksam imalatı ve montaj birbirini tetikledi. İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerden başlayarak tüm ülkeye yayılan yüksek binalar, alışveriş merkezleri ve metro projeleri, asansörle yürüyen merdiven talebini artırdı.Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ)son yıllarda çok sayıda konut üretti.

Sefa Targıt Kimdir?

İstanbul Teknik Üniversitesi MakinaFakültesi’nde 1978 yılında sanayi mühendisliği eğitimine başladı.İTÜ’den mezun olduğu 1983 yılından sonra inşaat ve inşaat yan sanayi konularında çeşitli projelerdegörev aldı. 1992 yılından bu yana,çalışmalarını Asray’da sürdürüyor.Asansör ve Yürüyen Merdiven Sanayicileri Derneği (AYSAD) Başkanı ve Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TURKONFED) Başkan Yardımcısı’dır. Bunun yanı sıra TMMOB Makine Mühendisleri Odası, ASME (The American Association of Mechanical Engineers)ve IAEE (The International Association of Elevator Engineers)üyesidir.

İlk yerli üreticiler nerelerde faaliyet gösterdi?

ST: Komponent üreten firmalar yerel montaj firmalarına göre daha büyük ölçekli ve özvarlığı nispeten büyük kuruluşlardır.1960’lı yıllarda döviz sıkıntısıve buna bağlı ithalat imkansızlıkları,yerli üretici firmaların ilk tohumlarının atılmasına neden oldu. Sıkıntı çekenmontaj firmaları, bizzat fabrika kurarakveya başka makine aksamı üretenleribu sahaya girmeye teşvik ederek, yenibir makine imal alanı tesis etti.

Aksam üreticileri özellikle İstanbul, Kocaeli,Bursa, Konya, Kayseri ve Ankara illerinde faaliyet gösteriyor. Son 10 yılda İstanbul, Kocaeli, Ankara, Konya ve Kayseri’de çok sayıda yeni fabrika kuruldu. İstanbul’da kurulu eski imalat birimleri zaman içinde büyümüş;kentin batı tarafında veya komşu il Kocaeli’nin endüstri bölgelerinde daha büyük ve yeni teknolojiyle donanmış fabrikalar kurmuşlardır.

Türkiye’de yerli üretim yapan kaç firma vardır?

ST: Asansör endüstrisinde üç tür firma vardır. Aksam üreten fabrikalar, montaj veya taahhüt işi yapan firmalar ve bakım / tamir yapan firmalar. Montaj firmaları ve bakım firmalarının sahası iç içe geçmiş durumdadır. Aksam üretimi yapan, makine ve aksam imalatçısı diyeceğimiz firma sayısı 200 civarındadır.

Asansöre ait parçaları, asli işleriolan başka ürünlerle birlikte üretenlerde vardır. Montaj sahasında değişikölçeklerde çok sayıda firma faaliyetgösteriyor. Uygunluk değerlendirmefaaliyetleri sürdürmek üzere, bin kadarfirma Ek XIII Modül H belgesine sahip olmasına rağmen, faal asansör montajve bakım firması sayısının üç bine yakın olduğu tahmin ediliyor. Bu tahminimiz,resmi kayıtlardan ziyade, büyük aksam üreticilerinin müşteri portföylerine dayanıyor.

Türkiye’de asansör sektörü ihracat rakamları nedir? Sektörde karlılığın artırılması için neler yapılmalıdır?

ST: Asansör aksamı, komple asansör ve yürüyen merdiven ihracatımız 75 milyon dolar seviyesindedir. Bu miktarın artması için miktar artışının yanında, yenilikçi ürünler sunarak ve doğal avantajlarımızı kullanarak daha karlı satışlar yapmak gerekiyor. OAİB verilerinden hareketle bu konuda AYSAD bünyesinde yaptığımız analizler neticesinde ihracat yaptığımız ülkeler,komşulardan oluşan bizim doğal pazarımızı da tarif ediyor.

Türkiye, bupazarı iyi siyasi münasebetlerle korumak durumundadır. Çevre ülkelerdeki olumsuz koşullar ki, son yıllarda terslikler çok üst üste gelmiştir, bizi doğrudan etkiliyor. AYSAD üyelerininson beş yıldaki ihracatlarını incelersek,genel ihracat gelişimine tamamen paralel bir grafikle karşılaşırız. Bu tablo, genel gidişattan etkilenmemeninmümkün olmadığını gösterir. Demekki, asansör ihracatçıları diğer sektörleregöre durumlarını değiştirecek bir çıkış yapamadı.

