YENİ EKONOMİ YÖNETİMİNİN KADEMELİ NORMALLEŞME SÜRECİ İÇERİSİNDE ATMAYA BAŞLADIĞI ADIMLARIN EN YENİSİ VE BELKİ DE EN ÖNEMLİSİ KUR KORUMALI MEVDUAT (KKM) MODELİNİN TASFİYESİNE YÖNELİK KARARIYDI. KKM SÜRECİ NASIL BAŞLADI VE NEREYE EVRİLDİ, BİRLİKTE HATIRLAYALIM.

lk kez 20 Aralık 2021’de duyurulan ve 22 Aralık 2021’de açılmaya başlan KKM sistemi ile kurda görülen aşırı dalgalanma ve sıçramanın önüne geçilmiş, o dönemde 18 TL’nin üzerine çıkan dolar kuru, KKM sonrasında 12 TL’ye kadar gerilemişti. Sonrasında, KKM sepetini genişletmek adına sistemde ciddi değişiklikler yapıldı. Başlangıçta vade en az üç ay ve faiz de politika faizi artı üç puanı geçmeyecek şekilde hayata geçirilen KKM, ilerleyen süreçte ciddi şekilde evrime uğradı. İlk ciddi dönüşüm, ocak ayında Döviz Tevdiat Hesabı (DTH) dönüşümlü hesaplar için faiz tavanı kaldırılınca yaşandı ve döviz yükümlülüğü olan şirketlere bir ay vadeli KKM yapma kapısı aralandı. 31 Mart’tan itibarense, doğrudan TL ile açılan KKM hesaplarında en fazla yüzde 11,5 olan tavan faizi kaldırıldı; bankalar tarafından bu hesaplara uygulanacak faiz serbest bir şekilde belirlendi. Hem DTH dönüşümlü hesaplarda hem de doğrudan TL ile açılan hesaplarda faiz tavanının kaldırılmasıyla KKM’nin kamuya olan finansal yükünün azalması bekleniyordu. Ancak sonuç evdeki hesaba uymadı. Çünkü yeni ekonomi yönetiminin kuru dizginlemeye yönelik arka kapı işlemlerine son vermesiyle birlikte dolar kuru 27 TL’yi geçince, yükselişin KKM maliyeti bütçeye de yansıdı. Yalnızca temmuz ayında bütçeden TL cinsi KKM hesapları için 34,5 milyar TL kur farkı ödendi. Geçen yılın tümündeki 92,5 milyar TL ve bu yılın ilk altı ayındaki 25 milyar TL ile kıyaslandığında, yalnızca temmuz ayında bütçeden ödenen rakamın ne anlama geldiği daha anlaşılır olacaktır. Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir nokta var ki, o da bu rakamın bütçeden ödenen tutar olmasıdır. Hatırlayın, 15 Temmuz tarihli Resmî Gazete ile yürürlüğe giren düzenleme sonrasında, TL cinsinden açılan KKM’deki kur farkının Merkez Bankası tarafından ödeneceği hükmü getirilmişti. Yani 34,5 milyar TL yalnızca 15 Temmuz’dan önce ödenen rakamdır; ayın diğer yarısında TCMB tarafından ödenen rakamı tahmin etmenin dışında bir seçeneğimiz yok ki bu durumda toplamda tahmini olarak 70 milyar TL’yi geçen bir aylık ödeme söz konusu olduğunu öngörebiliriz. Son olarak, dövizden dönüşümlü KKM hesaplarından da söz etmeliyiz. Bu hesapların kur farkını Merkez Bankası ödüyordu, yani 70 milyar TL olarak tahmin ettiği-miz rakam içerisinde döviz dönüşümlü KKM’ye ödenen kur farkı yok. Ne yazık kibu rakamı Merkez Bankası hesaplarından bulmak da mümkün değil. 70 milyar TL’den yüksek olduğu söylenmekle birlikte TL ve döviz dönüşümlünün oranının yüzde 50-yüzde 50 olduğunu varsaysak bile temmuz ayındaki KKM’nin kamuya maliyeti 140 milyar TL’ye ulaşacaktır.Ama asıl mesele, bundan sonrasında, yani ağustos ayında yaşananlardır. 