Karadeniz Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü, 1963 yılında makine- elektrik fakültesi bünyesinde kuruldu. Türkiye’nin en eski üçüncü makine...

Karadeniz Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü, 1963 yılında makine- elektrik fakültesi bünyesinde kuruldu. Türkiye’nin en eski üçüncü makine mühendisliği bölümü olan kurum 1969-1970 eğitim-öğretim yılında lisans, 1980- 1981 eğitim-öğretim yılında ise lisansüstü eğitim vermeye başladı. 1982 yılında mühendislikmimarlık fakültesi altında, 2005 yılından itibaren de mühendislik fakültesi bünyesinde eğitim-öğretim faaliyetlerine devam ediyor.

Bölümlerinde birinci ve ikinci öğretim olmak üzere iki lisans programının paralel olarak sürdürüldüğünü söyleyen Karadeniz Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ertan Baydar, 2005 yılında açılan İngilizce hazırlık sınıfıyla birlikte birinci öğretim lisans programında derslerin yüzde 30’unun İngilizce olarak verildiğini belirtiyor. Bölüm bünyesinde termodinamik, malzeme bilimleri, konstrüksiyon ve imalat, makine teorisi ve dinamiği, mekanik, otomotiv ve enerji anabilim dallarının bulunduğunu da sözlerine ekleyen Baydar, “Eğitimde belirlediğimiz temel hedef lisans ve lisansüstü seviyede çağdaş ve kapsamlı bir eğitim vererek; etik değerleri gözeten, girişimci, liderlik özelliklerine ve sürekli yenilenme anlayışına sahip makine mühendisleri yetiştirmek. Özel sektör ve kamu kurumlarıyla işbirliği içerisinde özgün ve nitelikli araştırmalar yaparak bilime, teknolojiye ve toplumsal kalkınmaya katkı sağlamak” diyor.

Prof. Dr. Baydar ile bölümün hedefleri ve öğrencilere sağladığı olanaklar hakkında detaylı bir röportaj gerçekleştirdik.

Kuruluşundan bugüne bölümünüzde ne tür değişimler yaşandı? Daha iyiye ulaşma noktasında önceliği hangi konulara verdiniz?

Bölüm çalışma alanları, derslikler ve laboratuvarlar tadil edilerek teknolojik araçlarla donatıldı. Öğrencilerin serbest zamanlarda çalışabilecekleri alanlar oluşturuldu. İki yıl önce 100 kişi kapasiteli ve gerekli programlarla donatılmış bir bilgisayar salonu kullanıma açıldı. Asansör ve rampalarla bölümümüz engelsiz hale getirildi. Diğer taraftan ders planları paydaşlarımızın katkılarıyla evrensel ölçülerde sürekli güncelleniyor. Üniversitemizce sağlanan katkılarla araştırmaya teşvik edilen öğretim üyelerimizin yurt dışı akademik yayın ortalaması yıllık bir civarındadır. Eğitim-öğretim ve bilimsel araştırmanın kalitesinin yükseltilmesi ve sürekli iyileştirilmesine yönelik olarak 2007 yılında başlatılan akreditasyon çalışmaları sonucunda, bölümümüz MÜDEK (Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği) tarafından 2008-2013 ve 2015-2020 yılları için akredite edilerek Avrupa’da tanınırlığı ve eşdeğerliği sağlayan EUR-ACE etiketi aldı. Bölümümüz, ODTÜ Enformatik Enstitüsü URAP (University Ranking by Academic Performance) Laboratuvarı tarafından yapılan 2016-2017 yılları alan sıralamasına göre, Türkiye’deki makine mühendisliği bölümleri içerisinde üçüncü sırada, dünyada ise 417’nci sırada yer alıyor.

Akademik kadronuzun uzmanlık alanları hakkında bilgi verir misiniz?

Akademik kadromuzda 14 profesör, dokuz doçent, beş yardımcı doçent ve 18 araştırma görevlisi bulunuyor. Öğretim üyelerimizin sekizi doktorasını yurt dışında tamamladı. Uzmanlık alanlarını şöyle sıralayabiliriz: Deneysel ve sayısal akışkanlar mekaniği, ısı tekniği, iklimlendirme tekniği, tesisat ve doğal gaz tekniği, yenilenebilir enerji, enerji depolama teknolojileri, içten yanmalı motorlar, hava kirliliği, robotik, biyomekanik, biyomedikal sinyal işleme, triboloji, nano yapılı malzemeler, akıllı malzemeler, gürültü ve titreşim, mekanik metalurji, mikro imalat, çarpma mekaniği, mekanizma tekniği.

Eğitim konularını oluştururken sanayiden gelen talepleri de dikkate aldınız mı? Teorik eğitimlerle pratik arasındaki dengeyi nasıl sağladınız?

Bölümümüz eğitim, ölçme-değerlendirme ve sürekli iyileştirme komisyonlarında öğretim üyelerimizin yanı sıra meslek örgütleri ve sanayi alanından temsilciler de yer alıyor. Eğitim planlarının güncellenmesi ve derslerin yıllık başarı değerlendirmesi bu temsilcilerin yer aldığı komisyonlarca yapılıyor. Sanayi temsilcilerinin de görüşleri alınarak, ders planları genellikle dört yılda bir gözden geçirilerek güncelleniyor ve pratiğe yönelik yeni seçmeli dersler ekleniyor. Makine mühendisliği çalışma alanlarına yönelik, kamu ve özel sektör yöneticileri ve çalışanları tarafından verilen seminerlerle öğrenciler, çalışma hayatı ve iş ortamı hakkında bilgilendiriliyor. Öğrenciler teorik derslerde öğrendikleri bilgilerin uygulamalarını görmek ve becerilerini artırmak için zorunlu olarak 60 iş günü staj yapıyor.