Aslında asansör sektöründebu potansiyel vardır ve karlılıksorunu nedeniyle geri çekilen tecrübeliihracatçılar yeni harekat planlarınıdevreye sokmak için değişik stratejilerüzerinde çalışıyor. Önümüzdeki yıllarda bu çalışmaların meyveleri görülecektir.

2007–2011 döneminde küçülen ve büyüyen pazarları incelersek; ihracatımızı etkileyen unsurların genellikle, o ülke ekonomisinde daralma, dünyadaki siyasi, teknolojik, lojistik değişimler gibi bizim elimizde olmayan türde olduğukanaati doğar. Ancak tabloları daha dikkatle ve bilgiyle incelersek müşteri memnuniyeti kaynaklı sorunların olduğu, tesadüfi gelip geçici bir nevi spot satışların anlamlı olmadığı, transitticaretin giderek demode olduğu gibi sonuçlara da varabiliriz.

Bu tabloyu yaratan ana unsurlardanbirinin, son beş yılda hızla artan Çinmalı ürünlerle özellikle Orta Doğu pazarında rekabet edemeyişimiz olduğunuda unutmayalım. Buradan çıkacak ders, karlılıktan feragat ederek zoraki ucuz olmak, sürdürülebilir rekabet gücü yaratmaz. Biri çıkar sizden ucuz olur, bunun dışında bir özelliğiniz yoksa saf dışı kalırsınız. Asansör sektörünü çekici bulan yatırımcılarla, halen sektördefaaliyet gösteren ve ürün çeşidiniartırmak isteyen firmalar, ithal makinelertemin ederek üretime geçmekte,açıkçası atıl kapasiteler de yaratılmaktadır.

Makine sektörünün negatif dış ticaret dengesinin bir nedeni de budur.Üretim makineleri ithal etmek için10-15 milyon dolar yatıran bir firmanın,senede 500 bin dolar ihracat yapması başarı değildir. Uluslararası pazardanpay kapmak için neredeyse sıfır karla,hatta açık olalım, zararına satış yapıldığınıda burada not etmekte yarar vardır.Bu manada ihracatçı olmak, makroekonomik açıdan ne kadar olumludur,tartışılır. Son zamanlarda sıkça dilegetirilen “Orta gelir tuzağına düşmek”bu olsa gerektir.

Bora Gülan Kimdir?

Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunolan Bora Gülan, Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde işletme yüksek lisansını tamamladı. 1993’ten bu yanaOtis Türkiye’de saha operasyon,satın alma, kalite yönetimi ve yeniekipman satış direktörü görevlerinde bulundu. Otis Türkiye YönetimKurulu Üyesi ve Genel Müdürü olan Bora Gülan, Mart 2012 itibariyleOtis Türkiye ve Orta Doğu Bölgesi Direktörü olarak atandı. Gülan,Türkiye operasyonlarının yanı sıra Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri,Katar, Kuveyt, Irak, Suudi Arabistan başta olmak üzere 15 körfez ülkesinden sorumludur.

Dünya ile kıyaslandığında ülkemizdeki durum nedir?

ST: Asansör ve yürüyen merdiven sektöründe ihracatımızın yüzde 90’ını aksam ve paket asansörlerin oluşturduğunu söyleyebilirim. Aslında sektörü iki anadala ayırmak lazım; montaj yani taahhüt,diğeri ise aksam üretimi. Aksam üretimi kısmında Avrupa’daki bazı ülkelere benziyoruz. Bu noktada gelişmiş İtalyave İspanya gibi ülkelerle rekabet edecek seviyedeyiz. Fakat montaj konusunda dünyada eşi benzeri olmayan bir durumla karşı karşıyayız; sektörde bu kadar çok firmanın montaj firması olarak icraisanat eylediği başka bir ülke yok.

Dünyada beş uluslararası büyük firma var,onların her ülkede yapılanmış şubeleri var ve bunlar ülke pazarının yüzde 80’ine sahiptir.

