Fatih Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü 2012 yılında eğitim-öğretime başladı. İlk mezunlarını 2016 yılında vermeye hazırlanan bölüm, öğrencilerine sunduğu teknik ve altyapı...

Fatih Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü 2012 yılında eğitim-öğretime başladı. İlk mezunlarını 2016 yılında vermeye hazırlanan bölüm, öğrencilerine sunduğu teknik ve altyapı olanaklarıyla dikkat çekiyor. TÜBİTAK ve SANTEZ projeleri kapsamında sanayiye katkı sağlayacak bilimsel çalışmaları sürdürdüklerini söyleyen Fatih Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurullah Arslan, “Gelişen teknolojiye uygun bir eğitim sistemi benimsiyor, endüstrinin beklentilerine cevap verecek mühendisler yetiştiriyoruz” dedi. Prof. Dr. Nurullah Arslan bölümün yapısı, öğrencilerine sağladıkları imkanlar ve geleceğe yönelik hedefleriyle ilgili bilgi verdi.

Fatih Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü ne zaman kuruldu? Eğitimde belirlediğiniz temel hedefler nelerdir?

Fatih Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü 2012 yılında kuruldu. Makine mühendisliği ana bilim dallarındaki ders müfredatı esas alınarak hazırlanan eğitim politikamız, disiplinler arası yaklaşımlara imkan sağlayacak temel bilimlerle birleştirildi. Öğrencilerimizin bir taraftan mühendislik, teknoloji ve endüstriyel uygulama konularında hakim olmalarının yolu açılmaya çalışılırken diğer taraftan araştırmacı, teknik proje yazma ve uygulama konularında yetişmelerine imkan verecek bir eğitim sistemi benimsendi. Öğrencilerimizi özellikle dışa bağımlı olduğumuz enerji, otomasyon, mekatronik ve biyomedikal gibi alanlara yönlendirerek ülkemizdeki teknolojik açığı bir ölçüde kapatmaya yönelecek makine mühendisleri yetiştirmeyi hedefliyoruz. Mühendis adaylarının teknolojiye katkı yapmalarını sağlayacak projelere bitirme projesi kapsamında eğilmelerini sağlıyoruz. İlk mezunlarımızı 2016 yılında vereceğiz. Yüksek lisans ve doktora proğramlarımızı enerji, mekatronik ve biyomedikal alanlarına öncelik verecek şekilde yapılandırmayı planlıyoruz.

Kuruluşundan bugüne bölümünüzde gelişim ve değişim yaşandı mı? Daha iyiye ulaşma noktasında önceliği hangi konulara verdiniz?

Bölümümüz kurulduğu günden bu yana özellikle uygulama ve araştırma laboratuvarları konusunda özel bir altyapı oluşturmaya çalışıyor. Endüstriyel Otomasyon Teknolojileri Araştırma-Geliştirme ve Uygulama Merkezinde bulunan laboratuvarlar ile Biyo-Nano Enstitüsü tarafından kurulan biyo-nanoteknoloji laboratuvarlarının bölümümüz öğrencilerinin kullanımına açılması konusunda çalışmalarımız sürüyor.

Akademik kadromuz farklı alanlarda her gün daha iyiye ulaşmayı hedefliyor. Danışmanlık konusu önceliklerimiz arasındadır. Her sınıf için farklı akademisyenlerimize danışmanlık verilerek öğrencilerle birebir iletişim kurulması amaçlanıyor. Ayrıca aylık ve dönemlik bölüm toplantıları organize ederek öğrencilerimizin istekleri, düşünceleri alınıyor. Gelişen teknolojiye uygun bir eğitim sistemi benimsiyoruz.

Eğitim konularını oluştururken sanayiden gelen talepleri de dikkate aldınız mı? Teorik eğitimlerle pratik arasındaki dengeyi nasıl sağladınız?