Araştırma-geliştirme ve yenilikçiliğe önem veren bir eğitim kurumu olarak öğrencilerinize sunduğunuz teknik olanaklar konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Teorik dersler dışında uygulamaya yönelik olan tasarım projesi ve tasarıma yönelik seçmeli dersler kapsamında öğrencilerimize, ekipler halinde çalışarak bir mühendislik probleminin gerçekçi kısıtlar ve koşullar altında ucu açık çözümlenmesine yönelik çalışmalar yaptırıyoruz. Bu çalışmaların bir kısmı bölümümüz laboratuvar imkânları kullanılarak, mühendislik fakültesi dekanlığı ve sanayicilerce sağlanan maddi destekle ürüne dönüştürülebiliyor. Ayrıca enerji, robot, savunma teknolojileri ve Ar-Ge öğrenci topluluklarına çalışabilecekleri mekânlar ve danışman öğretim üyeleri tahsis ederek araç-gereç ve yarışmalara katılım konusunda maddi olarak da destek sağlıyoruz.

Makine mühendisliği eğitimi almak isteyen bir öğrencinin Karadeniz Teknik Üniversitesi’ni seçmesindeki temel nedenleri sıralayabilir misiniz?

Bölümümüz 48 yıllık bir geçmişe sahip. Bunun yanında yeterli öğretim üyesi kadrosu, altyapı ve laboratuvar olanakları ile teknik üniversite geleneği ve anlayışını sürdürüyor. Lisans ve lisansüstü birçok mezunumuz ülkemizin çeşitli üniversitelerinde akademisyen olarak görev yapıyor. 4 bin 500’ü aşkın mezunuyla kamu ve özel sektörde yerleşikliğinin yanı sıra, eğitim-öğretim programlarının akredite edilmiş olması ve yurt dışında tanınırlığının da tercih nedeni olduğunu ifade edebilirim. Erasmus+ öğrenci değişim programı ile üniversitemizle anlaşmalı yurt dışı üniversitelere bir yarıyıl veya bir yıllık sürelerle her öğretim yılında 10 civarında öğrenci gönderiyoruz. Ayrıca, yurt dışında staj yapmak isteyenlere de imkân sağlıyoruz.

Makine mühendisliği öğrencileri sanayiyle koordineli çalışma yapma şansına sahip mi? Sağladığınız staj olanakları nelerdir?

Öğrenci toplulukları tarafından yapılan tasarımların ürüne dönüştürülmesinde ve bitirme çalışmalarıyla ilgili konuların araştırılmasında, bölgemiz sanayi kuruluşları ile bilgi alışverişi, altyapı ve maddi destekli çeşitli çalışmalar yapılıyor. Bölgemizde bulunan sanayi kuruluşlarına teknik geziler düzenlenirken yapılan görüşmelerle staj için istihdam da sağlanıyor. Ayrıca kamu kuruluşlarından gelen staj imkânları da öğrencilerimize kullandırılıyor.

Bölümünüz bünyesinde gerçekleştirdiğiniz veya gerçekleştirmeyi planladığınız sanayi projeleriyle ilgili bilgi verir misiniz?

Bölümümüzde bugüne kadar TÜBİTAK, SANTEZ, DPT destekli birçok proje tamamlandı. Şu anda bölümümüz öğretim üyelerince, TAI Döner Kanat Teknoloji Merkezi bünyesinde “Düşük Enerjili Çarpışma Altında Aşınma Kalkanında Meydana Gelen Hasarın Deneysel ve Sayısal Olarak İncelenmesi” konulu proje çalışması devam ediyor. TÜBİTAK destekli üç projenin yanı sıra üniversitemizce desteklenen bilimsel araştırma projeleri de sürdürülüyor. Üniversitemiz bünyesinde bulunan teknokentte, öğretim üyelerimiz ile sanayici ve iş adamlarının da yer aldığı ürüne dönük çalışmalar yapılıyor. Öğretim üyelerimiz KOSGEB bünyesindeki çok sayıda projede de danışman olarak görev alıyor.

Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının üniversitelere bakışını nasıl yorumluyorsunuz? Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında nasıl bir algı farklılığı söz konusu?

Üniversiteler ve sanayi arasındaki işbirliği istenilen düzeyde seyretmiyor. Araştırma- geliştirme çalışmaları TÜBİTAK, SANTEZ, KOSGEB gibi kuruluşlarla büyük ölçüde devlet öncülüğünde gerçekleştiriliyor. Bu tür çalışmalar için zaman ve maddi olanağa ihtiyaç duyuluyor. Sanayi kuruluşlarının bu konularda çekingen davrandıkları gözleniyor. Gelişmiş ülkelerde araştırma-geliştirme çalışmaları genellikle bir ihtiyaç neticesinde ortaya çıkıyor. Ülkemizde ise hemen ürüne dönüştürülecek hazır projelerin arayışı şeklinde bir anlayışın hâkim olduğunu söyleyebiliriz.