Dünyadaki durum böyle… Bizde ise bu firmalar piyasanın yüzde 20’sine sahipler. Geri kalan yüzde 80’lik kısmı sayıları 3 bine yaklaşan ‘Asansör monteeden’ olarak tanımlanan yerel firmaların elinde. Bu bizden başka hiçbir yerde rastlamadığımız bir durum. Türk insanının müthiş girişimciliğini gösteriyor; ama tabi çeşitli problemler de yaratıyor.

BORA GÜLAN (BG): Aksam üretimiağırlıklı olarak Çin’e kaymış durumda.Çin’in yanı sıra Almanya, İtalya ve İspanya’yı sayabiliriz. Daha sonra ise Türkiye geliyor. Türkiye’nin artı ve eksilerine bakarsak dinamik bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye iş gücü konusunda rekabetçi ve yine dinamik ve dünyanın en hızlı büyüyen pazarlarından biridir.

Fakat bütün bu büyüklüğüne rağmen çok küçük bir pazar, toplam dünya pazarının yüzde3’ü büyüklüğünde bir iç pazarımız var.Ayrıca bölünmüş yapısından dolayı da yeterince rekabetçi değil, kaliteyi istediğimiz seviyede artıramıyoruz. Sektörümüze global olarak baktığımızda Çin pazarı toplam dünya pazarının yarısı büyüklüğünde. Beş sene sonra ise Çin iç pazar ve üretim olarak bütün kendisi haricinde kalan dünya pazarının iki katı büyüklüğünde olacak.

Dünyanın en hızlı büyüyen pazarlarından biri olan Türkiye, dünya asansör pazarından sadece yüzde 3 pay alabilmektedir.

Merdiven altı üretimi yapanlar sektörüne yönde etkiliyor?

BG: Sektör sermaye ağırlıklı bir sektör olmadığı, daha çok emek ağırlıklı bir sektör olduğu için işi biraz öğrendiğini iddia eden kişi hemen bulunduğu kurumdan ayrılarak yeni bir firma kuruyor. Bunun sonucunda da Türkiye geneline baktığımızda 3 bin 500 firma görüyoruz. Tüm Avrupa genelinde toplamda 10 tane kapı imalatçısı varken bu rakam ülkemizde 60’tan fazla,bunlar bahsettiğim gibi küçük ölçekli firmalar.

Tabi firmaların ihracat ölçeği küçük kaldığı zaman, aynı şekilde entelektüelseviyesi de çok düşük kalıyor.Dolayısıyla firma dediğiniz yapı aslındafirma değil, bir firmayı oluşturan organlar ve işleyiş onlarda yok. Yani finans, teknik, satış, pazarlama gibi kurumsal birimler mevcut değil.

Tıp fakültesini bitiren birinin ertesi gün ameliyata girmesi nasıl beklenmiyorsa mühendislik alanlarındada durum böyle olmalıdır.

Prof.Dr. Erdem İmrak Kimdir?

İTÜ Makina Fakültesi, MakinaMühendisliği Bölümü’nden 1990yılında makine mühendisi, İTÜ FenBilimleri Enstitüsü’nden 1992 yılındayüksek mühendis, 1996 yılında ise doktor mühendis unvanlarınıaldı. 1998 yılında doçent , 2008 yılında profesör oldu. 1994-1995yılları arasında İngiltere’de UMIST,Control Systems Centre’da, 1998yılında bir ay süreyle Manchester Metropolitan University, Biomechanics Research Group’da misafir araştırmacı olarak çalıştı.

İTÜ’de asansör konusunda 1990 yılındaitibaren Düşey Transport Sistemleridersi veriyor. Kaynak Tekniği Derneği Başkan Yardımcısı, AYSADEmniyet, Çevre ve Eğitim Komitesi Başkanı ve TMMOB MakinaMühendisleri Odası, IAEE -The International Association of Elevator Engineers, ASME ve KaynakTekniği Derneği üyesidir.

‘Avrupalı firmalar patent konusunda kendileri geliştirdikleri bir aksamiçin patent alıp sonra onu yasa haline getirip sektöre zorunlu biruygulama olarak sunuyorlar’ diye bir görüş var. Siz bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?