Endüstrinin istediği kalitede mühendis yetiştirmek için sektördeki firmalardan oluşan endüstri danışma kurullarımızın teklifleriyle müfredatımızı oluşturuyoruz. Öğrencilerimizi stajlar harici de sektörde tutmak için uzun dönem intörnlük kavramı üzerinde yoğunlaştık. CNC, otomasyon, hidrolik, pnönatik, teknik tasarım, elektrik-elektronik gibi atölye ve laboratuvarlarımızda teorik bilgiyle pratik uygulamayı harmanlayarak vermeye çalışıyoruz. Ayrıca endüstrideki uygulamaların daha yakından görülmesi için öğrencilerimizi sıklıkla teknik gezilere götürüyoruz.

Teorik eğitimler haricinde araştırmageliştirme ve yenilikçiliğe önem veren bir eğitim kurumu olarak öğrencilerinize sunduğunuz teknik olanaklar konusunda neler aktarmak istersiniz?

Bölümümüz kuruluşundan itibaren özellikle uygulama ve araştırma laboratuvarları konusunda altyapısını hızla geliştirdi. Mevcut laboratuarlarımız, DPT tarafından kurulan otomasyon laboratuvarlarımız ve Biyo-Nano Enstitüsü tarafından kurulan biyo-nanoteknoloji laboratuarlarımız öğrencilerin kullanımına açıktır. İlgili öğrencilerimizin TÜBİTAK ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından sunulan projelerde akademisyenlerimizle ortak çalışmalarda bulunmalarını destekliyor, Ar-Ge yetkinliklerini geliştirmelerini hedefliyoruz. Benzer uygulamaları mühendislik fakültesinin farklı bölümlerinde başarıyla uyguladık. Bölümümüz çok yeni olmasına rağmen bu tecrübelerimizin endüstriyle iç içe olan makine mühendisliği açısından son derece verimli olacağı kanaatindeyim.

Makine mühendisliği eğitimi almak isteyen bir öğrencinin Fatih Üniversitesini seçmesindeki temel nedenleri sıralayabilir misiniz?

Üniversitemizin mühendislik fakültesi 1998 yılında yapılanmasını tamamladı ve dünyanın farklı bölgelerinde hizmet veren birçok mühendis mezun etti. Makine Mühendisliği Bölümü ise yıllardır ulusal ve uluslararası birikimi olan bu fakülteye, gerek altyapı gerekse akademik ve teknik kadro olarak değer katmak için kuruldu. Mühendislik kültürüne sahip bir bölüme gelmek her öğrenci için tercih nedenidir. Üniversitemizde akademisyen, öğrenci iletişimi üst seviyedir. Sınıf içinde, sosyal aktivitelerde ya da laboratuvar çalışmalarında çok sıcak ve verimli bir iletişim düzeyi yakalandı. Bölümümüzün İkitelli, Kıraç ve Hadımköy sanayi bölgelerine çok yakın olması da tercih edilme nedenleri arasındadır. Daha önce çocukları üniversitemizde okumuş velilerimizin memnuniyetleri de bölümümüze olan ilgiyi artırıyor. Çok güzel bir yerleşkemiz var. Vakıf üniversitesi olduğumuz için eğitim ücretlerimiz Türkiye standartlarına son derece uygun. Ayrıca başarılı öğrencilerimize sağladığımız burs olanakları ile öğrencilerin cazip seçeneklerinden biri haline geliyoruz. Bölümümüz tam burs ve yarım burslu öğrenci kabul ediyor. Bu durumun eğitim kalitesinin artmasına katkı sağlayacağını düşünüyoruz.

Makine mühendisliği öğrencileri sanayiyle koordineli çalışma yapma şansına sahip mi? Sağladığınız staj olanakları nelerdir?