21 Ağustos’ta alınan yeni bir kararla bankalara, vadesi dolan KKM hesaplarını standart TL mevduata dönüştürme hedefi getirildi. Merkez Bankası kararıyla dönüşüm oranı, TL’den açılan KKM’ler için yüzde 50, dövizden açılan KKM’ler için yüzde 5 olarak belirlendi. Kriterleri tutturamayan bankalar ise düşük faizli menkul kıymet tutmak durumunda kalacakları için bankalar da KKM’den TL mevduata dönüşüm için mevduat faizin yükseltmek zorundalar. Bu karar öncesinde, son bir aydır mevduat faizlerinin anlamsız şekilde gerilemesinin arkasında da bu karara yönelik beklentinin olduğunu anlıyoruz. Mevduat faizi 21 Ağustos’ta olması gereken noktada olsaydı, 21 Ağustos kararından sonra çok daha yüksek seviyelere tırmanacaktı, ki bu bankacılık kesiminin işine gelmezdi. Şimdi ise bankalar, çok düşük bir noktadan başlayarak mevduat faizini yükseltebilecekler. Bu kararın en güzel tarafı, faizi yükselten Merkez Bankası değil bankalar olacak. KKM’nin tasfiyesi içinse yüksek faize ihtiyaç var. Yani birilerinin faizler genel düzeyini yükseltmesi gerekiyor. Bu sistemde bankalar matematiksel olarak bir noktaya kadar (düşük faizli menkul kıymet tutmanın maliyeti ile mevduat faizi artışı arasındaki fark kadar) faizi yükseltecektir. Ancak asıl soruya şimdi geliyoruz: Standart TL mevduata geçmek için yatırımcının beklediği faiz oranı nedir? Enflasyonu TÜİK üzerinden değil de piyasa üzerinden okuyan yatırımcı açısından pozitif reel getiri beklentisi için oldukça yüksek bir mevduat faizi verilmesi gerekiyor ki bankaların bu rakama yanaşacaklarına ihtimal vermiyorum. 21 Ağustos kararı sonrasında kurun daha da yükseleceği beklentisiyle yatırımcılar KKM’den çıkmak için normalde talep edeceğinin üstünde bir TL faizi talep edecektir. Madalyonun öbür yüzünde ise KKM’nin kamuya olan yükünün her ay artarak devam edeceği gerçeği yer alıyor. KKM faizini bankalar aşağı çekseler bile kurun yükseleceği beklentisiyle yatırımcı ya KKM’de kalmaya devam edecek ya da dövize kayacaktır. Her iki durumda da KKM’nin kamuya olan maliyeti yükselmeye devam edecek görünüyor. KKM’den çıkış oranı kur artışını geçmediği sürece KKM’nin maliyeti de artacaktır. Bunun önüne geçmek için yatırımcıyı bir taraftan yüksek TL faiziyle cezbederken, diğer taraftan KKM’den çıkma kararını destekleyecek şekilde kurun stabilizasyonu gerekiyor ki bu da kamunun kura müdahalesi anlamına geliyor. Son olarak, KKM ödemelerinin bütçeden alınıp TCMB’ye devredilmesinin, kâğıt üzerinde bütçe gerçekleşmelerini dengelemiş gibi göstereceğini de söylemeliyim. Ancak asıl kritik nokta, TCMB’nin bütünüyle üstlendiği KKM ödemelerini karşılayacak kaynağı nereden bulacağıdır. Ağustos ayı ortası itibarıyla üç aya kadar vadeli TL mevduata uygulanan ortalama faiz oranı, son iki ayda 10 puan düşerek yüzde 29,06’ya geriledi. Temmuz ayı itibarıyla yıllık TÜFE yüzde 47,83, ENAG’a göre yıllık enflasyon yüzde 122,88 idi. Bankacılık mevduatının yaklaşık yüzde 26’sı ise KKM’ye demir atmış durumda. Özetle, bu büyüklükte bir rakamın KKM’den TL mevduata geçmesi kesinlikle çok sancılı olacaktır.