ST: Böyle bir durum kesinlikle söz konusudeğil. Biz işin içinde süreci gözleyip takip eden insanlarız. Ama şöylebir durum var: Asansör piyasasındaki bütün yenilikçi mühendislik çalışmaları belli firmaların mühendislik departmanları tarafından gerçekleştiriliyor.Türkiye’de 3 bine yakın firma var; fakatMakine Mühendisleri Odası’nda “Bizneden mühendis çalıştıralım?” diye kavga ediyorlar.

Bu durumda nasıl gelişme ortaya koyup bunu kural haline gelecek şekilde dokümante edeceksiniz ve savunacaksınız?

Örneğin;Avrupa’da şu anda sismik (deprem)bölgelerde yer alan asansörlerin kuralları için bir standart hazırlanıyor. İtalya,Türkiye ve Yunanistan sismik bölgelerde yer aldığı için biz de hazırlık süreci içinde görüş bildiren bir kurum olarak yer alıyoruz.

Biz ne önersek yansıtılabilirdi;ancak açık söylemeliyim ki,birkaç küçük ama iyi fikir dışında ciddi katkı üretemedik. Çünkü firmalarımızın ölçek sorunu var, gerçek anlamda araştırma geliştirme bölümleri yok.

BG: Biz sektörde uluslararası birçok yapının da içinde faaliyet gösteriyoruz.

Bizim ülkemizde kendi başarısızlığına bir yabancı düşman bulmak gibi birmoda başladı. Gerçekten böyle bir durumyok. Bakın size çok net bir mesaj vereyim, asansör sektöründeki yapınınkesinlikle değişmesi lazım.

Düşünebiliyormusunuz, Türkiye’de 3 bin 500 tane otomobil üreticisi ya da 3 bin 500tane ilaç üreticisi olsun, böyle bir yapımümkün olabilir mi? Her önüne gelenilaç üretmeye kalksa ondan sonra dabüyük firmalara “Bunların patentlerini alıyorsunuz sonra da üretimimizi yasaklıyorsunuz”diye şikayet edebilir mi?

Bu aynı durum. Şu an Türkiye’de şöyle bir durum var: Ülkemizde kullanılan 10binlerce asansör var, bunların bazıları çok yaşlı, 40-50 yaşında. Bunların yapıldığı yıllarda ne TSE, ne standart, nede bir başka ölçüt mevcut.

Günümüzün emniyet koşullarını
karşılamıyor.Bunlarla ilgili bir iyileştirme yapıldığızaman, bir yönetmelik veya yasa çıkarıldığızaman durum farklı algılanıyor.

ERDEM İMRAK (Eİ): Bu patent konusu yanlış anlaşılan ve bazı yerlerde yanlış lanse edilen bir konu.

Aslında iki tür fikri mülkiyet hakkı var; biri faydalı model belgesi, diğeri incelemeli ve incelemesiz patent. Patent için bir buluşunuz veya yeniliğiniz var olacak ve bunu yazılı kurallara uygun dokümante edeceksiniz.

Bu buluşun bütün dünyada daha önceden var olup olmadığı araştırılıyor;sonrasında bu fikrin orijinal olduğunu,patent olduğunu koruma süresince belgeliyorlar. Bir de faydalı model belgesivardır. Yeni buluşları korumak içinverilen bir başka belge türü de Faydalı Model Belgesi’dir.

Faydalı Model Belgesiile Patent arasında belgelendirme,inceleme ve değerlendirme şekli bakımından fark vardır. Faydalı ModelBelgesi verilerek sağlanan koruma,patente kıyasla daha kısa sürelidir.Faydalı Model, Türkiye’de ve dünyada yeni olan ve sanayiye uygulanabilen buluşların sahiplerine belirli bir süre (10yıl), bu buluş konusu ürünü üretme ve pazarlama hakkının tanınmasıdır. Faydalı model belgesi verilmesi işlemleri patent verilmesine oranla hem zaman,hem de masraf açısından daha elverişlidir.

Patent alınan ürünler var, patent alınamayan ürünler var. Asansörün tümünün bir patenti yok. Çünkü asansör farklı komponentlerden oluşan bir yapı.Ama diyelim ki belli bir kişinin geliştirdiği yeni bir asansör makinesi var, okişi o makinenin patentini alabilir. Ama o patent yönetmelikle veya standartla zorunlu bir hale getirilirse o patent olmaktan çıkar, herkese mal olur.Yani Türkiye’de şimdi kalkıp yürüyen merdivenin çalışma prensibini kullanarak kimse onun patentini alamaz, böylebir şey olsa dahi iptal edilir.