Önemli sanayi bölgelerine yakınlığımız nedeniyle çok şanslı bir bölüm olduğumuzu düşünüyorum. Öğrencilerimiz enerjiden konstrüksiyona, biomedikalden mekatroniğe kadar farklı sektörlerde staj imkanı buluyor. Ayrıca teknik geziler sayesinde yakın çevremizdeki önemli sanayi kuruluşlarını tanıma fırsatı elde ediyor ve yetkilileriyle direkt temas kurabiliyorlar. Öğrencilerimizin staj yerlerine yönlendirilmeleri noktasında da hocalarımız özveriyle çalışmalarını sürdürüyor. Bölümünüz bünyesinde gerçekleştirdiğiniz veya gerçekleştirmeyi planladığınız sanayi projeleriyle ilgili bilgi verir misiniz? Bölümümüzde özellikle biyomedikal tasarım ve malzeme konusunda üniversitemizin Tıp, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Endüstri Mühendisliği, Genetik ve Biyomühendislik gibi fakülte ve bölümleriyle yapılan çalışmalarımız bulunuyor. Üçüncü nesil kalp pompası dizaynı ve imalatı, kardiovasküler sistemde akış modellemeleri ile kalp kapakçığı, stent ve graft dizaynları ve imalatı, 3-D yazıcı tasarımı ve imalatı gibi projeler ortak sürdürülüyor. Akademik kadromuzu genişletirken hedeflediğimiz alanlarda projeler üstelenecek öğretim elemanlarıyla çalışmaya özen gösteriyoruz.

Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının üniversitelere bakışını nasıl yorumluyorsunuz? Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında nasıl bir algı farklılığı gözlemliyorsunuz?

Üniversite-sanayi işbirliğini halen istenilen noktalara taşıyamadık. Sanayi kuruluşları üniversiteleri çok teorik buluyor ve iş yapmakta zorlandıklarından şikayet ediyor. Üniversitelerse sanayinin sadece yap-sat-kazan kavramları üzerinde durduğunu, uzun dönemli Ar-Ge düşüncesini benimsemediğini ve bu yüzden de birçok firmanın rekabet ortamında mevcudiyetini devam ettiremediğini düşünüyor. Her iki tarafın da sıkıntı duyduğu konularda haklılık payı mevcut. Aslında üst aklın bu iki parçayı birbirine yaklaştırmasına ihtiyaç duyuluyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından sanayi-üniversite birlikteliklerine SANTEZ ya da TÜBİTAK tarafından verilen TEYDEP proje destekleri bu ihtiyacın giderilmesi yolunda atılan bir adım olarak son derece önemlidir. Fakat üniversite-sanayi işbirliği konusunda alınacak daha çok yolumuz var. Ülkemizin önemli firmaları bünyelerinde Ar- Ge yapılarını oluşturuyor. Fakat küçük ve orta ölçekli firmaların özellikle mevcut rekabet ortamında böyle imkanı bulunmuyor. Bu bağlamda sorunun çözümüne yönelik ilgili bakanlıklar ya da TÜBİTAK bünyesinde bölgeye yakın üniversitelerle Fatih-İkitelli, Fatih-Hadımköy ve Fatih-Kıraç Ar-Ge merkezleri gibi bölgesel Ar-Ge merkezleri kurulabilir. Buralardaki akademisyenler ve teknik elemanlarla firmaların yeni tasarım, malzeme, imalat konularında savunma sanayisi, enerji, otomasyon ve sağlık sektörlerine yönelik işbirlikleri yapılabilir. Uzun yıllar ABD’de üniversitelerde ve sektörde görev almış bir akademisyen olarak; dünyanın çok farklı ülkelerinden akademisyenlerle yapılan proje ve toplantılardan da gördüğüm kadarıyla gelişmiş ülkelerden çok farkımız olamadığını söyleyebilirim. Kaynaklar yönüyle yeterli imkanlara sahip olan ülkemiz, ileri teknoloji ve Ar-Ge hedefli çalışmalara vizyon ve yönetimsel eksiklikleri nedeniyle odaklanamıyor. Ülkemizin ileri teknolojiler geliştirme konusunda bir bilim politikası bulunmuyor. Savunma, enerji ve sağlık konularında genel ifadeler kullanılsa da pratik anlamda çok az sayıda firmanın kendi gayretleri dışında bir çalışma yapılmıyor. Gelişmiş ülkelerde üniversite kampüslerinde güvenlik elemanları bulunduran bir giriş kapısı yoktur. Sanayi ve üniversite binaları içiçedir. Genç ve çalışkan bir ülke olarak şayet sanayiyle üniversite yönlendirmelerini planlı, hedefli, stratejik ve geleceğe yönelik yapabilirsek gelişmiş ülkeler arasında yerimizi alabiliriz. Ben bu konuda çok ümitliyim.