Son günlerde sıkça duyduğumuz bir kavram; Endüstri 4.0 ya da 4. Sanayi Devrimi! Kavramı, fenomeni nasıl adlandırırsak adlandıralım yeni bir durum ile karşı karşıya olduğumuz çok aşikâr.

Son günlerde sıkça duyduğumuz bir kavram; Endüstri 4.0 ya da 4. Sanayi Devrimi! Kavramı, fenomeni nasıl adlandırırsak adlandıralım yeni bir durum ile karşı karşıya olduğumuz çok aşikâr. Duyduğum, bildiğim kadarı ile Türkiye’de de bu konuya hassas çevreler yavaş yavaş oluşuyor. Bugüne kadar bu konuda yazılan, çizilen şeyler az da olsa tartışılmaya başlanılmış olması bile pozitif. Yaklaşık bir sene önce yine bu dergide Almanya’da konuya yaklaşım üzerine bir yazı yayınlamıştık. Türkiye bağlamında bu konu ile ilgili olarak yazılan, çizilen, söylenen şeylere baktığımda bir-iki konu dikkatimi çekiyor. Birincisi konuya yaklaşım ve zihniyet, ikincisi de birinci konuya bağlı olarak yapılan çıkarsamalar ve görev tespitleri.

YAKLAŞIM, ZİHNİYET

Küreselleşme ve teknolojide gelişmeler-birbirini itekleyen ve tetikleyen faktörler olarak sanayi ve toplumsal yapıları hızla değiştiriyor. Sanayi tarihi açısından bakıldığında aslında yaklaşık son 300 yılda yaşanılan değişimleri anlamaya, idrak etmeye çalışıyoruz.

Bu sürecin bilhassa da son 60-70 yılında değişimin hızı o kadar güçlü ki, yarın bizleri neler bekliyor, tasavvur etmekte zorlanıyoruz. Hele hele bizim gibi toplumlarda (yani sanayiyi keşfeden değil de onu uygulamaya çalışan) bu tasavvur daha sorunlu oluyor. Belli çevreler, teknolojideki nitel değişimlerden dolayı 4. Sanayi Devrimi’nden bahsederken, bizler acaba sanayinin ilk üç devriminde neler olmuştu, diye geriye bakmak zorunda kalıyoruz. 4. Sanayi Devrimi’ni kullanan kıta Avrupası ülkeleri (ve bunlar içinde de lider olarak Almanya), diğer gelişmiş ülkeler (başta ABD olmak üzere) hala sanayi devrimin üçüncü evresinde ama çok farklı bir fazda olduğumuzu iddia ediyorlar veya bunu savunuyorlar. Kendi içinde anlamlı bir tartışma ve taraflar hangi tezi niçin, neden ve nasıl savunuyorlar. Sanayi tarihi-teknolojik gelişmişlik ve rekabet faktörleri göz önünde bulundurulduğunda ilginç yaklaşımlar ortaya çıkıyor. Neyse, konumuz bu değil. Önemli olan bizim bu konuya nasıl yaklaştığımız. Türkiye’de sanayileşme konusunda oldukça yerleşik neredeyse tarihi olarak adlandırabileceğimiz bir anlayışımız var. O da sadece “batının teknolojisini almak” diskuru üzerine inşa edilmiş. 4.Sanayi Devrimi olgusuna da bugün böyle yaklaştığımızı görüyorum. Diğer faktörlerden bağımsız olarak hangi teknolojileri hemen almamız gerektiğini tespit edebilir ve bunları uygulayabilirsek, çağı yakalamış ve de sanki biz de devrim yapmış olacağız! Bunun geçmişte ve günümüzde de böyle olmadığını teknolojik gelişmişlik endeksimiz aslında söylüyor. Ama buna pek kulak astığımız yok. Kişisel bir anekdotumu da burada aktarayım. Belli akademik ve işveren çevreleri içinde bundan iki yıl önce Endüstri 4.0 üzerine konuşmaya çalıştığımda hiç merak uyandırmamıştı. Yaklaşım aynen şöyleydi: “Tamam onlar biraz daha geliştirsinler, biz sonra alırız”. Sadece bir yerlerden sürekli teknoloji ithal etmekten/almaktan ziyade onu üretecek atmosferi oluşturduğumuzda, kaynakları güçlendirdiğimizde (insan ve bilimsel araç-gereçler), verimli kullandığımızda ve bu alanın bileşenlerini ortak çalışmalara motive ettiğimizde bir başlangıç sağlamış olacağız. Bu sanıldığı kadar kolay olacak bir şey değil. Düne nazaran belki daha iyi bir durumda olduğumuzu söyleyecekler olabilir. Bunun ne kadar gerçekçi olduğu bir yana endüstriyel zihniyetimizde bir değişim-dönüşüm sağlamadıkça düne nazaran belki biraz iyi ama yarın için hep dezavantajlı olacağız.

ÇIKARSAMALAR VE GÖREV TESPİTİ

Eksik, yanlış yaklaşım ve kaynaklandığı endüstriyel zihniyet dünyamızdan dolayı 4. Sanayi Devrimi ile ilgili yapılması gerekenleri tarif ve tasnif etmeye başladığımızda bu devrimin adının sanayi/endüstri olmasından kaynaklı olarak sadece ve başlı başına yapılması gerekenleri bu sektörün sorunu zannediyoruz. Yani sanayi şirketlerimiz konuya el atarsa sanki sorunu çözeceğiz. Bu pragmatik yaklaşım yetersiz, eksik. Zira adı üstünde bu bir sanayi devrimi, yani bugüne kadar yerleşik birçok şeyi altüst edecek, çok geniş alanlarda yeni yapılanmalar, yeni ilişkiler yaratacak. Bunları da kapsayıcı bir yaklaşım sergilenmediği takdirde hep bir yanımız eksik kalacak. Yani işin odağında yeni teknolojik uygulamalar geliştirmek ve bunlara hızlı adaptasyon olduğu doğrudur ama bu bir disiplinler arası çalışma olmak zorundadı. Zira bu sürecin tetiklediği çok önemli birşey vardır, o da bir gelecek tasarımıdır! Örneğin, bu sürecin zorunlu kıldığı, politik ve toplumsal mutabakat, insan ve yeni iş ilişkileri, enformasyon teknolojileri güvenliği ve hukuk, yeni norm ve standartlaşmalar üzerine de bir o kadar kafa yormak ve yeni yapılanmalara gitmek zorundayız. Gelecek sayılarda yeni teknolojilerin işletmelere adaptasyonu ve bunun yöntemleri üzerine eğilmeye çalışacağım.