O yüzdenhiçbir zaman patenti alınmış bir ürününzorunlu olarak kullanılması gibi birdurum veya standart ile kullanım zorunluolması mümkün değil. Bu durumgerçekleştiği an o patent olmaktançıkar, ona patent diyemezsiniz.ST: Sanayi Bakanımız toplantı yapıyorve diyor ki; “Artık bu işe mühendisleri dahil etmezseniz, yaptığınız ürünler biryenilik içermezse siz burada barınamazsınız.

O yüzden ölçeğinizi büyütün,büyük firma olun yeni ve farklı şeyler yapın.” Peki, bunun yolu nedir?

Artık mühendislik konusunda bilgili insanlar çalışacak firmalarda. Bu konuşma oortamlarda memnuniyetle karşılanırken,sonrasında “Bize neden mühendis çalıştırma zorunluluğu getirildi?”deniyor, bu olmaması gereken bir durum. Siz “Büyük bir firma olup,ihracatçı olacağım” diyorsanız evrensel kurallara uymak zorundasınız.

“Sonra beni ezerler” kaygısıyla bu iş olmaz, bu bir rekabet ortamıdır. Orası bir arenadır,bir kaygınız varsa siz de gidip onu ezmelisiniz. Mağduru oynayarak “esasoğlan” olamazsınız.Eİ: Patent aslında Amerika’da önemli bir değer.

Akademik camiada daAmerika’da öğretim üyeleri sadece yayınlarıyla değil, patent sayılarıyla değerlendirmeye tabi tutulurlar. Yine Amerika’da özellikle firmalar patentleriyle vardır ve o patentler o firmaların geleceğini oluşturur.

Üniversiteler için de aynı şey geçerlidir. Amerikan üniversiteleri patent gelirleriyle büyük üniversite olmuştur. Tabi patentin olması ayrı bir şey, ticari bir ürüne dönüştürmek ayrı bir şey.

Asansörsektöründe uluslararası firmalar Ar-Ge altyapıları gelişmiş olduğu için Ar-Ge,yenilikçilik konularında ve sonrasında patentleşme için özel gayretleri ve faaliyetleri,bu konularda patente yönelik tasarımları var.

Türkiye’de de yerli patentlerin olduğunu görüyoruz, yerliasansör sektöründe komponent üreten firmaların da çok kapsamlı olmasada kendi patentleri ve faydalı model belgeleri olduğunu görüyoruz. Fakatpatent alınabilmesi için araştırmayapmak, teknolojiye yönelik çaba sarfetmek ve firma bütçelerin bir miktarını da Ar-Ge için ayırmamız lazım.

1 Ocak 2012’de yürürlüğe giren yönetmelik maddesi (Asansörlerin yıllık kontrollerinin A tipi muayene kuruluşlarına verilmesi) sektörde ne gibi değişikliklere neden oldu?

ST: Asansörlerin otomobiller gibi senede bir defa fenni muayeneden geçmesi gerekiyor. Bu yıllardır var olan bir kural ve belediyelerin görevidir. Ama belediyeler,bunları kadro eksikliğinden ve diğer başka sebeplerden yapmıyorlar.Avrupa Birliği uyum sürecinde hayatımıza giren tarafsız muayene kuruluşları,uygunluk değerlendirme kuruluşları bizim yönetmeliğimize de dahil edildi.

Belediyeler, 1 Ocak 2012 tarihine kadarkendi bünyelerinde çalışan mühendislerlebu kontrolleri yapabiliyorlardı.Ancak 1 Ocak 2012’den itibaren, belediyelermuayeneleri 17020 standardınagöre akredite olmuş A tipi muayenekuruluşlarına yaptırmak zorundadır. O akreditasyon kuralları teknik ve diğeryönlerden gayet olumlu şartlar sağlıyor.Şimdi bahsettiğim bu kuruluşlarla belediyeler anlaşma yapıyor veo muayene kuruluşları asansörlerin periyodik muayenesini yapıyor.

Budurumun kamu yararı ve sektörün düzelmesi açısından büyük faydasıvar. Çünkü hiçbir kontrol ve kamudenetimi olmadan uygulamalar sürüp gidiyordu.

Peki, bu süreçte ne gibi değişimler gözlemlediniz?

ST: Benim bakış açımla beklentilerin üzerinde bir farkındalık yaratıldı. Yani tuhaf bir şey bu; ama Türkiye’de zaten yapılması gereken, belediyelerin görevi olan bir şey uygulanmıyordu. Bazı belediyelerde bu denetimler uygulanıyordu;fakat tüm Türkiye genelinde ancak yüzde 8’lik bir oranda… Geri kalan yerlerde var olan yasaya rağmen bu asansörler bakımsız ve denetimsiz çalışmaya devam ediyordu. Şimdi A tipi muayenekuruluşları tarafından bu denetimleryapılıyor.

BG: O kuralı çalıştırmaya gayret eden belediyeler mevcuttu; ama tabi geneleyayılmış değildi. Yurdun her tarafında yapıldığını söylemek zordu. Ama şimdi A tipi kuruluşlar devreye girdi. Yani bunu herhangi bir makine mühendisine ya da yetkiliye yaptırma işini kolaylaştırıp güvenceye aldılar. Bu iş içinsüzgeçten geçmiş, belgeli, sertifikalı kişilere yönlendirdiler. Şimdi sanırım 20’den fazla muayene kuruluşu var.TSE ve Makine Mühendisleri Odası’nın kurduğu muayene kuruluşları mevcut,yoğunluk buralarda daha fazla.

Belediyeler daha çok kamuya yakın kuruluşlarla çalışmayı tercih ediyor.Mühendislerin yetkinliği konusunda neler söyleyebilirsiniz?

ST: Mühendisler çok kolay bir biçimdeyeterli hale gelebilir. Yeterli değil deyipbu işe başlamamak çok kısır bir düşüncetarzı bence.

Asansör dediğimizmakineler de çok net ve standartlarıaçık ürünler, bu açıdan bunları kontrollüve denetimli hale getirmek çok mümkün.

Bir mühendisin kontrolör olması için altı ay gibi bir süre de gayet yeterli. Açıkçası üniversite makine mühendisliği okumamış veya makine mühendisliği öğretmemiş birinin bukonuda fikir yürütmesi gayet komik oluyor.

Makine mühendisliğinin neolduğunu, makine mühendisine neler öğretildiğini bilmeyen birisi, makine mühendisinden müthiş işler bekliyor.

Ancak temel bilimler altyapısı olan ve mühendislik eğitimi almış birini bir mesleki uzmanlık dalı diyebileceğimiz asansörlük kontrolörü haline altı ay içinde getirebilirsiniz. Dünyanın hiç biryerinde insanlar üniversitede eğitimini aldığı alanın tamamının uzmanı olarak mezun olmuyorlar.

Eİ: 2000’li yıllardan itibaren yapılandeğişiklikle artık diplomalarda makine mühendisliği gibi unvanlar verilmiyor.Diplomalarda yazan, örneğin makine mühendisliği alanında “Lisans öğrenimini başarıyla tamamlamış mezun olmuştur” benzeri ibaredir. Bunun anlamı üniversitelerde genel anlamda makine mühendisliğine yönelik bir bilgi verilip altyapı oluşturuluyor, bunun devamında profesyonel ya da uzman mühendislik başka bir süreç.

Ülkemizde uzmanlaşma konusundaki çalışmalar yarım kalmıştır. Şu anda mühendislik bölümlerinden mezun olanların hiçbirine makine mühendisi unvanı verilmiştir denmez, onlar sadece oprogramlardan mezun olmuşlardır.

Üniversite sanayi işbirliği konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

Eİ: Bölümümüzde farklı alanlardaki sanayicilerimizin katıldığı toplantılar yapıyoruz. Onların istek ve önerilerini dinleyip not alıyoruz. Fakat onların istekleri, mezun olur olmaz öğrencilerin kendi sektörlerinde çalışmaya başlayacak seviyede olmalarıdır. Bu talebe göre eğitim programları hazırlanırsa öğrencilerin uzun süren eğitimgörmesi lazım. Çünkü sanayici hangi sektörden geliyorsa öğrencinin mezunolana kadar o alanda uzman olmasınıister. Tıpta nasıl uzmanlaşma varsa aslında mühendislik alanlarında da böyle olması lazım. Firmaların yaklaşımı söylediğim gibi “Mezun olur olmaz bu işi yapsın” şeklinde.

BG: Kesinlikle aynı fikirdeyim. Sanırımsık sık sektöre yönelik eğitim yetersizliğindenşikayet ediliyordur. Bu bence hazırcı yapının şikayeti. Kendi firmamdanbahsetmem gerekirse biz süreklibüyüyen bir firmayız, her kademeyeyeni arkadaşlar alıyoruz. Üniversiteleregidiyoruz, oradan da arkadaşlarımız var. Bizim personel büyümemizin çoğuyeni mezunlardan oluşuyor. Mezun olan arkadaşları alıp kendimiz yetiştiriyoruz. Üniversitelere gittiğimizde de çok başarılı öğrenciler buluyoruz.

İyibir kurumsanız zaten öğrenciyi cezbediyorsunuz.Sonra siz kendi bünyenizde uyguladığınız eğitim programlarıyla gelişimi devam ettiriyorsunuz. Bu eğitim durduğu anda zaten teknik bilgi düşüşe geçmeye başlıyor.

ST: Şimdi izlediğiniz tablo Türkiye’ninen iyi üniversitesiyle en iyi firmasının görüşleridir. Ama aslında durum bukadar toz pembe değil. Türkiye’deo kadar çok makine fakültesi açıldıki, inanamıyorum. İTÜ’nün MakineFakültesi’nin büyük birikimine bakıyoruz,yine de bazı noktalarda “Eksiği var” diyoruz.

Ama diğer taraftandershane açar gibi üniversite, fakülte açılıyor. Geçenlerde yeni açılan bir üniversiteninmühendislik fakültesiyle birtemasımız oldu, üniversitede en yüksekakademik mevkide bölüm başkanıolan kişi yardımcı doçent, diğer iki kişi akademik unvanı olmayan mühendis.

Üç kişiyle makine fakültesi kuruluyor ve oradan da mühendis çıkıyor. Bu eğitimin kalitesi çok tartışılır.Eİ: Eğitim kalitesinden memnun olmanın tek yolu Türkiye’de üniversiteninhangi bölümünden mezun olursa olsun lisans eğitim programlarının akreditasyonunun olmasıdır.

Bu akreditasyonister ulusal, ister uluslararası düzeydeolsun lisans eğitimin yeterliliğini ortayakoyması lazım. İTÜ, Orta Doğu TeknikÜniversitesi, Bilkent Üniversitesi, BoğaziçiÜniversitesi ABD’deki ABET’ten akreditasyon aldı. Yıldız Teknik Üniversitesi,Dokuz Eylül Üniversitesi,Karadeniz Teknik Üniversitesi deMÜDEK’ten akreditasyona sahip. Yani eğitim programlarının bütün şartları sağladığını, sanayinin paydaş olarak değerlendirilerek eğitim programlarının modernize edildiğinin, temel mühendislik altyapısının, bir makinemühendisi için gerekli bilgi ve becerilerin kazandırıldığının bir göstergesidir.

Bütün bu unsurlar sektörlerdenbağımsız şeylerdir. Bu altyapı eğeröğrencilere kazandırılmışsa not ortalamasıne olursa olsun, mühendis olarakvarlığını o sektörde ispat edip devam edebilir. Yani proje yapabilir, gereklimühendislik çalışmalarını yürütebilir.

Sanayi firmalarıyla Ar-Ge çalışmaları yapıyor musunuz?

Eİ: Tabi bir işbirliğinin var olduğunusöyleyebilirim. Sürekli devam edenaraştırma geliştirme faaliyeti biraz dao öğretim üyesinin asansör sektörüyleolan ilişkisine bağlı.ST: Üniversite-sanayi işbirliği güzel birsözdür ve sıkça kullanılır, hoşa gidersohbeti olur; ama bu bir kültür meselesidir.Bizim sanayicilerimiz, jetonu üniversiteye atacaksın, oradan ürün gelecek diye düşünüyorlar. Böyle birşey yok tabi. Yapılması gereken iki kesimin,üniversite ve sanayinin imkanlarını birleştirip bir sinerji yaratılmasıdır.

Ben Berlin Teknik Üniversitesi’yle birçalışma yapmış, iç yüzünü görmüştüm.Dünyaca ünlü markalar o üniversiteyleçalışıyor. Firmaların çalışanlarına muazzam imkanlar sağlanıyor, tabionlar da üniversiteyi maddi olarakdestekliyor.Eİ: Bazı firmaların Ar-Ge merkezleri,İTÜ Arı Teknokent içerisinde yeralıyor. Hatta beyaz eşya sektöründen bir firmanın Ar-Ge ofisi fakülte binası içindedir ve burada kendi alanlarıyla ilgili çeşitli çalışmalar yapılıyor.

Lisans öğrencilerini, yüksek lisans öğrencilerinidestekleyerek, kendi sektörleriyleilgili Ar-Ge faaliyetlerinde, innovasyonçalışmalarında aktif olarak kullanıyorlar.Öğretim üyeleriyle orta çalışmalar yapıyorlar. Sonunda da özellikle beyaz eşya sektöründe önemli sayıda patentve faydalı modeller elde edildi. Farklı firmaların da yine teknokent içerisinde Ar-Ge merkezleri var. FirmalarınAr-Ge çalışması yapmaya, özgün ürün yaratmaya karar vermesinden sonra bu çalışma için bir bütçe ayırması; daha sonra da kendisine uygun koşulları sağlayacak bir üniversiteyle işbirliğine gitmesi gerekiyor.

Bu daha çokşirketlerin karar vermesi gereken birdurum. TÜBİTAK’ın teknoloji altyapı geliştirme programları küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşları ve KOBİ’ler için mevcut. TÜBİTAK buralara projedesteği sağlıyor. Benim hakemliğini yaptığım 30’u aşkın projeden asansör sektörüyle ilgili gördüğüm sadece üçproje var. Sektör firmaları, üniversiteyleişbirliği yapmak istemiyorlardiyelim; fakat TÜBİTAK’ın verdiğidesteklerden faydalanmak konusundada çekingenler. Böyle sistematikbir Ar-Ge çalışması içine girmekten sektördeki firmaların kaçındığını görüyorum.Yoksa önlerinde işte böyle bir kaynak var, bu kaynağı kullanma oranı gayet düşük.

KOSGEB’in farklıproje destekleri özellikle KOBİ’leriçin cazip. Son dönemde yaygınlaşanKalkınma Ajansları’nın Ar-Ge destekleride var. Bunun dışında Bilim,Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın desteklediğiSan-Tez projesiyle desteklermevcut.Sektörün problemleri nelerdir?ST: Türkiye’de 3 bin civarında firma 15-20 bin asansörün yapımı için rekabethalinde. Firma başına beş altı asansördüşüyor, bu yüzden bu firmaların bazılarıhiç asansör yapmıyor ve alamayacaklarını bildikleri işlere teklif vererek fiyatları aşağıya çekiyorlar. Mevcut ve sınırlı işleri almak için büyük birrekabet yaşanıyor. Sektörümüz açısındanen büyük problemin bu olduğunudüşünüyorum. Büyük bir sermaye ve uzmanlık gerekmeden kurulan asansör firmaları, sektörün gelişimini gayetolumsuz bir biçimde etkiliyor.

BG: Birkaç yıl önce Türkiye’nin enbüyük 10 şehrinden birine gittim veşehirde kaç tane asansör firması olduğunuöğrenmek istedim. Belediyedenaldığım cevap şehirde o yıl sadece toplam30 tane asansöre ruhsat verildiğiyönündeydi. Milyon kişinin yaşadığı birşehir burası, böyle bir denetim mekanizmasınıyürüten bölük pörçük bir yapıolduğu zaman iç piyasanın durumu neyazık ki bu halde oluyor. Yani kaynakisrafı çok fazla, firmalar güçlenip büyüyemiyorve bunun sonucu olarak da içpiyasası düzgün olmayan bir sektörün ihracatı da ne yazık ki arzu edildiği şekilde olmuyor. İç piyasa bir düzen ve istikrara kavuşmadan ihracat düzene girmiyor.